Hemen hemen tüm filmleri iyi adamın gözünden izlersiniz. Yapacak bir şey yok, kaide bu. İyi adam “dürüstlük, haklılık, doğruluk” adına savaşır, kötü adam da varsa kenarda köşede kalmış iki üç yetimhane yakar, üç beş küçük kedi keser, yapabiliyorsa alev tükürür gözlerinden de günah döker. Oyunlarda da, dizilerde de geçerli bu.
Bazen bu kötü adamların mantığa da ihtiyaçları yoktur. Ama eğer yazar kendini adaletli hissediyorsa, iki üç cümlelik bir raison d’etre hakkı tanınır kötü adama.
Ama ara sıra… Ara sıra kötü adamların mantığını sadece duyup, “heheyt” diye geçiştiremezsiniz. Ara sıra kötü adamların gerçekten mantıklı argümanları olur ve siz empati yapmaya başlarsınız. Hatta, ister istemez korkutucu bir gerçeği fark edersiniz: Yaptıkları kötülükler, ne kadar iç karartıcı olursa olsunlar bazen meşru durabilirler. Geekyapar olarak bu şekilde olduğunu düşündüğümüz kötü adamları derledik. Bizce bu kötü adamlar hakikaten mantıklı açıklamalar yapıyorlar…
Sırtlanlar – Aslan Kral
Tamam, Scar taht peşinde. Tamam, çocukluğumuzun en travmatik anlarından birinin müsebbibi kendisi. Tamam da, sırtlanların ne günahı var? Ne uğruna Scar için savaşıyorlar? Para mı? Zenginlik mi? Dişi sırtlan mı dertleri? Hayır. Yemek istiyorlar arkadaşlar bunlar. Eşitlik arıyorlar. Aslanların keyfe bak. Sen sırtlanları ezikle, toplumdan dışla, ondan sonra biri çıkıp “Benimle savaşın, bir daha asla aç kalmayacaksınız!” deyince onun tarafına geçmesinler. Oldu. Ben sırtlanları destekliyorum arkadaş. Adamlar oranın zencisi resmen. Aslanlar fildişi kulelerinde zebra eti, antilop butu derken gül gibi yaşıyorlar, garibim sırtlan iki akbaba ölse de kemiğine salça olsam diye gün bekliyor. Yaşasın Afrika sırtlanlarının kardeşliği, sırtlanların haklı direnişi engellenemez!
Agent Smith – The Matrix
Reloaded ve Revolutions’daki Smith’ten bahsetmiyoruz. O Smith’in bir anomali olduğu, tamamen Matrix’in Neo’yu dengelemesi için ürettiği bir negatif olduğu yeterince söylendi, anomali de Smith’in ölümüyle (bu arada Hugo Weaving’i de filmlerinde çok ölen aktörler listemize alsa mıydık ne?) Revolutions’ta son buldu zaten. Bizim haklı bulduğumuz ilk filmdeki Smith. Hani diyor ya “insanlar olarak virüs gibisiniz” diye. Hakikaten öyleyiz arkadaş. Adam o terli Morpheus’un şakaklarını sıkarken söylediği her şeyde haklı. Gittiğimiz yeri kuruta kuruta kendimize ev yapmışız, kendi iyiliğimiz için kesmediğimiz ağaç, bitirmediğimiz hayvan türü yok; ondan sonra neymiş “Aman bizden üstün varlıklar bizi batarya yaptı isyana kalkak.” Oldu canım. Adam en azından senin hayvana ağaca göstermediğin hürmeti göstermiş de senden şarj alırken bir yandan kafana Matrix illüzyonunu geçiriyor. Valla Smith bize o konuşmayı yapsa o dakika Zion’un savunma kodlarını değiştirirdik. “Buyur abi, eti senin kemiği de senin, vur Zion’a” diye.
