Gerçek filozoftan kastımız Morgan Freeman bilgeliği gibi bir şey değil. Bildiğimiz filozof. Kendinden önceki düşüncelere, davranış biçimlerine alternatif yollar arayan, insan hayatına dair cevapsız sorulara cevaplar arayan kişiler. Filmlerin hepsi biyografik değil. Bir kısmı işin içine filozof sokmayı eğlenceli bulmuş, bir kısmı gerçekten filozofa odaklanmış, bir kısmı da Hollywood vari dokunuşlarla yüzeyden parlatıp geçmiş.
A Dangerous Method – Tehlikleli İlişki (2011)
Viggo Mortensen – Sigmund Freud, Michael Fassbender – Carl Jung
Her durumun sonunu cinselliğe bağladığı için kimilerince “adam haklı” kimilerince “adam manyak” diye tanımlanan Freud ve cinsellik konusunda kankası kadar olmasa da azımsanamayacak düşünceleri olan Jung. İkisi de aynı filmde ve aynı kadından hoşlanıyor.
Cinsellik hakkında dünyanın en çok kafa yoran iki biliminsanını Viggo Mortensen ve Michael Fassbender gibi iki libido patlağı oyuncuya canlandırtmak yönetmenin buluşuymuş gibi gözükebilir. Ama Viggo Mortensen’in zaten David Cronenberg’in has adamlarından olduğunu bilenler için bu seçimin öyle buluşluk falan bir yanı yok. Bu iki çapkın kuramcının yanına bir de hastaları olarak Keira Knightley katılıyor. Filmde zamanla roller değişiyor ve doktorlar kıza hasta olmaya başlıyor. Jung, Freud’un her şeyi cinsellikle açıklamasına karşı çıkarken Keira ile kırıştırıyor, her şeyi cinselliğe bağlayan Freud da kendi sevişemediği için Jung’a kıl oluyor. Tabii Freud’un bu kıllığında Jung’un kendisine göre daha genç olmasının da etkisi olabilir. Bu arada asıl ihaleyi Vincent Cassel’in harika canlandırdığı Otto Gross götürüyor. Her konuda olduğu gibi cinsel özgürlüklerde de tam bir anarşist olan Gross bir yandan da filmin en eğlenceli karakteri.
Alemlerin en ünlü bilim insanlarını Show Tv dizisi kıvamına getirmek istemezdik ama film biraz da bunu yapıyor. Gerçi psikolojinin derinliğine inseler bu sefer de sıkıcı olur kimse izlemez. Film Keira Knightley’nin deli kızın hezeyanlarını canlandırma çabaları haricinde gayet güzel ilerliyor.
Bill And Ted’s Excellent Adventures – Bill ve Ted’in Maceraları (1989)
Tony Steedman – Socrates (görsel tabii ki Keanu)
Bu film sadece Keanu Reeves’in Beşiktaş meydanındaki kaykaycı bebelerden bir farkı olmadığı zamanlar için dahi arşive alınabilir. Bu sefer filozofumuz Socrates. Socrates, ana karakterlerden biri tarafından canlandırılmıyor, çünkü Bill ve Ted’in (Alex Winter ve Keanu Reeves) zamanda yolculuk gibi daha mühim işleri var. Video kaset zamanlarının en değerli işlerinden olan film, çocukluğu Turbo sakız, gazoz kapak ve salça ekmekle geçmiş nesil için bir klasikti. Bill ve Ted zamanda yolculuk yaparak tarihi karakterlerle takılıyorlar; Socrates’i kafaya alıyorlardı.
Filozofumuz Socrates’in “Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir” sözü bu filmden tam 10 sene sonra Keanu Reeves’in karşısına Matrix’de farklı bir açıdan çıkacaktı. Bu da zamanında felsefeyle maytap geçmenin cilvesi diyelim.
When Nietzsche Wept – Nietzsche Ağladığında (2007)
Armand Assante – Friedrich Nietzsche
Aynı adlı kitaptan uyarlanan film, Nietzsche’nin Dr. Josef Breuer ile konuşmaları üzerine yapılanıyor. Dr. Josef Breuer de aslında Freud’un cebinden çıkan psikanalitik isimlerden. Zaten Freud olmasa psikolojinin ve terapinin hali nice olurdu kim bilir.
