Her yerin kendine has güzellikleri bir tarafa, tarih, sanat, mimari başlıklarının dışında da kendine çeken özellikleri vardır. Kiminde gidip 15 gün geçirseniz doyamazsınız kiminde ise ikinci günün sonunda arkanıza bakmadan kaçmak istersiniz. Sonuçta her iki koşulda da görülmesi gerektiği için ne kadar kaldığınızın önemi olmadan, filmlere mekan olan şehirlere bir göz atmaya ne dersiniz?
Avrupa’nın uğrak yeri: Barselona
Woody Allen “Vicky Cristina Barcelona” filmini çekmeden evvel de popüler seyahat noktalarından biri olan şehir, özellikle bu filmin elde ettiği gişe ve olumlu eleştirilerle bir kez daha gündeme geldi. İspanya’nın içinde bulunduğu ekonomik krizin yıllardır yükünü çeken Barselona, yıllık ortalama 80 milyon turist ağırlayan İspanya’yı ziyaret edenlerin yaklaşık yüzde 60’ının ilk tercihi. Şehre adım atmadan evvel hemen herkesin görülmesi gereken yerler listesinin en tepesinde olan Kutsal Aile Kilisesi (La Sagrada Familia), Katalunya Anıtı (Plaza de Cataluña), Barselona Katedrali ve Kristof Kolomb Anıtı’nı görmeden dönerseniz Barselona’yı görmüş sayılmazsınız.
Zevk-i sefanın başkenti: Dubai
Hemen pek çok filmin mekân olarak tercih ettiği kent son olarak “Görevimiz Tehlike: Hayalet Protokol” ile salonlara konuk oldu. Tom Cruise aksiyonu film, dünyanın en yüksek binası Burj Khalifa’da (Burç Halife) geçen enfes bir aksiyon sekansına sahipti. Bunların dışında ise Arapların Batı’ya açılan yüzü konumundaki Dubai, vergi konusundaki rahat tavrı sebebiyle de pek çok büyük şirketin bölgedeki merkezini konumlandırdığı bir yer. Turistik açıdan da son derece dikkat çeken Palmiye Adası, dünyanın yedi yıldızlı ilk oteli Burj Al Arab gibi mimari olarak sınırları zorlayan bir gösteriş ve ihtişam sunuyor.
Sessizlik arayanlar için ideal: Phuket
2004 yılında yaşanan tsunami felaketinin ardından insanların bir süreliğine elini çektiği ada, felaketin bizzat kendisi odaklı “Kıyamet Günü” ile sinema perdelerinde gözüktüğü an yıkım öncesinde ne kadar göz alıcı ve insanı kendinden geçiren bir yapıda olduğunu gösteriyordu. Bulunması kolay olmayan türde bir doğaya sahip Phuket sessizliğin ve sükûnetin merkezi olarak da düşünülebilir. Felaket sonrasında yaralarını sarma konusunda elini çabuk tutan yetkililer adayı yeniden dünya turizminin gözdelerinden biri haline getirmeyi başardı.
Hem modern hem de egzotik: Kuala Lumpur
Sean Connery ve sinemada yıldızını bu rolle parlatmış olan Catherine Zeta-Jones’un başrollerinde yer aldığı “Kurda Tuzak” filminde kullanılan fonlardan biri olan meşhur Petronas Kuleleri sayesinde şehrin turistik albenisi arttı. İkiz kuleler, filmin çekildiği 1998 yılında dünyanın en yüksek binaları unvanını elinde bulunduruyordu. Halihazırda egzotik Uzakdoğu kültürüne meraklı olan herkes için cazibe merkezlerinden biri olan Malezya’nın başkenti, bir ülkeyi ayakta tutan tek bir kent misali, ülkeyi ziyaret eden turistlerin önemli bir yüzdesini ağırlıyor.
Filmlerin doğal seti, romantizmin merkezi: Paris
Hakkında söylenecek ne kaldı bilmiyoruz ama Paris kadar sinematografik bir şehir az bulunur. “Da Vinci Şifresi”, “Paris’te Gece Yarısı”, “Turist” gibi Hollywood’a ait filmlerin yanında Fransız sinemasının her daim seti konumundaki kent uzun yıllardan beri, romantizmin başkenti olarak kabul ediliyor. Romantizm dolu bir tatil veya balayı için akla ilk gelen yerlerden biri olan Paris, Louvre Müzesi, Eyfel Kulesi, Notre Damme Kilisesi’nin yanı sıra; restoranları, kafeleri, insanları ve gece hayatıyla da dünyanın en fazla turist ağırlayan şehri konumunda.
Doğunun da doğusu: Sidney
Avustralya denilince diğer tüm şehirleri açık ara geride bırakıp akla gelen ilk yer olan Sidney, “Görevimiz Tehlike 2” başta olmak üzere irili ufaklı pek çok filme set olarak hizmet verdi. Kıta-ülkedeki, ekonomi, sanat ve daha pek çok şeyin merkezi olmasına rağmen başkent olmayan şehir için “ülkenin İstanbul’u” benzetmesi yapmak hiç de yanlış olmaz.
Aborjinlerin yaşamı; kangurular, devekuşları ve koalalar bu ülkeye giden herkesin ilk aklına gelen ve görmek istediği şeyler zaten ama o kadar yol tepip de Sidney’e giderseniz mutlaka görmeniz gereken üçlüyü şu şekilde sıralamak daha doğru olur; dünyanın en büyük doğal limanı unvanına sahip Sidney Limanı, 2003 yılında Pritzker Mimari Ödülü’nü alan Sidney Opera Binası ve Sidney Köprüsü.