Kreia – Star Wars: Knights of the Old Republic II
KotOR II’yi oynamayanlar için küçük bir özet geçelim, Kreia, ya da diğer ismiyle Darth Traya, oyunun sonunda kötü çıkıyor. Oyunun kendisinin 10 yıllık olduğu gerçeği bir yana, halihazırda oyunun ilk dakikasından beri belli olan tablo, bizim ana karakterimizin yok oluşunda parmağımızın bulunduğu bir gezegende Traya ile diyaloga girmemizle netleşiyor. Kreia’nın derdi Force’u yok etmek. Tamam, izleyici perspektifinden bu “Star Wars evrenindeki en eğlenceli şeyi yok etmek” olarak gözüküyor, evet. Ama evren perspektifinden bakın. Star Wars evreninde ne kadar berbat şey, ne kadar ihanet, acı, hüzün, savaş varsa özünde Force yüzünden çıkıyor. Koskoca cumhuriyetler yıkılıp imparatorluk oluyorlar, niye? İşin içinde Karanlık Taraf var diye. Arkadaş kesin şu suyun musluğunu olsun bitsin işte. Kreia burada dünyanın en haklı kadını değil de nedir? Adeta nükleer silahsızlanma anlaşması gibi bir şey kalkıştığı…
Saren – Mass Effect
Özünde KotOR, Mass Effect ve Dragon Age’in aynı oyun olduğunu şurada yazmıştık zaten. Saren da Kreia KotOR II’de ne kadar haklıysa, Mass Effect evreni içerisinde o kadar haklı. Şimdi şöyle anlatalım evreni bilmeyenlere: Mass Effect evreninde insanlar yeni yetme bir ırk. Hatta pek sevilmiyorlar. Ana karakterimizin katıldığı Jedi-vari bir örgütün önemli üyesi Saren ise birden taraf değiştiriyor. Siz onun peşinden gittikçe tehdidin Saren olmadığını anlıyorsunuz. Saren da Reaper adı verilen, organik/sentetik karışımı kadim varlıklara itaat etmeye başlamış. Reaper’lar her birkaç milenyumda bir gelip, tüm evrene restart atıyorlar. Geriye de sadece evren içi yolculuğa yarayan Mass Relay’leri bırakıyor. Saren diyor ki, Reaper’lardan kaçış yok. Zaten bizden önce daha epik uygarlıklara da reset atmışlar. Bari şimdiden itaat edelim de, belki yeni evrende bizi hizmetkarları olarak hayatta tutarlar. E abi bunun neresi yanlış? Allah aşkına koyun elinizi vicdanınıza söyleyin, biri size Reaper konseptini anlatsa, “Yok ben onlarca epik uygarlığı silip atmış bu milyon yıllık, ne olduğunu anlamadığım canavarlara kafa tutacağım.” der misiniz? Bence Saren en doğrusunu yapmış arkadaş… Ne yapalım lazer mi sıkalım Reaper’lara? Allah Allah!
Xenomorph Queen – Aliens
Hmm. Burada çok fazla bir açıklamaya ihtiyaç duymuyorum. Bütün Aliens filminin sonunda ortaya çıkan tablo bence açık ve net. En sonunda Ripley ile ölümüne çarpışan Xenomorph Queen’in, bakın büyük harflerle yazıyorum, TEK DERDİ ÇOCUKLARINI KORUMAK. Allah aşkına dünyanın en haklı kötü adamı değil mi yani şu haliyle? Ne yapsın yani “Buyurun sevgili insanlar, benim yumurtalar şurada, kırıp menemen yapabilirsiniz.” mi desin? Olur mu öyle şey?
Sid – Toy Story
Ne yaptı Pixar bize? Gariban, evinde şiddet gören, ezilmiş bir çocuğu kötü adam bellettirdi. Neymiş efendim, çocuk oyuncaklara kötü davranıyormuş. Ee? Evladım oyuncak bunlar. Çocuk bilmiyor ki canlı kanlı olduklarını? Allah rızası için dürüstlük içerisinde konuşalım, dostlar meclisindeyiz. Çocukken oyuncaklarınıza yaptıklarınızı bir hatırlayın. Eğer o oyuncakların canlı olduğunu bilseniz yapar mıydınız? Düşünün bir canlı olduklarını? Hitler falan resmen kedi sever kalıyor yaptıklarınızın yanında değil mi? Ben kendi payıma bir oyuncağıma anneannemin anlattığı şu masalın üçüncü kısmını canlattırırken yaptıklarımı burada anlatsam olay çıkar. Oturup hep beraber kol kola ağlarız. Çocukcağız da oyun oynuyor işte. Ailesi sıkıntılı, ev durumu kötü, zaten hayat vurmuş. Ne yapıyor, hayvan mı kesiyor, arkadaşlarını mı taciz ediyor? Oyuncaklarına hoyrat davranıvermiş çocuk yahu… Sid bu hikayenin gariban çocuğudur. Vallahi de, billahi de…
Mance Rayder – Game of Thrones
Bakın, bunun Rayder’ı canlandıran aktörün Ciaran Hinds olduğu gerçeğiyle hiçbir ilgisi yok. Herkese iki süper kahraman oynamak nasip olmaz deyip, olanları şurada listeledik ama Hinds’e reyiz roller çok nasip oluyor, onu geçiyoruz. Rayder’ın haklılığında başka bir faktör var. O da benimsediği ve benimsettiği sistem: Anarşi. Rayder “Kral” falan değil, her ne kadar kralsızlık kavramını anlamakta zorluk çeken Güneyliler ona öyle dese de. Mance Rayder sadece “Beyler şurada iyi topraklar var hayding!” diyen adam. Ve adam Westeros’taki en doğru yönetim biçimini bulmuş. Koskoca kıtada milletin başına ne geliyorsa krallık mefhumundan geliyor. Bir kral öldü, taht sevdalısı beş adam çıktı. Gencecik canlar soldu gitti, herkesin yüreği ağzında. Bırakınız abi, Rayder çözmüş olayı. Wildling’lerin Jon Snow’a “hiçbir şey bilmiyorsun” demesinin sebebi bu zaten. Adamlar özgür özgür. İki kralın peşinde yirmi savaşa girmiyorlar. Bir Geekyapar ferdi olarak feryadımdır: King’s Landing yıkılsın, yerine halı saha yapılsın, Jon Snow ve Mance Rayder çift kale maç yapsınlar. Bitsin Westeros’taki krallık dönemi, komünizmi de atlayıp direkt anarşiye geçilsin!