Nietzsche Ağladığında kitabı muhtemelen adındaki “ağladığında” kelimesinden ötürü zamanında aşırı iyi satmıştı. Aşk acılarında felsefi çareler bulabileceğini sanan sayısız genç, kitaba başlayıp sıkı bilimsel tanımlamalar yüzünden kalbinin yanında beynini de yakmış, gencecik yavrular “hayat ne kadar zormuş nan hiç bişey anlamadık” diyerek tamamen insanlıktan çıkmışlardı. Film bu anlamda daha rahat ilerliyor. Nietzsche Ağladığında izlendikten sonra akılda hayata ve ikili ilişkilere dair minik kırıntılar da kalsa kârdır; çünkü izlerken dakikalar daha çok Nietzsche’nin filmdeki hâline bakıp kendi hâlimize şükretmekle geçiyor.
Al-Ghazali: The Alchemist of Happiness (2004)
Abol Reza Kermani – Ahmet Ghazali
Filmde Nietzsche’nin varoluşçuluğuna karşı “tövbe estağfurullah” diyen bir felsefe konu ediliyor. İman ve inanca dayalı mutluluk ve bu yolda yaşanılan zorluklar İmam Gazali’nin hayatı üzerinden anlatılıyor.
Beyond Good & Evil (1977)
Erland Josephson – Friedrich Nietzsche
Döneminin en duru güzelliği Dominique Sanda’yı yine manyak bir Nietzsche tiplemesi sonucu arada heder eden film adını Nietzsche’nin ünlü eseri olan Almanca “Jenseits von gut und Böse”den alıyor. Açıkçası alıyor da ne oluyor biz de anlamış değiliz. Almancasını okuyan da çok bişey anlayamıyor. Hem öyle filmini izleyince de anlaşılan bir iş değil. Uzun uzun mesai harcamak şart. Biz beceremedik, bilen biri anlatsın da listesini yapıp yayalım.
Wittgenstein (1993)
Clancy Chassay – Ludwig Wittgenstein’ın gençliği / Karl Johnson yetişkinliği
Film 20. yüzyılın önemli isimlerinden Wittgenstein’ın hayatına detaylı bir bakış atıyor. Yönetmen Derek Jarman olunca sahneler tabii ki teatral, kurgu klasik bir sinema izleyicisini sıkıntıdan patlatacak cinsten. Wittgenstein’ın Cambridge Üniversitesi – Bertrand Russell dönemi, dilbilim ve felsefi çalışmaları, eşcinselliğine ve aşklarına biyografik bir yaklaşım niteliğindeki yapım ortamlarda 10.000 sinefil puanı kazanmanıza sebep olabilir. Ayrıca Tilda Swinton’ın da yıldız olmadan önceki rollerinden biri yine bu filmde.
Derek Jarman sayesinde henüz ilk beş dakikasında “bu ne yieaa” diyeceksiniz, olsun sorun sizde değil üzülmeyin. Bu abinin işlerini okullarda izletip üzerinde bir dönem ders olarak konu ediyorlar, yine de hocaya yalvararak geçebiliyorsunuz. Wittgenstein’ı anlamaya çalışırken bir de Jarman’ ı anlayabilmek lazım. Yani öyle evde izlemelik bir film değil.
Alexander (2004)
Christopher Plummer – Aristo
Angelina Jolie, Val Kilmer, Anthony Hopkins, Colin Farrell, Jared Leto, Jonathan Rhys Meyers ve Christopher Plummer gibi dev isimleri bir araya getirerek tarihin gördüğü en büyük İmparator ve askeri deha olan Büyük İskender’in filmini çekmek ve böylesine tırt bir yapıma imza atmak Oliver Stone’a nasip oldu.
Aynı zamanda Gece Yarısı Ekspresi’ni yazdığı için ekstradan kıl olduğumuzu düşünmeyin ama bu Stone efendinin gerçekten de karizmasına, geçmişine falan baktığımız zaman asla anlaşılamayacak kadar kötü filmleri bulunuyor. Bir de olayları her yönüyle gösteriyorum ayağına her şeyin çözümünün Amerika’da ve Amerikan yaklaşımında olduğuna dair alttan bağlamaları var ki, al at Aristo’nın önüne baştan anlatsın tragedya nedir komedya nedir diye.
Uzatmayalım ve filmdeki Aristo’ya dönelim. Biliyorsunuz İskender öyle boşuna İskender olmadı, adamın hocası Aristo. Christopher Plummer da filmde beyazlar içinde (filozoflar beyaz pelerin giyer) kostümüyle minik İskender’e ders verirken görülüyor.
Bonus: Monty Python’dan Filozoflar Maçı
Kartı tabii ki Nietzsche gördü … 🙂