Eh, artık vakti gelmişti. Hiçbir zaman unutmadık Ezginin Günlüğü’nü. Sadece hazırlayacaksak eğer hakkını vermemiz gerekiyordu. Baktık bir birikimimiz var, hunharca daldık Ezginin Günlüğü’ne. Şarkılardan önce çok kısa değinelim Ezginin Günlüğü’nin tarihçesine.
Askeri darbeden iki yıl sonra, 1982’de kuruldu. Grubun ilk altyapısını Emin İgüs, Nadir Göktürk, Hakan Yılmaz, Şebnem Ünal ve Vedat Verter oluşturdu. İlk konserini 1983’te İstanbul’da Hodri Meydan Kültür Merkezi’nde verdi. İlk stüdyo albümü olan Seni Düşünmek’i 1985’te çıkardı. 1990’da grubun kadrosunda büyük bir değişiklik oldu. Grup bu yıldan itibaren Fatih Saçlı ve Hüsnü Arkan’ın da yer aldığı yeni kadrosuyla boy göstermeye başladı. Besteledikleri şiirler dışında ilk kez kendi bestelerinin de yer aldığı İstavrit albümü 1993’te çıktı. Geçen yıl 17. albümü İstanbul Gibi’yi çıkaran Ezginin Günlüğü, Nadir Göktürk, Eylem Atmaca, Çağrı Çetinsel, Cafer İşleyen, Erkan Gürer ve Cem Gezginti’yle yoluna devam ediyor.
Umarız daha uzun bir süre bizi şarkılarından mahrum bırakmazlar.
400 yıl önceden günümüze bir sesleniş: Vazgeçtim
Bir Shakespeare dehasının ürünü bu Can Yücel çevirisi şiir. Yüzlerce yıl önce kaleme alınmış olmasına rağmen sanki geçen hafta yazılmış gibi hitap ediyor günümüze. İfadelerin güzelliğine baksanıza: Mutluluktan habersiz yoksullar, hor görülen el emeği, başa geçen ödlekler, korkudan dili bağlı olan sanat… Adamın yazdığı her kelimenin günümüzde karşılığı var.
“Vazgeçtim bu dünyadan, tek ölüm paklar beni Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz Ezilmiş, hor görülmüş el emeği göz nuru Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e
Vazgeçtim bu dünyadan Dünyadan geçtim ama Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.”
“Çıplak heykeller yapmalıyım, çırılçıplak heykeller”: Şimdi Sevişme Vakti
“Nefis rüyalarınız için, çırılçıplak heykeller” diye devam ediyor bu muhteşem şarkı. Oyun albümünde yer alan ve sözleri Sait Faik Abasıyanık’a ait olan bu şiir daha güzel bestelenemezdi herhalde. Ve diyor ki devamında:
“Bir kere duyursam güzelliğini, tadını Sonra ah oturup hüngür hüngür ağlasam Boş geçirdiğim, bağırmadığım günlere Kira mevsiminin sevişme vakti olduğunu…”
Gecenin bir yarısı yoktan sevda yapmak: Ebruli
Kendinizi kötü hissettiğinizde “yoktan sevda yapan” bu adamın sözlerine kulak verin. Hem zaten “dilsizler ona danışır, kelebeklerin aklı da o”. Diyelim ki aşık falan oldunuz ve geceli gündüzlü düşünüp duruyorsunuz. Ne yapacaksınız? Tabii ki ona danışacaksınız. Zaten “bu küçük işlere o bakar”. Allahım, şarkı sözlerinden yola çıkalım dedik, saçmalamaya başladık. Yani bir şarkı nasıl olur da bu kadar garip sözcüklerden oluşur ve aynı zamanda bu kadar güzel olması. Al işte, cümle de kuramaz olduk. Yani sözün özü, biz bu şarkıyı açıklayamıyoruz arkadaş. Açıklamaya çalışınca saçmalıyoruz, onu gördük, iyi bir deneyim oldu. Bildiğimiz tek şey, Ebruli dinleyince günümüzün güzel geçtiği ve kalbimizdeki pıtpıtların arttığı. Haaa sözleri mi? Tabii ki Hüsnü Arkan.
