Modernizmin simgesi pasajlar mahremin vitrinlere çıktığı yerler miydi, yoksa o dönemin flaneur’leri (avare gezgin) için muhteşem kamusal alanlar mıydı? Walter Benjamin Pasajlar’da 19. yüzyıldan itibaren yükselen modernizmi ve kentin yeni çehresiyle kentlilerin ilişkilerini irdelerken bu ve benzeri sorulara yanıt aradı.
İstanbul’da da dönemin ruhuna uygun olarak aynı yıllarda çoğalan, iki sokağı birbirine bağlayan bu yapılar, Türkiye’nin de ilk alışveriş merkezleriydi aslında. Ama bugün bildiğimiz AVM’lerden daha sıcak ve samimiydiler.
Çoğumuz fark etmiyoruz belki ama şu anda pasajların bir kısmı yavaş yavaş kapanıyor ve otel olacağı söylentileri yayılıyor. İstanbul’da pasaj gezmek henüz bir nostaljiye dönüşmemişken, ziyaret etmekten keyif alabileceğinizi düşündüğümüz birbirinden güzel İstanbul pasajlarını sizin için sıraladık.
Mefruşatçılar, manifaturacılar cennetiydi: Anadolu Pasajı
Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde Sultan II. Abdülhamit’in mabeyincisi Sarıca Ragıp Paşa tarafından 1800’lerin sonlarında yaptırıldı. Paşa gayrimenkule yatırım yapmak isteyince Beyoğlu’nda, Osmanlı’nın hüküm sürdüğü kıtalara ithafen Anadolu Pasajı, Rumeli Pasajı, Afrika Pasajı isimli eserleri yaptırdı. Sultan II. Abdülhamit 1908’de tahttan indirilmeseydi, Sarıca Ragıp Paşa’nın beş kıtayı tamamlayacağı rivayetler arasındaydı.
830 metrekarelik bir alana yayılan İtalyan tarzı beş katlı kâgir yapının zemininde 17 dükkân ve üst katlarda 20 daire bulunuyordu. Geçmişte mefruşat ve manifatura mağazalarıyla ünlenen pasajda şu anda büyük bir ayakkabı mağazası, Flo hizmet veriyor.
Konaktan pasaja: Beyoğlu Rumeli Pasajı
İstiklal’de Galatasaray’a doğru yürürken sağda, halk arasında TKP binası olarak bilinen dar bir sokak görünümündeki Rumeli Pasajı, yine Ragıp Paşa’nın gayrimenkul yatırımları arasındaydı. Paşa aslında 1894’te burayı konak olarak yaptırdı. Konak hayatının sona ermesiyle işyerine dönüştü. İtalyan mimarisinden izler taşıyan pasajın biri İstiklal’e diğeri Öğüt ve Mayacı sokaklara açılan iki kapısı vardı.
Üç bloktan oluşan pasajdaki C blok dış cephesi ve içi onarılınca sanat atölyesine dönüştü. Girişte aksesuar satan tezgâhları geçince asansörlerin karşıladığı binada oyuncuların müdavim olduğu Oyuncular Tiyatro Kahve, Monalisa ve Rumeli gibi mekânlar yer alıyordu. Ne yazık ki yakın zamanda Beyoğlu’ndaki otel furyasından bu pasaj da nasibini aldı ve kapandı.
“Durma göğe bakalım”: Afrika Pasajı
Ragıp Paşa’nın bir diğer yatırımı da 1905’te kurulan Afrika Pasajı’ydı. Kendi döneminde önemli ticaret merkezlerinden biri olan Afrika Pasajı’nın ilk katları, daha çok Levantenlerin kaldığı bir apartmandı.
Aslında Afrika Han olarak bilinen pasaj, Küçük Parmakkapı ve Büyük Parmakkapı sokakları arasında ufak bir geçit oluşturuyordu. Diğer pasajlar gibi dükkânlarla dolup taşmasa da Afrika Pasajı’nın özellikle Pen Kafe, Peripetie Bistro ve Hayal Kahvesi gibi mekânlarıyla kendine has bir havası vardı. Kafanızı gökyüzüne çevirdiğinizde gördüğünüz haç şeklindeki açıklık da pasajın gizemli atmosferini arttırıyordu. Ne acı ki Ragıp Paşa’nın bu pasajı da zamana yenildi. Şimdilerde boydan boya ağlarla örtülü ve kapısı zincirli. Belki de otel olacağı günleri bekliyor.
