Frida Kahlo’nun resimlerine yeniden bakmak, hayatını konu alan filmini yeniden izlemek, kısacası ona yeniden hayran olmak için bu liste harika bir fırsattı bizim için. Onun iç dünyasına yapacağımız yolculuğun tadına yalnız varmayalım, siz de bize eşlik edin istedik. Yaşadığı her şeyi tuvaline yansıtan Frida’nın resimleri, bir nevi otobiyografisi. Bu resimlerde aşk da yer aldı, acı da…
Frida Kahlo Kimdir? sorusuna cevap arayanlar için aydınlatıcı, Frida’yı bilenler ve özleyenler için de nostalji dolu bir liste hazırladık.
Frida’nın resimleri sürrealist olarak değerlendirilir ama o, bu değerlendirmeye katılmaz ve kendi gerçekliğini resmettiğini söyler. “Bildiğim tek şey şu ki, resim yapıyorum çünkü buna ihtiyacım var” diyen Frida’nın dünyasına hoş geldiniz! İşte aşk ve acılarla dolu, Frida Kahlo’nun Hayatı:
1. Doğum günü 7 Temmuz
Dört kız çocuğu bulunan bir ailenin üçüncü kız çocuğuydu. 6 Temmuz 1907 yılında Mexico City’nin güneyindeki Coyoacan’da dünyaya geldi. Ama o, doğum günü tarihini Meksika Devrimi’nin gerçekleştiği 7 Temmuz 1910 olarak kabul etti.
2. Tahta Bacak Frida
Frida Kahlo’nun sağlık sorunları daha çocukken başladı. Altı yaşındayken babasıyla çıktığı bir gezinti sırasında ayağı ağaç köklerine takıldı ve yere düştü. Bu olay sonrası çocuk felci geçirdi ve bir ayağı topal kaldı. Bu sakatlık nedeniyle kendisine “Tahta Bacak Frida” denmişti. Frida o günler için “Bir gerçek varsa o da bedenime acının ilk kez o gün girmiş olduğudur” dedi.
3. Karakteri okulda şekillendi
Frida, kendine takılan lakaplar yüzünden hayattan soğuyacak biri değildi. Dönemin en iyi eğitim veren kurumlarından Ulusal Hazırlık Okulu’na kaydoldu. Okulun Frida’nın hayatında önemli bir etkisi oldu. Okul onu, dönemin kültürel ve politik hayatına yakınlaştırmakla kalmadı, sonraları Meksika düşün hayatında etkin olacak isimlerle dostluk kurmasını da sağladı. Aynı dönemde anarşist bir edebiyat grubuna dahil oldu. Bu yıllar, Frida’nın karakterinin oluşmasında büyük rol oynadı.
4. İlk kazasını yaşadı
Tüm hayatını etkileyecek kazayı yaşadığında henüz 18 yaşındaydı. Okuldan eve dönmek için bir otobüse bindi. Yıl 1925, günlerden 17 Eylül’dü. Yanında o dönemki sevgilisi Alejandro Gomez vardı. Her zamanki gibi sıradan bir gün olması gerekiyordu ama olmadı. Bindikleri otobüs bir tramvayla çarpıştı. Otobüste bulunanların çoğu kaza sırasında hayatını kaybetti. Frida ölümden döndü ama bir demir çubuk sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkmıştı. Bunun yanı sıra vücudunda çeşitli kırıklar vardı.
5. Kadife elbise sana çok yakışıyor
Kaza sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Haftalar, aylar boyunca sürecek zorunlu yatak seansları başladı. Kırıklar nedeniyle uzun bir süre vücudunun büyük bir kısmı alçıda kaldı. Daha sonrasında alçının yerini demir korseler aldı. Yatağa bağımlı olduğu dönemde ailesi ona resim yapması için tuval ve boya hediye etti. “Aslında pek de önem vermeksizin resim yapmaya başladım” diyecekti Frida. Resme acılarını hafifletmek için başladı. Kendisini görebilmek için yatağının üstüne bir ayna koydurdu. O aynaya bakarak otoportreler yaptı. İlk çalışması kadife elbiseli otoportresi oldu.
6. Fil ile güvercinin aşkı başladı
Kaza sonrası 32 ameliyat geçirdi. Sayısız kere doktora göründü, acıları için çeşitli ilaçlar kullandı. İki yılın ardından yeniden ayağa kalkmayı başardı. Hayat mücadelesinin ilk turunu kazanmıştı. Resim yapıyor, arkadaşları ile çeşitli partilere katılıyordu. Bunlardan birinde fotoğrafçı arkadaşı Tina Modotti aracılığıyla dönemin ünlü ressamı Diego Rivera ile tanıştı. Diego, ünü Meksika sınırlarını aşmış bir ressamdı ve Frida, Diego’ya büyük bir hayranlık besliyordu. Ondan resimlerine bakmasını istedi. Bu, Diego ile yaşayacakları uzun ve fırtınalı aşkın da başlangıcıydı.