Kalabalık ve ışık seviyorsanız ideal: New York
Hangi filmde yer aldığını yazmaya kalksak herhalde 3.554.285 satır kadar okumanız gereken bir liste yapmamız gerekir. Çok uzağa gitmeden bizden bir örnek, Mahsun Kırmızıgül’ün “New York’ta Beş Minare” filminin de orada çekildiği düşünülürse geri kalanını varın siz düşünün.
Aslında New York denilince akla gelen üç ya da beş görülesi yer vardır. Hatta buraya varana kadar görülmesi gereken tonla şehir sayabiliriz ama dünya emperyalizminin başkenti, renkli gözüken ama o kadar da renkli olmayan, çetin yaşam koşullarına sahip şehir milyonlarca turisti kendine çekmeyi başarıyor.
Mistisizm arayanlar mutlaka görmeli: Siem Reap
Kamboçya şehri Siem Reap, “Lara Croft: Tomb Raider” serisinin ilk filminin çekimlerine, dünya tarih miraslarından biri olarak tescillenmiş Angkor Vat Tapınağı vesilesiyle sızmış bir şehir. Sömürge döneminden kalma Fransız yapıları ile dikkat çeken şehrin ortasından kendisi ile aynı ismi taşıyan bir de nehir geçiyor.
Angkor Vat’a 5,5 kilometre mesafedeki Siem Reap, tüm dünyadan akın akın turist çekiyor. 12. yüzyılda inşa edilen ve bölgedeki tek dinsel yapı olarak günümüze dek iyi bir şekilde korunan tapınak, Khmer mimarisinin en önemli örneklerinden biri.
Adriyatik’in Kraliçesi ve Maskeler Şehri: Venedik
James Bond serisine yeniden can veren “Casino Royale” için set olarak kullanılan kent için söylenecekler “Gidin ve görün” kadar net ve kısa. Venedik “Adriyatik’in Kraliçesi”, “Sular Şehri”, “Maskelerin Şehri”, “Köprülerin Şehri” ve “Kanallar Şehri” gibi pek çok isme sahip.
Mimari, tarih ve sanatı tek bir yerde toplayabilen nadir şehirlerden olan Venedik, Paris ile yarışacak düzeyde -kimilerine göre açık ara önde- romantik de bir şehir. Bu romantizmi, yaklaşık 4 km uzunluğu ve 30-70 m genişliği ile Venedik’teki en büyük kanal olma özelliğine sahip Grand Canal başta olmak üzere, bir ağ gibi şehri saran kanallar ve üzerindeki gondollara borçlu.
Dünyanın en kalabalık ülkesinin kalbi: Şanghay
Çin sinemasının en özel setlerinden olan Şanghay, Çin dışındaki yapımlar için de oldukça üst seviye görsel şölen sunduğu için “Looper”, “Duvak” gibi yapımlar için de set görevi görmüş bir kent. Çin’in modern ekonomisinin kalesi olarak görülen ve 2005 yılında dünyadaki en büyük kargo limanı seçilen şehir, bu yönüyle ulusun en önemli kültürel, ticari, endüstriyel ve iletişim merkezi olarak kabul ediliyor. Çin’in modern yüzünü, Uzakdoğu yemeklerini ve renkli gece hayatını merak edenlerin dünyanın en kalabalık ülkesinde uğraması gereken ilk şehir de tabii ki Şanghay.
Tarih, lezzet, gece hayatı: Atina
İsveçli ünlü müzik grubu ABBA şarkıları temel alınarak oluşturulan müzikal “Mamma Mia!”nın sinema versiyonu için set görevi gören şehir, antik çağ tarihinin en önemli merkezlerinin başında geliyor. Yıllarca süren Türk-Yunan düşmanlığına inat son yıllarda turizm rotası olarak oldukça fazla kişinin tercihi olan Atina, keyifli gece hayatı, yemekleri ve tarihi ile ziyaretçilerini her anlamda doyuruyor. Yunanistan’ın başkentinde en büyük tarihsel zenginlik, şehrin tam merkezinde ve deniz düzeyinden 150 m yükseklikte yer alan Akropolis. Antik çağlardan bu yana kale ve tapınak olarak kullanılan yapı, dünyanın dört bir yanından tarih meraklılarını her yıl kente çekiyor.
Kocaman bir Hindistan mozaiği: Mumbai
Kültürleri bir kesim için ne kadar renkli ve merak uyandırıcı olsa da, başka bir kesim için bir o kadar tahammül edilmesi zor olan bir ülke olan Hindistan’ın en büyük, dünyanın ise üçüncü en büyük kenti olan Mumbai, Danny Boyle’un Oscar’a boğulan filmi “Milyoner” için set görevi gören bir kent. Tabii şehir her ne kadar bu filmle birlikte anılsa da, dünyanın en fazla film üretilen kenti olma unvanını da elinde bulunduruyor.
Hint kültürünün pek çok öğesini bir arada barındırması nedeniyle Hindistan’ı tanımak için ideal bir yer olan metropol, nüfus yoğunluğu sebebiyle ziyaretçilerine hafakanlar bastırabilecek kadar da kalabalık bir şehir aynı zamanda.
Küçük bir not: Kendisi gibi bir liman kenti olan İzmir ile kardeş şehir Mumbai.
Bonus: Kazablanka
Sinema tarihinde kendi adını taşıyan ve kenti ölümsüzleştirdiği filmi ile Kazablanka diğerlerinden ayrı bir noktada duruyor. Başrollerini Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman’ın paylaştığı film Fas’ın Atlas Okyanusu kıyısındaki aynı isimli şehrinde geçiyor. Film 1942 yılında çekilmesine karşın bugün hâlâ şehri ziyaret eden turist sayısının artmasına katkıda bulunuyor. İspanyolca “beyaz ev” anlamına gelen Kazablanka genel olarak 1910-60 arası Fransız mimarisinin izlerini taşıyor.