Muhakkak bir çay içimlik: Hazzopulo Pasajı
Şimdilerde İstiklal’de yorulunca dar bir kapıdan Danışman Geçidi’ne geçip göbeğindeki taburelerde bir çay içimlik soluklandığımız bu pasaj, eskiden beri semtin ağır toplarındandı. 1871’de tüccar Hacopulo’nun yaptırdığı pasajda, önceleri üst katta evler, alt katta dükkânlar bulunuyordu. Hatta Ahmet Mithat Efendi’nin matbaası buradaydı ve burası bu yüzden Jön Türklerin de buluşma yeriydi.
Bugün hâlâ ihtişamını koruyan beş katlı pasaj, aslında iki büyük yangın atlattı, iki restorasyon geçirdi. Şimdilerde çantacılar, takıcılar, kitapçılar, Hazzo Pulo Restoran ve Şarap Evi’nden oluşan 40 mağazanın yer aldığı pasaj, sadece eskilerin ünlü şapkacısı M. Katya’nın dükkânı için bile görülmeye değer.
Küçük Sahne’nin ev sahibi: Atlas Pasajı
Çağan Irmak’ın Issız Adam filminin final sahnesinden hatırladığımız Atlas Pasajı, bugün Beyoğlu’nda tek tük kalan sinemalardan birinden adını aldı. 1877’de inşa edilen Osmanlı mimarisinden izler taşıyan pasaj 1985’te bugünkü halini aldı. Şimdilerde hâlâ tarihi görünümünü koruyan pasajda 44 mağaza bulunuyor.
Birbirinden orijinal hediyelikler, cool kıyafetler, otantik takılar bulabileceğiniz Atlas, İstanbul Devlet Tiyatrosu Küçük Sahne’nin de ev sahibi. Burada oyununuzu izledikten sonra Sefahathane’de takılmak ve pasajın havasını solumak mümkün.
Laboratuar bile vardı: Aznavur Pasajı
1800’lerin sonunda buradaki iki ünlü kafenin, Andrea’nın Cafe Commerce’inin ve Pandeli Kastranakis’in Cafe de Pera’sının yıkılmasıyla Aznavur Pasajı yavaş yavaş yapılanmaya başladı. Başta yarım pasaj şeklinde inşa edilen Aznavur, 1924’te Tepebaşı yönünde Aznavur’un oturduğu evin altından bir geçitle birleştirilince bugünkü halini aldı. Hatta dönemin İtalyan mimarisinden izler taşıyan pasajda, 1940’lara kadar Alexander Vasiliyadis’in kimyahanesi ve laboratuarı vardı.
Kışsa girişindeki atkı-bereleri, yazsa fularlarıyla İstiklal’dekilerin gönlünü çelen dokuz katlı Aznavur Pasajı’nda 28 mağaza ve pek çok kafeterya bulunuyor bugün. Alt katında çeşit çeşit takılar, ikinci el kıyafetler ve orijinal hediyelik eşyaların bulunduğu pasaj, turistlerin uğramadan geçmediği yapıların başında geliyor.
İki tiyatro, bir sinema: Halep Pasajı
Kapıdaki Halep Pasajı yazısına rağmen AVM dışı sinema sevenler burayı, sinemasından ötürü Beyoğlu Pasajı diye bilir. Tiyatro meraklıları için de burasının yeri ayrıdır. Halep’te tarihi Ses Tiyatrosu’nun hisselerinin bir kısmını 1989’da alan ve o tarihte beri perde açan Ferhan Şensoy’un Ortaoyuncular’ı ve Tiyatro Gerçek’in Cüneyt Türel Sahnesi yer alıyor.