“Uyanır gece yarısı, yoktan sevda yaparım Adamım bu küçük işlere ben bakarım, yanarım Adamım bu küçük işlere ben bakarım, yakarım
Dilsizler bana danışır, kelebeklerin aklı benim Gemilerle her gece ben çok uzaklardan dönerim Çağırırlar küçük adımı, karafakiden ben akarım Adamım bu küçük işlere ben bakarım, yanarım Adamım bu küçük işlere ben bakarım, yakarım”
“Aynı evde kır düşecek saçlarına”: Şehir
Sözleri Yunan şair Kavafis’e ait olan bu şarkı da Ezginin Günlüğü’nün açık ara en iyi albümlerinden birisi olan Oyun’da yer alıyor. Dinlediğiniz pek çok melankolik şarkıyla yarışır Şehir, hiç şüphemiz yok. “Ölüm düşüncesini ötelemek ve yok saymak için .ıçını yırtan insanoğluna ölümü en çok hatırlatan şarkı” ünvanını yıllardır kimseye kaptırmadı bu şarkı.
“Yeni bir ülke bulamazsın Başka bir deniz bulamazsın Bu şehir ardından gelecektir Sen yine aynı sokakta dolaşacaksın Aynı mahallede kocayacaksın …”
İnsana hayatı sorgulatan şarkı: Aldatan Şarkı
Adına kanmayın siz şarkının. Şarkının kimseyi aldattığı yok, tamamen ironik bir isim koymuş söz yazarı, yani Hüsnü Arkan. “Birbiriyle bu kadar alakasız sözü bir araya getirip dünyanın en güzel şarkılarını yazma dünya şampiyonu” olan kişi işte. Bu güzel sözler Feyza Erenmemiş’in sesiyle bambaşka bir hal almış tabii. Onu da belirtmemiz lazım. Herkes şarkıyı dinlesin ve kendi payına alacağını alsın.
“Gezindiğin yollar hani nerde İnandığın güzellikler hani Sen istedin öyle oldu, seninle ağladı güldü Tükenip giden sevgiler hani Bir gün gelirsin içinden rüyaların Bir gün düşersin eline yine Arayıp sormadan bulur, bakıp da görmeden bilir Hep kendi yolunda yürür zaman”
“Yok başka bir cehennem, yaşıyorsunuz işte”: Sesler ve Küller
Sivas Katliamı’nda (http://listelist.com/sivas-katliami-nedir/) zorbalar tarafından yakılarak katledilen şair Behçet Aysan’ın 1984’te çıkan ve Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü’ne layık görülen kitabının, girişinde “yüz yıldır ülkemizde güzel bir gelecek için / seslere ve küllere, zincirlere ve ölümlere / bütün acılara” yazan şiiridir Sesler ve Küller. Şarkı da, bu şiire yapılıp yapılabilecek en güzel bestedir. Bestesi, sıradan bir grubu, Ezginin Günlüğü’ne dönüştüren adama, Nadir Göktürk’e ait. Ve dinleyen/okuyan herkesin farklı yorumlayabileceği bir sürü söz içeriyor. Bu dizelerin içinde en öne çıkan, dikkat çeken kısım da şu olsa gerek: “Yok başka bir cehennem, yaşıyorsunuz işte…”
“İner şafağın alacasında Karıncalar ordusu şehre İner kenar mahallelerden Yürüyerek ve trenlerle
Su satan çocuklarıyla Kapılarında vagonların Çamaşırcı kadınlarıyla iner şehre İner şehre Sincan’dan İner şehre Mamak’tan
Battal Gazi Destanı ve Kan Kalesi Ve kılıcıyla Ali’nin Mızraklı ilmihalle
Yok başka bir cehennem Yaşıyorsunuz işte.”
Masumiyetimizin zirve noktası çocukluğa övgü: Fayton
Nasıl anlatacağımızı bilemediğimiz bir Nadir Göktürk güzellemesi daha. Yine hepimizin kendi payına çıkaracağı bir yığın sarsıcı sözle dolu bu şarkı da. Tamam, kimse kötü anılarla dolu bir çocukluğu özlemez, ama nedense genellikle güzel anılar vardır pek çoğumuzun zihninde. Beynimizin bize “sen öyle san, yeri geldiğinde dökeceğim eteğimdeki tüm taşları” deme şeklidir belki de bu durum, kim bilir? Sıkı bir Ezginin Günlüğü dinleyicisi anne babanın bu şarkıdan çıkaracağı çok şey var aslında. Adam “çocuklara yasaklar koyduk” demiş, “adam olduk sevdalanmayı unuttuk” demiş, daha ne desin!
