Bazı şarkılar vardır, dinlediğinizde içinizi aydınlatan, ezgisi dilinize takılan ama kimin, niçin yazdığını, kimin bestelediğini aklımıza bile getirmediğimiz şarkılar. İşte o şarkılardan biri de “Günaydınım, Nar Çiçeğim, Sevdiğim” diye başlayan şarkıdır. Sözlerini Feyzi Halıcı’nın bir efsaneden esinlenerek yazdığı, Çinuçen Tanrıkorur tarafından bestelenmiş bu şarkının öyküsünü ve yaratıcılarını anlatalım sizlere…
Şavkıması sana doğru yolların / Sana doğru, denizlerin çağrısı
Önce şarkının güftesine ilham olmuş Hint efsanesini anlatalım: Efsaneye göre Cihangir Hanlığının genç Prensi Salim Şah, bir gün raksını görüp hayran kaldığı Anarkali isimli genç ve güzel rakkaseye âşık olur. Zaman geçer ve Prens Salim Şah gönlünü çelen bu güzel rakkase ile evlenmek ister ancak ülkesinin kuralları buna izin vermez. Bir prensin halktan bir kızla evlenmesi, hele ki bir rakkase ile evlenmesi olacak iş değildir.
Resim: Canan Berber
Çırıl çırıl ötelerde bir güzel / Günaydınım, nar çiçeğim, sevgilim…
Ama gönül ferman dinlemez, Bütün kural ve yasaklara rağmen bu aşk büyür, iyice alevlenir. Anarkali ile Salim Şahın aşkı dillere destan olur, bütün hanlığı sarar, dilden dile anlatılıp durur. Bu durum prensin babası Han Akbar tarafından hiçbir zaman kabul görmez ve âşıkların birbirini görmesini yasaklar. Oysa tüm yasaklara rağmen Anarkali ile Salim Şahın aşkları günden güne büyür ve hükmünü sürdürür.
Resim: Canan Berber
Çıkmaz sokaklarda bu minyatür kim / Bu göğüs kim, ya bu gözler, bu saçlar
Çevre hanlıklara da yayılan bu aşk hikâyesiyle baş edemeyeceğini anlayan Akbar Han, çareyi sevdalıları ayırmakta bulur. Çözüm çok zalimcedir. Güzel Rakkase Anarkali, ibret için kentin ortasında inşa edilen, penceresi olmayan, dört duvardan ibaret dar bir odaya hapsedilir. Arkasından giriş kapısı da duvarla örülüp kapatılır. Yani bir anlamda ölüme terk edilir Anarkali. Salim Şah şaşkın ve çaresiz, bu aşkı efsaneleştiren şehir halkı ise ağlamaklı ve şaşkındır.
Resim: Canan Berber
Uzak bir özlemde ayak seslerin / Günaydınım, nar çiçeğim, sevgilim…
Her gün gelip bu hücrenin önünde, hanın insafa gelip güzel Anarkali’yi affetmesini bekler insanlar. Zaman geçtikçe umutlar kesilir, çaresizlik sarar dört bir yanı. Artık duvarlar yıkılsa da güzeller güzeli Anarkali’nin sağ çıkma ihtimali yoktur bu hücreden. Halk yavaş yavaş çekilir, bekleme duvarının önü boşalır, ama aşk mecnunu prens, sevdiğini yalnız bırakmaz. Gözleri kapının örüldüğü duvarda sessiz bir tevekkül ile beklemeye devam eder.
Kırk odanın kırkında da kırk güzel / Kırk aynada çengi çengi bir güzel
Mevsimler geçer bahar olur, doğa yeniden canlanır ve günlerden bir gün o taş duvarda bir kıpırtı başlar. Prensin gözünü hiç ayırmadığı o duvarda, güzel Anarkali’nın girdiği kapının taş örgüleri arasından ince zarif bir dal filizlenmiştir. Bunu duyan halk tekrar hücrenin önünde toplanmaya ve her gün bu yaşam filizini izlemeye başlar. Günler geçtikçe yeni dallar, yeni filizler çıkar o taş duvarın bağrından ve tomurcuklarla yüklü dallar sarar etrafı. Belli ki çiçek açacaktır aşk…
Çağlar ötesinde bir avuç nota / Günaydınım, nar çiçeğim, sevgilim…
Bir sabah duvarın önüne gelenler. Duvarın baştan başa kırmızı nar çiçekleriyle kaplı olduğunu görürler. Hayranlık ve şaşkınlıkla izlerler bu mucizeyi. Sanki güzeller güzeli Anarkali’nin tüm güzelliği bu nar çiçeklerindedir. Bir gecede bütün nar çiçekleri açmış, mevsimler boyu orada aşkını umutla bekleyen prens ise duvara yaslanmış, nar çiçekleri arasında mutlu bir ifade ile ruhunu teslim etmiştir. Aşk çiçekleri açmıştır ama âşık prensin yüreği Anarkali’nin güzelliğinin aksettiği o çiçeklerin ihtişamına dayanamamıştır. Rivayet şudur ki; o güzelim ateş rengi nar çiçeklerinin çıkış yeri güzeller güzeli Anarkali’nin aşk dolu kalbidir. Taşları delip sevdiğine kendini göstermiştir…
Bu yıldızlar doğan günü çağrışır / Bu gündüzler gözlerini çağrışır
Bu hüzünlü efsaneden esinlenerek yazdığı şiiriyle gönüllere taht kuran Feyzi Halıcı, 1924 yılında Konya’da dünyaya gelir. İÜ Fen Fakültesi Kimya Bölümü’nü bitirir ama mesleğini yapmaz. Uzun yıllar doğduğu kent olan Konya’da ticaretle uğraşır, burada Çağrı adlı bir sanat dergisi çıkarır. 1968 yılında Konya senatörü seçilir. Fezai mahlasıyla Yedigün ve Çınaraltı dergilerinde âşık tarzı şiirler yazar, çeşitli şiir antolojileri hazırlar. 7 Ekim 2017 tarihinde yaşama veda eden şairimizi saygıyla anıyoruz.
Ya kimlere verdin avuçlarını / Günaydınım, nar çiçeğim, sevgilim…
Gelelim şarkımızın bestecisine… 1938 yılında Fatih’te dünyaya gelen Cinuçen Tanrıkorur, üniversitede mimarlık eğitimi almasına rağmen Türk kültürüne, özellikle de musikisine hizmetleriyle tanınır. Yarım asırlık sanat hayatından geride 505 beste bırakan sanatçının çok bilinen eserlerinden biri de “Günaydınım, nar çiçeğim, sevdiğim” şarkısıdır. Tanrıkorur, ud çalmada Yorgo Bacanos, Udi Nevres Bey ve Şerif Muhiddin Targan gibi kendine has bir tarz ortaya çıkarmıştır. 5 dil bilen, aynı zamanda gazete ve dergilere haftalık makaleler yazan Cinuçen Tanrıkorur 28 Haziran 2000 tarihinde yaşama veda etmiştir.