7. “…Diego kesinlikle çok daha yıkıcıydı”
Diego ve Frida, birbirlerinin hem aşkı hem de yoldaşı oldu. Zaten tanışmalarından kısa süre sonra da evlendiler. Her ne kadar ona aşkı yaşatmış olsa da en büyük acıları yaşatan kişi de yine Diego oldu. Frida, sonraları bu ilişkiyi tanımlamak için “Hayatımda iki büyük kaza geçirdim; biri Diego’ydu ve diğerinde ise bir tren az daha beni öldürüyordu. Diego kesinlikle çok daha yıkıcıydı” cümlelerini kuracaktı. Frida 1931 yılında, evliliklerini resmettiği bir tablo yaptı. San Francisco Kadın Ressamlar Topluluğu’nun yıllık sergisinde sanatseverlerin beğenisine sunulan bu tablo, onun bir sergide yer alan ilk tablosu oldu.
8. ABD’de Meksikalı bir kadın
İkili, Diego’nun aldığı resim siparişleri nedeniyle bir süre ABD’de yaşadı. Frida bu dönemde de resim yapmayı sürdürdü. Ama ABD günleri ilişkilerine pek de iyi gelmedi. Diego’nun sadakatsizlikleri Frida’nın canını yakıyordu. Her ne kadar Diego’dan sadakat değil bağlılık sözü istemiş olsa da, Diego’nun başka kadınlarla birlikteliğini kabullenmek düşündüğü kadar kolay olmadı. ABD ve Meksika arasında bölünmüş hayatını, 1933 yılında New York’ta yaptığı “My Dress Hangs There” isimli eserinde anlattı.
9. Doğmamış çocuğa resimler
Frida’nın hayatında en çok istediği şeylerden biri çocuk sahibi olmaktı. Sağlık sorunları nedeniyle bir kez çocuğunu aldırmak zorunda kaldı. Bunun üstüne art arda iki kez düşük yaptı. Frida Kahlo 1932 yılında yaptığı “Henry Ford Hospital” adlı eserinde, yaşadığı acıyı tüm yalınlığıyla tuvale aktardı.
10. Fotoğrafçı Muray ile uzun soluklu ilişki
Diego ve Frida birbirlerini çok seviyordu ama bu, başkalarıyla birlikte olmalarına engel değildi. Frida 1931 yılında Amerikalı fotoğrafçı Nickolas Muray ile tanıştı. Muray, Meksika’da tanıştığı Frida’ya tabiri caizse ilk görüşte âşık olmuştu. İnişli çıkışlı on yıllık bir ilişkinin ardından Muray, Frida’nın Diego’dan kopamayacağını kabullendi. Muray ilişkileri boyunca Frida’nın pek çok fotoğrafını çekti ve belki de Frida’nın en güzel portreleri hep Muray’ın elinden çıkanlar oldu.
11. Hiç aklımdan çıkmıyorsun ki!
Diego ve Frida’nın ilişkisi gün geçtikçe kötüleşiyordu. Diego’nun, Frida’nın ablasıyla birlikte olduğu iddiaları durumu daha da zorlaştırdı. Frida, Diego ile evlerini ayırdı. Frida çalışmalarına devam etti. Yurtdışında sergilere katıldı. Keyfi yerinde görünüyordu ama hep aklının bir köşesinde Diego vardı. Hatta Frida ona yazdığı bir mektupta duygularını şöyle tarif etmişti: “Seni sevmeye başladığım o günden beri acı çeken bir yüreğim var”
12. İsyan, devrim, özgürlük!
Diego ve Frida, iyi birer ressam olmanın yanı sıra dönemin politik hayatının da etkin isimlerindendi. Her ikisi de Komünist Parti üyesiydi. Hatta ülkesinden sürgün edilen Lev Troçki, eşi ile beraber bir süre Meksika’da çiftin yanında kaldı. Ancak Troçki ve Frida’nın ilişki yaşadığı iddiaları bu ziyaretin kısa kesilmesine neden oldu. Troçki ve eşi, Coyoacan’da başka bir eve geçti. Daha sonra Troçki bu evde uğradığı bir suikast sonrasında hayatını kaybetti.
13. Ayrılık da sevdaya dahil
Diego ile evlerini ayırmıştı ama resmen boşanmamışlardı. Diego bir süre sonra bu ayrılığı resmiyete dökmek istedi. Bazı eleştirmenler, Frida Kahlo’nun yukarıdaki resmi boşanmanın etkisiyle yaptığını ve çok sevdiği saçlarını keserek kadının nasıl olması gerektiğine dair söylenenlere karşı ciddi bir eleştiri sunduğunu söyler.