Halepli M. Hacar tarafından 1885’te yaptırılan pasaj 1984’te ön cephesi hariç yıkıldı. Pasajın sahibi Süreyya Paşa’nın torunları bir inşaat şirketiyle kat karşılığı anlaşarak yeniden yaptırırken pasajdaki neorönesans ön cephe korundu. Bugün hediyelik eşya, takı tezgâhları, otantik giysi, müzik, dövme ve piercing dükkânlarının sıralandığı pasajda, bir de kahve veya yemek molası için Krepen Steak mevcut.
Modern Zamanlar gösterimde: Elhamra Pasajı
1827’de Cenevizli Barthelemy Giustiniani önce burada bir tiyatro yaptırdı. Ama o tiyatro nice badirelerden sonra kapanınca, bina 1920’de Zade Sait Bey’e satıldı. Üç sene sonra Osmanlı Neoklasik üslubunda yeniden inşa edilen Elhamra tam bir geçit olmamasına rağmen, dükkânlara doğru giden geniş koridorundan ötürü pasaj olarak anıldı.
Burasının bir de sürprizi vardı: Elhamra Sineması. Charlie Chaplin’in ünlü Modern Zamanlar’ı ve Türkiye sinemasının ilk sesli filmi İstanbul Sokaklarında ilk defa burada izleyiciyle buluştu. 1999’da sinema yanınca bugün pasajda otantik giysiler satan mağazalar, Medya Kitabevi ve Elhamra Club kaldı.
Moda kazanı: Terkos Pasajı
D’Andria ailesi tarafından 1880’li yıllarda yaptırılan pasajda başta Jorj Ruggieri’nin lokantası yer alıyordu. Aynı dönemde pasajın sahiplerinden Giraud D’Andria ile Michel D’Andria buradaki apartmanlardan birinde oturuyorlardı. 1924’te gelen Georges Dassira ve sonrasında Laszlo Boronkay ise Çardaş adı verdiği lokantayı burada işletti.
Bugün ise her bütçeye uygun ve tanıdık markaların ihraç fazlası ürünlerini bulabileceğiniz Terkos, tam bir moda kazanı gibi. Tünel’e doğru ilerlerken İstiklal’de sağ kolunuzda kalan pasaj şimdilerde alışveriş meraklılarının uğrak yeri. Gece ise Bronx Pi, Beyzade Restoran, Salash Fasıl gibi mekânlar konuklarını ağırlıyor.
İhraç fazlası bunlar: Beyoğlu İş Merkezi (Pasajı)
Odakule’deki Beyoğlu İş Merkezi dışarıdan pek ipucu vermese de tıpkı Terkos gibi alışveriş için tercih edilen önemli pasajlardan. Üç ana bölümden oluşan pasajda 250 civarı dükkân ve işyeri bulunuyor. Labirent gibi pasajda mağazaların arasında ilerlerken yine pek çok ihraç fazlası ürün karşınıza çıkıyor. Burada aradığınız her çeşit kıyafet, aksesuar, çanta, ayakkabı ve takıyı bulabilirsiniz.
Pasajdaki Midpoint ve Ponte Restaurant gibi mekânlar da hızlı bir alışveriş gününü keyifle noktalamanızı sağlıyor.
İlklerin pasajı: Suriye Pasajı
Burası aslında ilklerin pasajı diye anılmayı hak ediyor. Türkiye’nin ilk sineması, Santral Sineması bu pasajda açıldı, çift asansör sistemi ilk bu binada kullanıldı. Pasaj, 1901’de Suriye uyruklu Hasan Halbuni Paşa ile o dönemde İstanbul Ticaret Odası başkanı olan akrabası Mehmet Abud Paşa tarafından yaptırıldı. Neoklasik üslupta bir cepheye sahip olan yapıyı mimar Demetre Th. Bassiladis projelendirdi. 1908’de tamamlanan pasaj, alt katı çarşı, üst kısımları konut olarak tasarlanmış ilk binaydı. Burasının elektriğin ve havagazının saraydan sonra bağlandığı ilk bina olduğu da rivayet edildi.
