Fantastik edebiyat geride bıraktığımız yüzyılın ortalarından başlayarak akıllara zarar bir ivmeyle yükselen ve yıllar içerisinde popüler kültürün tam merkezine oturan bir tür olarak karşımıza çıktı. Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi serisi ile başlayan kırılma Ursula K. Guin’le, J.K Rowling’le ve en son olarak da Game of Thrones fenomeninin yaratıcısı George R.R martin ile adeta zirveyi gördü. Fantazya şu sıralar tarihte hiç olmadığı kadar popüler belki. Dünya genelindeki bu büyük başarısının ardından türün Türkiye sınırları içerisinde karşılık bulmaması da kaçınılmazdı elbette. Ne mutlu bizlere ki; pek çok yerli fantastik edebiyatçımız kalite ve yetkinlik yönünden yabancı muadillerinden hiç aşağı kalmadı ve bizlere onlarca diyarın, masalsı alemin kapısını araladı. Tam olarak neye karşılık geldiğini dahi kestirmekte güçlük çektiğimiz “Gerçek” ve “Gerçeklik” kavramlarının olanca mutsuzluklarıyla ruhlarımıza çöktüğü şu zaman diliminde, bizlere fantazyanın pencerelerini, küçümsemeyecek bir sahicilikle sunan yazarlarımızı sizler için listeledik.
1.İhsan Oktay Anar
“Peygamber efendimizin ve onun tebliğ ettiği kitaba iman edenlerin, Mekke’li putperestlerden gördükleri eza ve cefa nedeniyle, Medine’e hicretlerinden 1080-1082 yıl, İsa Aleyhisselam’dan ise 1670 yıl kadar sonra, Şevval Ayı’nın üçüncü gecesi , debdebesi ve cağcağasıyla yedi iklim dört bucağa nam salmış o Kostantiniye şehri, gökyüzündeki karanlık bulutların altında yorgun bir dev gibi uyumaktaydı.”
Amat.
2.Doğu Yücel
“Bu kitap, platonik aşıklar krallığının asil vatandaşlarına adanmıştır.”
Hayalet Kitap
3. Barış Müstecaplıoğlu
Tho-en Kurme, Atalar 97. Söz”
Perg Efsaneleri
4. Nazlı Eray
“Birlikte bir sokağa saptık.
“Artık hiç üzülmeyin sokağı” yazıyordu tabelada,
“Yıllardır arıyordum… Demek bu kentteymiş” diyebildim
Sihirbaz başını salladı.
Saçlarım soğuk bir terle ıslanmıştı.
Usulca “Artık hiç üzülmeyin” sokağının kaldırımına yığıldım.
Açılan avcumdan kırık bir teleferik, dışarıya yuvarlandı…”
Artık Hiç Üzülmeyin Sokağı
5. Göktuğ Canbaba
“Ölümden eski, yaşamı var edenlerden evvel üflenen tılsımlar gelince dilimin ucuna söyledim taştan zindanın duvarlarına. Bir bir tekrarladım çok eskiden yasaklanan sözcükleri. Biliyordum ki gelen, yerin dibinin efendilerinden olacaktı. Eskiden hükmedenler tarafından cezalandırılan ıssızlardan biri olacaktı.” İbn-i Reşad’ın Yazıları
Tılsım-ı Kudret
6. Orkun Uçar
Orkun Uçar’ı Burak Turna ile birlikte yazdığı, bir dönemin çok konuşulan “Metal Fırtına” kitabından hatırlayanlarınız olacaktır. Bu eserin yanı sıra ezelden beri ürünler verdiği fantastik edebiyat türünde öyküleri ve romanları ile türün önemli isimlerinden biri olan Orkun Uçar, efsanevi xasiork platformunun da kurucusu aynı zamanda.