14. Birkaç küçük sıyrık
Frida Kahlo’nun tablolarının her biri, hayatından bir kesite denk düşer. “Few Small Nips” isimli tablosu da bunlardan biri. Bu sefer tuvaline yansıyan, gazetede gördüğü bir haber oldu. Karısını bıçaklayarak öldüren adamın sözlerinden etkilenmişti Frida. Adam mahkemede kendini, “But it was just a few small nips!” diye savunmuştu. Bu sözlerden etkilenen Frida; yaşadığı acıları, çektiği ıstırabı başka bir kadının acısında buldu.
15. Rengi gören adamla rengi giyen kadının hikâyesi
“Diego rengi gören adam, Frida da rengi giyen kadındı ve 1922 yılından beri…” Bu cümleler, Frida’nın Diego’ya yazdığı mektuplarından birinde geçiyor ve devam ediyor: “Yaşanan tüm saatlerden sonra. Vektörler asıl yönlerinde devam ediyor. Hiçbir şey onları durdurmuyor. Canlı histen başka bir bilgileri yok. Tek istedikleri bir yerde buluşana kadar devam etmek. Yavaşça. Büyük bir huzursuzlukla ama altın parçanın her şeye kılavuzluk ettiğine dair güvenle. Hücresel bir diziliş var. Hareket var. Işık var. Tüm merkezler aynı. Budalalık diye bir şey yok. Her zaman olduğumuz ve olacağımız gibiyiz. Aptal kadere bel bağlamıyorum”
Yukarıdaki resimde merkezde Diego var, aynı hayatında olduğu gibi. Meksika tarihinden sembollerin de olduğu resimde Frida, Diego’yu sevgiyle kucaklıyor; hiç sahip olamadığı çocuğunu kucaklar gibi.
16. Acısı hiç dinmeyen “yaralı geyik”
New York’ta geçirdiği operasyon Frida’ya sağlığına yeniden kavuşacağına dair umut verdi. Ancak Meksika’ya döndükten sonra ağrıları dinmedi. Hem fiziksel hem de mental olarak ağrılarla boğuşan Frida, derin bir depresyona girdi ve “The Wounded Deer” isimli tablosunda kendini geyik vücudunda resmetti. Vücuduna oklar saplanmış bir halde ormanda gezinen bu geyik, Frida’nın içinde bulunduğu ruh halini de gözler önüne serdi. Bu tabloda çaresizlik ve umut bir aradaydı. Kimi eleştirmenler, bu resimde Frida’nın kaderini değiştirme gücü olmadığını anlatmaya çalıştığını söyler.
17. Gözyaşları sel oldu tuvale aktı
1944 yılında Frida, kırılan kemiklerinin iyileşmesi için 5 ay boyunca çelik bir korse giymek zorunda kaldı. “The Broken Column” adlı eserinde kendini bu çelik korseyle birlikte resmetti. Diğer resimlerinden farklı olarak bunda ne renkli arka planlar ne hayvanlar ne de başka bir şey vardı. Frida yalnızdı ve acı içindeydi.
18. İki kadın tek Frida
Diego ile ayrılığın acısı öyle büyüktü ki, Frida’nın elinde bu acıyı hafifletmenin tek bir yolu vardı; resim. Frida, “Two Fridas” adlı tablosunda, o dönem yaşadığı ikilemi, öfkeyi aynen ortaya koymuştu. Tabloda yer alan iki kadın, Frida’nın iki halini sembolize ediyordu. Sağdaki kadın daha geleneksel bir kıyafet içindeydi ve elinde Diego’nun çocukluk resmini tutuyordu. Soldaki kadın daha Avrupai bir kıyafete sahipti. Kadınlar birbirine kalpten bağlıydı. Soldaki kadın elindeki makas ile kalbinin kanamasını durdurmaya çalışıyordu ama elbisesi kana bulanmıştı bile. El ele tutuşmuş, oturdukları yerden bizlere bakan bu kadınların tek dostu, yine kendileriydi.
19. Mücadeleyi hiç bırakmadı
1950’li yıllara gelindiğinde sağlık durumu daha da kötüleşmişti. Omurgasındaki sorunlar nedeniyle 9 ay hastanede yattı. 1953 yılına gelindiğinde hayat Frida için pek de cömert sayılmazdı. Yurtdışında sergiler açmış bir ressam olarak ülkesindeki ilk sergisini o yıl gerçekleştirebildi. O dönem yataktaydı ve kesinlikle çıkmaması gerekiyordu. Ancak Frida’nın, kendi ülkesindeki ilk sergisinin açılışını kaçırmaya hiç de niyeti yoktu. Madem yataktan çıkamıyordu, o halde yatağı ile sergiye giderdi. Aynen öyle yaptı. Ancak birkaç ay sonra sağ bacağını kaybetti.
20. Yaşasın Hayat!
Frida Kahlo, 13 Temmuz 1954’te akciğer embolisi nedeniyle hayatını kaybettiğinde henüz 47 yaşındaydı. Geride 55’i otoporte olmak üzere 143 tablo bıraktı. Öldüğü yıl yaptığı “Yaşasın Hayat” isimli bu tablo, onun hayata bakışını özetler gibiydi.