“Biz ne zaman büyüdük, en son ne zaman Çocuklara yasaklar koyduk, ne zaman ne zaman Biz ne zaman öldük, işte o zaman Adam olduk sevdalanmayı unuttuk hocam Biz hayatı ne zaman sevdik, ne zaman Çocuktuk sevdalandık hocam, o zaman.”
Aşkı bilen tek meyve: Elma
Bir elma için bestelenmiş kaç şarkı var, söylesenize Allah aşkına. Elmaya şarkı yazabilecek kaç grup ya da kişi var? Bizim tanıdığımız bir grup/kişi var, onlar da yapmışlar işte. Şarkının adı da Elma. Elma falan diye küçümsemeyin. “Bakıştığım her insanda ölüm vardı / Seyrettim bütün alemi zulüm vardı” demiş adam. Bir de demiş ki “Elmaya sor aşkı, bana sorma” demiş.
“Bakıştığım her insanda ölüm vardı Seyrettim bütün alemi zulüm vardı Dön dünya dön, bize dön biraz
Ne günahkarlar gördüm yükün tutmuş Ben göklerde ararken yerde bulmuş Dön dünya dön, bize dön biraz”
O her yerde: Aşk Bitti
Müzikle sözlerin aynı anda başladığı ender şarkılardan bir tanesi Aşk Bitti. Ve yine aynı isme ait: Nadir Göktürk. Aşkın tarif edildiği şarkıların içinde hatırı sayılır bir yeri vardır Aşk Bitti’nin. Şarkının adı Aşk Bitti ama şarkıda aşk hiç bitmiyor. Aşk her yerde. Ağaç kabuğunda, takvim kenarında, yastık oyasında, yer yatağında, yırtık bir afişte, bir çorap fiyatında…
“Kalır dilimizde yinelenen bir şarkıda Bir okul çıkışında bir çocuk bakışında Kalır bir kitapta bir masal perisinde Bir hasta odasında bir gece yarısında Kalır bir durakta yırtık bir afişte Buruk bir gülüşte dağılmış yürüyüşte Aşk hiç biter mi, aşk hiç biter mi”
Bir nevi haykırış: Bir Tuğla da Siz Koyun
Çok ağır sözleri olan bu şarkı da Nadir Göktürk imzası taşıyor. Annesi, babası, kardeş(ler)i ya da çevresi tarafından korkunç bir hayata maruz bırakılan ve sesini duyuramayan bir insanın serzenişleri sanki bu şarkı. “Bir kilit de siz asın, dilime dudağıma / Bir çivi de siz çakın, tabutun kapağına” sözleri de en ağır kısmını oluşturuyor bu şarkının.
“Bir ışık da siz yakın usulca başucuma Biraz hayal bırakın gizlice avucuma Bir çivi de siz çakın elime ayağıma Bir kilit de siz asin dilime dudağıma
Bir tuğla da siz koyun mezarımın üstüne Beni kendime gömün kendi iç denizime.”
Kendi göğünde kanat açmak: Sineğin Şarkısı
Evet, başka bir grubun neden Ezginin Günlüğü olamadığının kanıtı olan bir şarkı daha. Şarkı daha çok aşk içerikli olsa kendimizle ilgili farklı birçok şey bulabileceğimiz bir parça bu. “Pişman olur mu hiç, bir günlük ömrü olan sinek bala yapıştığı için” kısmı özellikle etkileyici.
“Yakınıyorum sanma peşisıra, geçip giden gençliğimin Pişman olur mu hiç bir günlük ömrü olan sinek Bala yapıştığı için.
Uç yine uç deseler uçarım Hep ayni dala konarım Kendi göğümde kanat açarım Hep aynı ateş yanarım.
Yakınıyorum sanma.”
Yokluğa yazılmış şarkı: Ayşe’ye Şarkı
Birinin yokluğu daha güzel nasıl ifade edilir ki? “Senin hiç yaşamadığın mevsimleri yaşarken biz” sözü, şarkıyı dinleyen herkesin gözlerini pıtırcıklandırır. Nadir Göktürk bu şarkıda da en derin noktamıza dokunmayı başarmış.