Tarihi dokusu ile dikkat çeken Suriye Pasajı başta birbirinden bağımsız üç apartmandı. Zamanla binalar birbirine farklı noktalardan köprülerle bağlandı ve bugünkü görünümünü aldı. Şimdilerde pasaj kürkçü, ikinci el kıyafet, kostüm dükkânları, aksesuar mağazaları ve gece hayatına hitap eden Propaganda ile hareketliliğini koruyor.
En eğlencelisi, en mis kokulusu: Çiçek Pasajı
1940’lardan itibaren merkezindeki görkemli kubbe altında sıralanan masalarıyla şimdilerde Beyoğlu’nun en eğlenceli, en renkli pasajı tartışmasız burasıdır.
Sultan Abdülhamit ve Abdülaziz’in pek sevdiği ünlü Naum Tiyatrosu, 1870’teki Beyoğlu yangınından nasibini alınca, burayı banker Hristaki Zografos Efendi satın aldı. Altı sene sonra mimar Cleanthy Zanno’nın tasarladığı, Paris mimarisini yansıtan 24 dükkân ve 18 lüks daireye sahip Cité de Pera aynı yerde yükseliyordu.
Bugün lezzetli mezelerin, iştah açıcı kokuların ve fasıl seslerinin birbirine karıştığı pasaj, ilkin Hristaki Pasajı diye anıldı. Mütareke yıllarında açılan çiçekçiler sayesinde mis gibi kokarken Çiçek Pasajı adını aldı. 1978’de bir gecede çöken bina 10 sene sonra yenilendi ve o tarihten beri konuklarını ağırlıyor.
Aynalar ah aynalar: Avrupa (Aynalı) Pasajı
Bugün Galatasaray’ı ve Balık Pazarı’na bağlayan bu pasajın yerinde, 1861’de Jardin des Fleurs Tiyatrosu açılmıştı. Tiyatro 1870’deki Beyoğlu yangınında küle dönünce, arazinin sahibi Mr. Scribe bugünkü ünlü Avrupa Pasajı’nı yaptırdı.
Eskiden düğmecilerin ve kemercilerin yer aldığı, zemini mermer kaplı pasajda bugün 22 dükkân bulunuyor. Her dükkânın üstünde de ayrıca iki kat yükseliyor. Dükkânların pasaja bakan üst cephelerinde karşılıklı kadın heykelleri gözünüzü okşarken pasajın çatısı ise tamamen camla örtülü. Dükkânların aralarında aynalar konduğu için buraya Aynalı Pasaj da deniyor. Şimdilerde kuyumcular, antika eşya satan mağazalar, seramikçiler ve giysi dükkânlarının yer aldığı Avrupa Pasajı ünlü ressam Komet’in atölyesinin de ev sahibi.
2000’lerde yine popüler: Tünel Pasajı
Tünel çıkışının tam karşısına düşen, Tünel Apartmanları olarak da adlandırılan pasaj, neoklasik üslupta üç kâgir yapıdan oluşuyordu. T geçitli üstü açık tipteki pasaj 1883’te inşa edildi. Sümbül Sokak’ı Asmalımescit’e bağlayan pasajın ilk sahibi bir Osmanlı Musevisiydi. Yapılardan ikisine Ensiz Sokağı’ndan, birine ise Sümbül Sokak’tan girilen pasajın zemin katındaki dükkânlarını korint başlıklı sütunlar süslüyordu.
1960’lardan itibaren restorasyon geçiren pasajda üç yapının dış cephesi birleştirildi ve pasaj bir çeşit hana döndü. Özellikle son yıllarda Asmalımescit’in popülerliği artınca bu pasaj yeniden keşfedildi ve pasajda birbirinden güzel kafe ve restoranlar açıldı.
Pastane adını verince: Markiz Pasajı
Eski Beyoğlu’nun simgesi bu pasaj, 1840’ta Passage Oriental (Şark Aynalı Pasajı) adıyla açıldı. Perukçusu, kürkçüsü, kitapçısı buradaydı. Dönemin ünlü pastanesi Lebon, 1940’ta yerini Markiz Pastanesi’ne bırakınca bilmeden pasajın kaderini de değiştirdi. Markiz yıllar içinde nefis pastaları, ünlü müdavimleriyle adeta devleşti; 2003’te restore edilen pasaj da adını bu pastaneden aldı. Üstelik Haldun Taner ve Markiz’i kurtarma kampanyaları olmasa burası 1970’lerde az daha bir oto yedek parçacı olacaktı.
