Füruğ Ferruhzad, İranlı bir şair, yazar, oyuncu, yönetmen ve ressam… Bir imkansızlık ülkesinde, kimse tarafından kabul görmeyen imkansız şiirler yazdı yaşamı boyunca. Gencecik yaşında acının her haline dokundu ama hiçbir zaman vazgeçmedi aşktan.
1967 Şubat’ında, kendi kullandığı araç ile giderken, başka bir araçla kaza yapmamak için duvara çarpınca, araçtan dışarı fırladı ve başını kaldırıma vurdu. Sadece otuz iki yaşındaydı. Son kitabı “İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına” yarım kaldı. Onun cenaze namazını kıldırmak istemedi mollalar. Çünkü o “ahlaksız” şiirler yazıyordu. Bir yazar kıldırdı bu yüzden bu genç kadının cenazesini.
Onun şiirlerini, defalarca okusanız bile sıradan gelmez size cümleleri. Her seferinde tüyleriniz ürperir, o ilk an gibi; hislerine, acılarına ortak eder Füruğ sizi istemeden. İşte Füruğ’un en güzel şiirlerinden, sindire sindire okumanızı tavsiye ettiğimiz o çok anlamlı kısımlar.
1. “benim payıma düşen
bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür”
ah…
budur benim payıma düşen
budur benim payıma düşen
benim payıma düşen
bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür
benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir
ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette
benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü bir gezintidir
ve “ellerini
seviyorum” diyen
sesin hüznünde ölmektir
(Yeniden Doğuş isimli şiirden)
2. “evime gelirsen eğer sevgili bana bir ışık getir
ve küçücük bir pencere oradan”
ben gecenin sonundan söz ediyorum
ben karanlığın sonundan
ve gecenin sonundan söz ediyorum
evime gelirsen eğer sevgili bana bir ışık getir
ve küçücük bir pencere oradan
mutlu sokağın kalabalığını seyredeyim
(Hediye isimli şiirden)
3. “sen dinlerdin
görmezdin beni ancak”
sen laleleri toplardın
ve örterdin saçlarımı
saçlarım kendi çıplaklığında titrediğinde
sen laleleri toplardın
sen yanaklarını yaslardın
memelerimin acısına
ve ben
söylemeye başka bir şey bulamadığımda
sen yanaklarını yaslardın
memelerimin acısına
ve dinlerdin
ağlayarak akan kanımı
ve ağlayarak ölen aşkımı
sen dinlerdin
görmezdin beni ancak.
(Ben Senden Ölürdüm isimli şiirinden)
4. “Bak nasıl içimde gözlerimin
Eriyor damla damla keder”
Bak nasıl içimde gözlerimin
Eriyor damla damla keder
Karanlık ve isyancı gölgem nasıl
Tutsağı oluyor güneşin
Bak
Yok oluyor tüm varlığım ve beni
İçine alıyor bir kıvılcım
Fırlatıyor taa doruklara
Bak nasıl
Sayısız yıldızla
Doluyor gökyüzüm benim
Uzaklardan geldin sen ve uzaklardan
Ve kokular ve ışıklar ülkesinden
Şimdi bir teknedeyim seninle birlikte
Fildişi, bulut ve kristal
Götür beni ey yüreğimi okşayan umudum
Götür şiirlerin ve coşkuların kentine
(Güneş Doğuyor isimli şiirinden.)
5. “Bir anın güzelliği, utançla
Şipşak çekilmiş gülünç bir siyah beyaz bir fotoğraf gibi
Sandığın diplerinde saklanabilirdi”
Bunlardan önce, ah, evet
Bunlardan önce sessiz kalınabilirdi
…
Devamlı aynı yerde kalınabilirdi
Perdenin yanında, ama kör, ama sağır
Bağırılabilirdi
Gayet yabancı bir sesle, gayet yabancı bir sesle
“Seni seviyorum”
Güçlü bir adamın kollarında
Güzel ve sağlam bir nesne olunabilirdi
Deriden yapılmış sofra gibi bir vücutla
Sert ve iri göğüslerle
Bir sarhoşun, bir delinin, bir berduşun yatağında
Bir aşkın temizliği kirletilebilirdi
(Kurulmuş Bebek isimli şiirinden.)
6. “Ben ağaçların soyundanım
Ve bu bayat havayı solumak kederlendiriyor beni”
Ne için durmalıyım?
Kurşunlu harflerin işbirliği boşunadır
ve kurşunlu harflerin işbirliği
bu değersiz düşünceyi kurtarmaz.
Ben ağaçların soyundanım
Ve bu “bayat” havayı solumak kederlendiriyor beni,
Ölen bir kuş uçuşu unutmamayı öğütledi bana
Tüm güçlerin sonu güneşin gerçeği
ve ışığın bilinciyle birleşmekten ibarettir,
birleşmek.
(Sadece Ses Kalıcıdır isimli şiirinden.)
7. “ben üşüyorum
ben üşüyorum ve sanki hiçbir zaman ısınmayacağım”
ben üşüyorum
ben üşüyorum ve sanki hiçbir zaman ısınmayacağım
sevgili, ey biricik sevgili, “o şarap meğer kaç
yıllıkmış?”
bak burada
zaman nasıl da ağır
ve balıklar nasıl da benim etlerimi kemiriyorlar
neden beni hep deniz diplerinde tutuyorsun?
ben üşüyorum ve sedef küpelerden nefret ediyorum
ben üşüyorum ve biliyorum
yabanıl bir gelinciğin tüm kızıl evhamlarından
birkaç damla kandan başka
hiçbir şey arda kalmayacak.
(İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına isimli şiirinden.)
8. “küçücük gecemde benim, ne yazık
rüzgârın yapraklarla buluşması var
küçücük gecemde benim yıkım korkusu var”
bir an
ve sonrasında hiç.
bu pencerenin arkasında gece titremede
ve yeryüzü giderek durmada
bu pencerenin arkasında bir bilinmez
seni ve beni merak ediyor
ey baştan aşağı yeşil!
yakıcı anılar gibi ellerini,
bırak benim aşık ellerime
ve dudaklarını
varlığın sıcak duygusunu
benim sevdalı dudaklarımın okşayışına bırak
rüzgâr bizi götürecek
rüzgâr bizi götürecek.
(Rüzgar Bizi Götürecek isimli şiirinden.)
9. “Düşler
Ne kadar safsalar; o yükseklikten düşer ölürler”
Şimdi dört yapraklı bir yoncayı kokluyorum ben
Eski düşüncelerin gömütünde boy atmış yonca
Ve soruyorum saflığın ve bekleyişin kefeninde toprak olan o kadın
gençliğim miydi benim?
Çıkabilecek miyim yeniden o merak merdivenlerinden?
Merhaba diyebilecek miyim o iyi Tanrı’ya çatılarda dolaşan?
Seziyorum zaman geçip gitti artık
Seziyorum an, tarihin yapraklarından benim payıma düşendir
Seziyorum aldatıcı bir aralıktır bu masa saçlarımla o garip ve kederli
adamın elleri arasında
Bir şey söyle bana
Teninin tüm sevgisini sana bağışlayan insan
Ne istiyor diri kalma duygusundan başka?
Bir şey söyle bana
Kıyısındayım pencerenin
Ve güneşle bağlantıda…
(Pencere isimli şiirinden.)