Herkesin Hissettiği Ama Tanımlamakta Çok Zorlandığı 10 Duygu
Hayatta bazen öyle anlar yaşarız ki, içimizde hissettiğimiz duygunun ne olduğunu bir türlü kelimelere dökemeyiz. Adeta dilimizin ucunda ama bir türlü söyleyemediğimiz bir şeydir bu. İşte bu liste tam da "adı konulamayan" duygularımız için bir cevap niteliğinde.
Hepimizin başına gelmiştir: Bir duygu yaşarsınız ama onu kelimelere dökmek imkânsız gibi gelir. İçinizde bir şey kıpır kıpırdır, bazen hüzün, bazen huzursuzluk, bazen de açıklanamaz bir rahatlama… Ama adını koyamazsınız. İşte tam bu noktada John Koenig’in “Belirsiz Acılar Sözlüğü” devreye giriyor. Koenig, dile getirilemeyen bu duygulara isimler vererek hem zihnimizi hem kalbimizi biraz olsun rahatlatıyor. İşte herkesin hissettiği ama tanımlayamadığı duygular…
1. Anecdoche
Bir sohbetin ortasında herkesin aynı anda konuştuğu ama kimsenin kimseyi dinlemediği o anları bilirsiniz. Herkes kendi hikâyesini anlatmak için sıraya girmiş gibidir ama ortada gerçek bir iletişim yoktur. İşte bu hissin adı anecdoche. Aslında modern dünyanın kalabalık ve hızlı iletişim biçimlerinin bir yansımasıdır. Sosyal medyada, toplu sohbetlerde ya da aile yemeklerinde bile bu durum yaşanabilir. İnsanlar konuşur ama ortada gerçek bir dinleme yoktur. Bu duygu biraz yalnızlık, biraz da anlaşılmama hissiyle birleşir. Çünkü insan çoğu zaman sadece sesini duyurmuş olur, ruhunu değil.
Almanca kökenli bu kelime, kulağa biraz karmaşık gelse de aslında hepimizin içinde zaman zaman beliriveren o tuhaf dürtüyü tarif ediyor: En yakınlarımızı bile kendimizden uzaklaştırma isteği. Aslında onları seviyoruz, değer veriyoruz ama yine de aramıza mesafe koyma ihtiyacı hissediyoruz. Bazen bu, tamamen bilinçsiz bir şekilde olur. “Bugün kimseyi görmek istemiyorum” dediğimiz anlarda bu duyguyu yaşarız. Bir tür içsel melankoli ve yalnız kalma isteğinin karışımıdır. İnsan ilişkilerinin kırılganlığını ve karmaşıklığını en güzel tanımlayan kelimelerden biridir.
3. Monachopsis
Herkesin hissettiği ama tanımlayamadığı duygular listemize devam ediyoruz. Kalabalığın içinde yabancı hissetmek… İşte monachopsis tam olarak bunu anlatır. Hepimiz bazen girdiğimiz ortamlara ait olmadığımızı düşünürüz. Yanlış kıyafet, yanlış espri ya da yanlış enerji… Herkes eğlenirken siz sanki başka bir dünyadan gelmiş gibi durursunuz. Monachopsis, tam da o an “ben buraya ait değilim” hissini tanımlar. Bir yandan acı vericidir, çünkü uyum sağlayamamak can sıkıcıdır. Ama diğer yandan insana kendi kimliğini sorgulama fırsatı da verir. Belki de bu yüzden monachopsis, bir yandan yabancılaşma bir yandan da kendini keşfetme kapısıdır.
Hepimizin kafasında defalarca prova ettiği konuşmalar vardır. Bazen geçmişte yaşadığımız bir tartışmayı yeniden kurgularız, bazen de gelecekte olabilecek bir diyaloğu kafamızda canlandırırız. Bu sonsuz içsel sohbetlere jouska denir. İşin ilginci, bu hayali konuşmaların çoğu asla gerçekleşmez ama biz onları defalarca oynatırız. Çünkü kontrol edemediğimiz durumlarda kendimize sahte bir kontrol alanı yaratırız. Biraz hayal gücü, biraz kaygı, biraz da kendini hazırlama çabasıdır jouska.