Yapıldığı dönemden itibaren beş katı ve 25 mağazasıyla Beyoğlu’na her daim canlılık katan pasajdaki ünlü Markiz şimdilerde yerini başka bir yemek mekânına devretti. 174 yıllık görmüş geçirmiş pasaj bugün kapalı ve geleceği belirsiz.
Otelden pasaja: Tokatlıyan Pasajı
Bu pasajın akıbeti listedeki kapanan pasajların tersine işledi. 1805’te Hacı Krikor Amira Kevorkyan’ın aldığı arsada Üç Horan Ermeni Kilisesi ile Ermeni vatandaşlar için konut ve dükkânlar inşa edildi. 1870’deki yangında bu bölümler yanınca, bir dönem burada tiyatro ve kafe-restoranlar hizmet verdi. Ama bunlar da yanınca Tokatlı Mıgırdiç Tokatlıyan Efendi önce yeni restoran ve kafeler kurdu. Sonra Kilise Vakfı’na borçlarını ödemekte zorlanınca burayı otele çevirdi.
Fransız mimar Alexandre Vallaury tarafından inşa edilen Hotel Tokatlıyan 1909’da açıldı. İki dünya savaşı atlattı, işletmeci değiştirdi, ünlü Rus Devrimci Lev Troçki gibi önemli bir konuğu da ağırladı. Yönetimi Üç Horan Ermeni Kilisesi’ndeki otel, 1960’da pasaja ve iş hanına dönüştürüldü. Şimdilerde içinde, gözlük ve giyim mağazaları gibi pek çok dükkân bulunuyor.
Teşvikiye – Nişantaşı’nda görünelim: Reasürans Pasajı
Çarşı mı pasaj mı tartışmalarını bir tarafa bırakıp burayı modern bir pasaj kabul etmek en doğrusu. Müdavimlerinin yanı sıra Teşvikiye ve Nişantaşı’nda şöyle bir görünmek isteyenlerin uğrak yeri olan Milli Reasürans Çarşısı, Demokrasi Parkı ve Teşvikiye’yi birbirine bağlıyor.
Gündüz butikleri ve kitabevi konukları için kapılarını açarken, akşam Zanzibar, Corridor, Touchdown, On ve Kerem Görsev Caz Bar gibi mekânlar burayı gece hayatının uğrak yerlerine dönüştürüyor.
Rock ve metalin adresiydi: Akmar Pasajı
Bir dönemin gençliği, burada takıldı, rock ve metal müziği burada keşfetti. Yakın geçmişte polis tarafından sık sık baskın yapılan ve satanist yuvası diye haber olan Akmar aslında Kadıköy’de piyasada bulunması zor müzik gruplarının kasetlerini, CD’lerini bulabileceğiniz bir pasajdı. Müzik aletleri veya orijinal aksesuarlar satan dükkânlar, koleksiyoncular için didik didik edilesi sahaflar da vakit geçirebileceğiniz yerler arasındaydı. Zaman içinde gazete ve TV’lerde çıkan haberlerle kötülenen Akmar’da müzik mağazaları ve sahaflar yavaş yavaş kapanıp yerini ders kitapları satan kitapçılara bıraksa da bir dönemin Akmar ruhunu solumak için gidip görülesidir.
Elektronik piyasasının kalbiydi: Doğubank Pasajı
Son yıllarda peş peşe açılan teknomarketlere var gücüyle direnen Doğubank Pasajı, bir zamanlar Uzakdoğu’dan gelen elektronik ürünler cennetiydi. Adeta piyasanın kalbi burada atardı. Sirkeci Tren İstasyonu’nun karşı sokağındaki pasaj 1955’ten beri müşterilere uygun fiyatlı ürünler sundu. Bir nesil -özellikle popüler olduğu yıllarda- monitörü başka, kasası başka markalarla bu pasajda bilgisayar toplattı.