Bir stand-up gösterisinde kahkahalarla gülen kalabalığın içinde olmak ya da sinemada komik bir sahnede yan koltuktan yükselen kahkahayı duymak… Bu anlarda farkında bile olmadan siz de gülmeye başlarsınız. İlginç olan, bunun yalnızca komik bulduğumuz için değil, beynimizin sosyal uyum sağlama mekanizmasının bir parçası olarak gerçekleşmesidir. Gülmek, nerede olursak olalım bulaşıcı bir etkiye sahiptir. Hatta bazen en beklenmedik ve uygunsuz anlarda bile kendimizi kahkahalara boğulurken bulabiliriz. Sessizliğin hâkim olduğu bir cenaze töreninde ya da resmi bir toplantıda bu tür bir kahkaha krizi kontrol edilemez hale gelebilir. Peki, gülmek neden bulaşıcıdır? Çünkü gülmek, aslında insanın derin sosyal köklerine işlenmiş bir davranıştır.
Psikologlara göre yalnızca kahkaha değil, tüm duygular bulaşıcıdır
İnsan beyni başkalarının yüz ifadelerini, ses tonlarını ve davranışlarını kopyalamak üzere tasarlanmıştır. Bu, atalarımız için hayatta kalma avantajı sağlamış bir özellikti. Maymunların oyun oynarken çıkardığı seslerin, adeta bir kahkaha taklidi olması boşuna değil. 2021’de yapılan bir inceleme, 65 farklı hayvan türünün eğlenceli anlarında kahkahaya benzer sesler çıkardığını ortaya koydu. Demek ki gülmek yalnızca bize ait bir alışkanlık değil, tüm memelilerin, hatta bazı kuşların bile ortak mirası. Evrimsel olarak bu kadar yaygın bir davranışın korunmuş olması, kahkahanın yalnızca eğlenceden ibaret olmadığını kanıtlıyor.
Oxford Üniversitesi’nden Robin Dunbar’ın araştırmaları, gülmenin aslında beyin kimyamızı doğrudan etkilediğini gösteriyor
Bir grup insanla güldüğümüzde endorfin adı verilen mutluluk hormonları salgılanıyor. Bu kimyasallar ağrı eşiğimizi yükseltiyor ve sosyal bağlarımızı güçlendiriyor. İlginç bir şekilde, gülmek tıpkı primatların birbirini tımarlaması gibi bağ kurma işlevi görüyor. Fark şu ki, saçlardan bit ayıklamak yerine biz bir komedi filmi açıyoruz ve aynı anda onlarca kişiyle bağ kurabiliyoruz. Üstelik bu yalnızca ruhsal değil, fiziksel olarak da rahatlatıcı bir etki yaratıyor. Kahkaha sayesinde stres azalıyor, gergin ortamlar yumuşuyor ve insanlar birbirine daha kolay güveniyor.
Kahkaha her zaman masum esprilerle sınırlı değil. İnsanlık tarihindeki en zor zamanlarda bile kara mizah, insanların ayakta kalmasına yardımcı oldu
Stresli işlerde çalışan paramedikler ya da acil servis görevlileri, en kritik anlarda bile espriyi bir baş etme yöntemi olarak kullanıyor. Sheffield Hallam Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada, sağlık personelinin bu sayede stresle daha dayanıklı bir şekilde mücadele edebildiği anlatılıyor. Hatta Holokost gibi karanlık dönemlerde bile insanlar, en umutsuz anlarda moral bulmak için mizaha başvurmuş. Bu örnekler, gülmenin sadece eğlenceli anlarda değil, hayatta kalma stratejisi olarak da ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.
Avustralya’da acil servislerdeki hasta-doktor etkileşimleri incelendiğinde gülmenin tedavi sürecinde şaşırtıcı derecede yaygın bir davranış olduğu görülüyor
Örneğin Janet adındaki bir hasta, altı buçuk saatlik muayene boyunca 38 kez gülmeyi başarmış. Üstelik doktor esprilerine pek karşılık vermese de hemşirelerden biri Janet’le kahkahaya katıldığında hasta kendini daha rahat hissetmiş. Bu, kahkahanın yalnızca psikolojik değil, tedavi sürecinde fizyolojik bir işlevi de olduğunu ortaya koyuyor. Basit bir gülümseme, ağrıya ya da hastalık kaygısına karşı güçlü bir kalkan haline gelebiliyor.
Gülmek her zaman aynı şekilde yaşanmıyor. Bazen kahkahalarımız mutluluğun dışa vurumu olurken, bazen de stresin çıkış yolu haline geliyor. Örneğin kötü bir haber aldığınızda istemsizce gülmeniz, beyninizin gerilimi boşaltma yöntemlerinden biri olabilir. Aynı zamanda kültürel farklılıklar da devreye giriyor. İngilizlerin kendilerine gülme alışkanlığı ya da Almanların “schadenfreude” yani başkasının talihsizliğine gülmesi bunun örneklerinden. Hatta bu davranış o kadar yaygın ki müzikallere bile konu olabiliyor.
Ortak nokta ise şu: Kahkaha, insan iletişiminin vazgeçilmez bir parçası. Bilim insanlarının ifadesiyle, kahkahasız bir sohbet hızla yorucu hale geliyor
Kısacası gülmek, yalnızca eğlenceli bir refleks değil, evrimsel kökenlere dayanan, kimyasal süreçleri harekete geçiren ve sosyal bağları güçlendiren güçlü bir araç. Tıpkı diğer duygular gibi bulaşıcı, fakat bu bulaşıcılık insanlığın lehine işliyor. Birinin kahkahasını duyduğumuzda içimizde yükselen gülme isteği, bizi birbirimize daha yakın hissettiren görünmez bir köprü kuruyor. En güzel tarafı ise, bu bulaşıcı hastalığın yayılmasından kimsenin rahatsız olmaması. Çünkü kahkaha, paylaşıldıkça çoğalan ve hayatı biraz daha katlanılır kılan nadir şeylerden biri.