“Hiç göremediğin tavşanların kulakları, Hiç sevemediğin pisiler, Hiç yürümediğin şehirlerin sokakları, Hiç çağırmadığın isimler, Gülerken sevinç, yüzerken deniz, Senin hiç yaşamadığın mevsimleri yaşarken biz Hep biraz eksik olacak artık her şey Hep biraz eksik”
“Ha bugün ha yarın derken”: Tembelin Şarkısı
Ezginin Günlüğü bu şarkıyı öyle sanıyoruz ki her şeyi erteleyen, hayatının fırsatını yakalayıp hiçbir girişimde bulunmayan, hep bir sonraki fırsatın hesabını yapan dostlarımız için bestelemiş. “Olm saçmalamayın, seviyorsanız gidin konuşun” diyor Nadir Göktürk bu şarkıda. Haksız da değil zaten. Ertele ertele nereye kadar Toygar?
“Haydi gel sevişelim, uçalım en yukarda Nasılsa milyonlarca yıl yatacaksın toprakta Haydi yak tutuşalım kısacık bir rüyada Kaçalım bir sardunyaya, nasılsa döner dünya
Ah ölüm, senin aklın yok Ah ölüm, senin vaktin çok”
Adıyla ilgisi olmayan harika şarkı: Kedim
Bize yine melankolilerden melankoli beğendiriyor bu şarkıda Ezginin Günlüğü. Hep mutlu edecek, kendimizi iyi hissetirecek değil ya! Hayatının diğer yüzünü de hatırlatmada üstüne yok Nadir Göktürk’ün. “Bir kedim var, oyunu bitmez işi hep bahar Bir gemim var, dumanı tütmez peşinde martılar
Bir yolum var, gideni dönmez kalanı yanar Bir yerim var, adresi olmaz sonsuza kadar
Sözler, geri dönmez Geri dönmez bakışlar Kuşlar geri uçmaz Geri konmaz aşklar”
Günümüz Türk siyasetine de cuk diye oturan şarkı: Kral ve Soytarı
Söz ve müziği Hüsnü Arkan’a ait olan bu şarkıyı da Türk siyasetinin “duayen”lerine adıyoruz. Biz de soralım: Kim kral, kim soytarı? “Gören göz neler görür At izinden, it ürür Soran sonunda bulur Kim kral kim soytarı … Adamın elinde boru Çala durur sabah beri Yaşasın aklımın zoru Hem kral hem soytarı”
“Terliklerimle gelsem sana”: Eksik Bir Şey
Nadir Göktürk’ün muhteşem bestesini Hüsnü Arkan’ın eşsiz sesinden dinliyoruz. Neden bu kadar ruhumuza dokunuyor bu parça diye sormayın, dokunuyor işte. O eksik şeyin hepimizde olduğu gerçeğidir belki de bu kadar dokunmasına sebep olan.
“Eksik bir şey mi var hayatımda Gözlerim neden sık sık dalıyor Eksik bir şey mi var hayatımda Gökyüzü bazen ciğerime doluyor”
Yolda bırakmayan dostlarımız için: Eski Arkadaş
Yıllanmış dostluklara övgü dolu bir eser. O kadar güzel ve duru anlatmış ki, üzerine söylenebilecek sözler çok sınırlı. “Eski arkadaş / Eski araba gibi / Arıza yapar ama yolda bırakmaz” demiş adam. Yolda bırakmayan tüm dostlarımıza…
“Bittimiydi güzel günlerin Salya sümük koşacak bir kucak Gözyaşlarını dökecek bir yatak Seni eski günlere uçuran bir salıncak İstersen…
Eğer bir gün koparsa film Kadere küskün kaçacak bir yer Hayattan yorgun yumuşak bir minder Yeni sevdalara açılan bir defter İstersen…”
“İçim Galata Kulesi, taş taş üstünde”: Gemiler Gibi
Ah, işte melankolinin dibi. Dertten, tasadan başınızı ellerinizin arasına aldığınız dönemlerde bünyenize iyi gelmeyecek şarkılar listesinde yıllardır birinciliği kimseye kaptırmadı bu şarkı. Özellikle de bir kayıp falan yaşadıysanız kesinlikle dinlememeniz gerekiyor, çünkü o ruh halinde olan bir insanı öyle böyle savurmuyor bu söz/beste. Hüsnü Abi bizi fena gafil avlamış. Her şeyin geçici olduğunu bu şekilde vurmayabilirdi yüzümüze, ama olmuş bi’ kere.