“Sarp alaylı bir ifadeyle güldü. “Anlamıyorsun değil mi? Milyarlarca insanın ölümünden bahsediyorsun. Öyle bir düzenden bahsediyorsun ki, insanların zalim yöneticilere ve korkunç, küçük tanrılara taparak yaşayacağı dehşet çağı… Sürgündeki var veya yok, kendi kafanda çarpık bir fantezi dünyası oluşturuyorsun. İyi ama benim farkım ne olacak o zaman John? Herkes avcı, kötülük sıradan olacak. Oysa biliyor musun belki de ben kötülüğü, avcılığı farklı olmak için seçmişimdir. Çoğunluk olan şey sıradandır John. Ben şu anda farklıyım, olağanüstüyüm, hâkim olan ahlakın, iyi ve kötü kavramlarının dışındayım. Bu dünyanın kendi yarattığı yaşam stilinin tek temsilcisi olan bir türüm. Asiyim. Oysa senin düzenin beni sıradan yapacak. Dejenere olmaya, çürümeye ve çürütmeye mahkûm iktidar yapacak.”
Asi
7. Hamit Çağlar Özdağ
Göktengri kızgın, uyuşuk. Başı bulutların arasında, bir ayağı Toros’ta, bir ayağı Zigana’da. Etleri kara. Etleri dolu. Yumrukları ay kadar, güneş kadar. Yaman Karadeniz yanında bir içimlik su, taze kız Eğirdir suluğunda bir yudum. Üzeri kutnu giyitlerle sarılı. Kavuğu tunçtan, hikmeti sualsiz. Çemrek bir hale bürünmüş, baldırı cıscıplak, ter basmış tenini, ejderlere özenmiş de pul pul olmuş elleri. Elinde bir tuğ. Üç başlı. Sırmalı. İbrişim püsküller dört yanını sarmış, al renge batmış, ulu göğün hüznüne kesmiş. Bakır şavkıyor içinde, altın deviniyor, buram buram demir kokuyor. İşlemeleri canlı, nineler can vermiş. Nineler ölmüş. Ninelerin gözyaşını içmiş. Yılmamış, üzülmemiş, hep içmiş. Tepesi Kaf Dağı’ndan yüksek. Dibi Van Gölü’nün te içinde. Mahreminde. Derinde. Her yerde. Meşelerden saçaklı, söğütlerden ulu.
Kıyamet
8. Murat Başekim
“Sakının Kuzeyden gelen o kavimden: Zalim, insafsız, deniz gibi kükreyen, Yay çekip, mızrak salıp, at binip, ordu olup, Sadaklarının açık mezarından Savaş getirenlerden…”
-Peygamber YEREMYA-
İskit
9. Gülşah Elikbank
3 kuşak kadının öyküsünü ve ilk aşkın izlerini sürdüğü Aşkın Gölgesi isimli kitabı 8 dile çevrilen Elikbank, Uykusuzlar adlı eserinde kalemini rüyalara, gerçek ve düşsel olana dokundururken ve okuyucusuna tema üzerinden sorular sordurtmayı, kabul görmüş belirli kalıplar üzerine düşündürtmeyi de ihmal etmedi. Günebakan Üçlemesi ile de türün müdavimlerinin yüksek oranda ilgisine mazhar olmayı başardı.
“Yağmur yağıyordu… Gök yaşananlara isyan edercesine gürlüyor, kükrüyordu. Yüzümü göğe çevirdim, bu anı her hücremde hissetmek istiyordum. Suratıma değen damlaların hızı yanağımı acıtıyordu. Elimle yüzümdeki damlaları sildiğimde fark ettiğim kırmızı renk karşısında adeta şoka girmiştim. Bu yağmur değildi, kandı. Bugüne kadar akıtılan tüm kanları gökyüzü üzerimize kusuyordu sanki. Dünyanın tüm kirleri üzerimize yağıyordu. Aniden, gök gürültüsünün hırçın solumalarının arasından bir çığlık sesi işittim. Tiz bir kadın sesi, yağmurun toprağı dövüşüne eşlik etmeye başladı. Sonra kadın ve yağmur aynı anda haykırmayı sürdürdüler. Hangisinin sesinde daha çok hüzün vardı, karar veremedim. Kadın sesi kısılana, boğazı bağırmaktan harap olana kadar susmadı. Ne kadar tanıdık bir sesti bu. Yağmur dindi, kadın sustu… Ama ben, sesini duymaya devam ettim. Çünkü o kadın bendim. Elimde her yanı kana bulanmış bir kılıçla Kızıl bir Ölümün ortasında, kalbimin sesini dinliyordum. “
Günebakan Üçlemesi 3 – KIZIL ÖLÜM