5. Ellipsism
İnsanlık tarihinin nasıl devam edeceğini asla göremeyecek olmak… Ellipsism, tam olarak bu hüzünlü farkındalığı anlatıyor. Bizden sonra dünyanın nasıl bir yer olacağını bilmek isteriz ama bu mümkün değildir. Belki çocuklarımızın, belki torunlarımızın göreceği bir gelecekten dışlanmış gibi hissederiz. Bu duygu bazen insana hafif bir melankoli getirir, bazen de yaşadığımız anın değerini fark ettirir. Çünkü hiçbirimiz sonsuz değiliz.
Hayat planlarımızı yaparken çoğu zaman her şeyin belli bir düzen içinde ilerleyeceğini varsayarız. Ama işler hiç beklemediğimiz bir şekilde raydan çıkabilir. Nodus tollens, tam da bunu tanımlar. Hayatın düşündüğümüz gibi gitmediğini fark ettiğimizde yaşadığımız kafa karışıklığını anlatır. “Benim hikâyem neden böyle oldu?” sorusu zihnimizi kurcalar. Kimi zaman bu duygu hayal kırıklığı yaratır, kimi zaman da yepyeni kapıların açılmasına sebep olur. Bir bakıma, hayatın sürprizlerle dolu olduğunu hatırlatan biraz sarsıcı, biraz da öğretici bir histir.
7. Rückkehrunruhe
Tatil dönüşlerinde yaşadığımız o garip boşluk hissi vardır ya, işte onun adı Rückkehrunruhe. Dönüştürücü bir deneyimin ardından günlük hayata geri dönmek her zaman kolay değildir. Almanca kökenli bu kelime, tatilden sonra eve dönüşün o huzursuz halini anlatır. Unutulmaz bir seyahatten döndükten sonra yaşadığımız o tuhaf duyguya aşinayızdır. Tatilin renkli anıları hızla solmaya başlar ve yerini rutin alır. Bu da insanda bir huzursuzluk yaratır. “Bir şeyler değişti ama ben hâlâ aynı yerdeyim” hissi, Rückkehrunruhe’nin özüdür. Aslında bu duygu, hayatımızın sürekli bir döngü halinde olduğunu hatırlatır. Ve belki de bize o anların değerini daha iyi bilmeyi öğretir.
Exulansis de herkesin hissettiği ama tanımlayamadığı duygular arasında bulunuyor. Bizi heyecanlandıran, öfkelendiren ya da üzen bir olayı hemen yanımızdaki bir kişiye anlatmaya başlarız. Ancak o kişi bu olaya yeterince tepki vermez ve bizim de olayı anlatma hevesimiz kaybolur. İşte bu hisse exulansis deniyor. O an yaşadıklarımızı kelimelere dökmekten vazgeçeriz, çünkü sözlerin yetmeyeceğini biliriz. Bu duygu, biraz yalnızlık biraz da kabulleniş barındırır. İnsan, içindeki ağırlığı paylaşamadığında kendi içine kapanır. Ama exulansis, aynı zamanda güçlü bir hatırlatmadır: Her deneyim başkalarıyla paylaşılamasa da yine de bizim kimliğimizin bir parçasıdır.
9. Sonder
Bir kafede otururken yan masadaki insanların kendi hayatlarına dalıp gittiğini fark ettiniz mi? İşte bu farkındalık sonder olarak isimlendiriliyor. Sonder, herkesin kendi karmaşık hikâyeleri olduğunu anlamaktır. Sizin için sıradan görünen biri, belki de hayatında büyük bir mücadele veriyordur. Bu duygu insana hem alçakgönüllülük hem de empati kazandırır. Çünkü dünya sadece bizim etrafımızda dönmüyor. Sonder, aslında başkalarının da ana karakter olduğu gerçeğini hatırlatır. Ve bu bakış açısı, insanı biraz hüzne boğabilir.
Japon kültüründen gelen bu kelime, çok fazla şiddete, kaosa ve anlamsızlığa maruz kaldığımızda hissettiğimiz bitkinliği anlatır. Haberlerde, sosyal medyada ya da günlük hayatta sürekli olumsuzluk görmek insanı yorar. İşte o yorgunluk hali kuebikodur. Bu duygu bazen dünyaya yabancılaşma, bazen de derin bir umutsuzluk şeklinde kendini gösterir. Ancak kuebiko, aynı zamanda farkındalık getiren bir histir. Çünkü bizi sorgulamaya iter: “Bu dünyanın daha iyi bir yer olması için ben ne yapabilirim?”