“Gel otur yanıbaşıma, anlat İstanbul Sokakların dili yok mu kendince Uzan denize karşı, çek sabah dumanını Sarayların sahibi kim kaldı
Gemiler gibi dünya, gemiler gibi hayat Gemiler gibi sevda, geçip gidiyor, geçip gidiyor”
Unutulmaz bir dönem şarkısı: 1980
Adı zaten kendini ele veriyor şarkının. “Sigaramın dumanına sarsam saklasam seni”, “Gitme, gittiğin yollardan dönülmez geri” diyor şarkıda. İnsanların patır patır öldürüldüğü dönemleri yaşadı bu ülke. Hala da yaşıyor gerçi…
“Akşam vakti sardı yine hüzünler Kalbim yangın yeri gel kurtar beni senden Akşam vakti dolaştım sokaklarda Yırtık bir afiş seni gördüm duvarda
Sigaramın dumanına sarsam saklasam seni Yokluğun ah yol yol olsa uzasa unutmam seni Gitme gitme gittiğin yollardan dönülmez geri Gitme gitme el olursun sevdiğim incitir beni”
“Leyla sensin, sevdiğin hayal değil çocuk”: Akıntıya Karşı Yolculuk
Hüznü ve mutluluğu aynı anda yaşatan bir Hüsnü Arkan bestesi. Yadırgamayın çünkü başka şarkılarında da yaptı bunu Hüsnü abi. “Çağırırlar küçük adımı / Karafakiden ben akarım” diyor mesela. Bunu hep yapıyor, o yüzden şarkıyı dinlerken yaşadığınız duyguya odaklanın.
“Bir çocuk bulutlara çıkardı Gördüğü düşün kanadıyla Saçlarında bir yaz yağmuruydu, Ellerinde nergis kokusu
Dünya inan ki bildiğin gibi değil çocuk Bir dümensiz sandal belki oyuncak bir kayık Leyla sensin sevdiğin hayal değil çocuk Eski bir sevdadır akıntıya karşı yolculuk”
Martılara ekmek, göğsüne jilet atanların şarkısı: Galata Köprüsünün Şarkısı
Galata Köprüsü’ne bambaşka anlamlar yüklemenize sebep olacak bir şarkı bu. Aynı zamanda Nadir Göktürk’ün, o ucu bucağı olmayan yaratıcılığını gözümüze gözümüze soktuğu bir şarkı aynı zamanda. Yazılıp yazılabilecek en güzel söz bu şarkıda yer alıyor: “Sabah martılara ekmek atarım, akşam göğsüme jilet”.
“Açıktan geç be sandalcı, çek öte yana küreğini Kulaklarına sahip ol bayan, çizmesin şarkım yüreğini Bazen şişeden içerim, omzumda ceket Her dokuz çekiliş, cebimde bilet Sabah martılara ekmek atarım Akşam göğsüme jilet … Al gümüş tabakanı, kafana tokanı tak Şöyle kol kola girip Beyoğlu’na bir çıksak Lastikleri aynalı keyifler gıcır, kardeşimin düşündüğü şeye bak Kunduralar aynalı keyifler gıcır, kardeşimin düşündüğü şeye bak”
Emin İgüs’ün hayatımıza kattığı şaheser: Bilinmeyen Ülke
En güzelini en sona sakladık. Siz bilmezsiniz tabii Ezginin Günlüğü’nün Emin İgüs’lü yıllarını. Muhteşem duru ve dingin ötesi sesiyle yer almıştı grupta. Bu şarkının da sözleri Puşkin’e ait (ama Puşkin’in yazdığı değil, alıntıladığı bir eser), çeviri ise Ataol Behramoğlu’nun. “Bir de başımdaki şarap dumanları” gibi bir çeviriye imza atıp bizi daha da derbeder ettiği için Ataol Behramoğlu’nun da önünde saygıyla eğiliyoruz. Müzik mi? Hayır, bu sefer Nadir Göktürk değil, Emin İgüs. Bu şarkı sözün bittiği, tükendiği yer.
“Ey güzel ülke, uzak ülke Ey bilmediğim ülke
Ne kendi isteğimle geldim sana Ne de soylu bir atın sırtında Beni, bu yiğit delikanlıyı Gençliğin ateşi sürükledi sana Bir de başımdaki şarap dumanları”