Türk siyasi yaşamı da gündelik hayatımızda karşımıza çıkan ve insanın her bir zerresini dumura uğratan olaylardan farklılık barındıran bir yapıda değil aslında. Tarihte öyle isimler ve öyle icraatları veya söylemleri var ki, zekâ seviyesi çok düşük olan birinden bile beklenmeyecek olaylar sınıfına rahatlıkla dahil edilebilir. Bazıları ise, insanın kanını donduran bir soğukkanlılık ve antihümanizm başlığı altına rahatlıkla yazılabilecek olsa da; geçmişten kaçmak, onu yok saymak mümkün değil. İşte size yeni bin yılda doğanların yani milenyum çocuklarının sadece adını duyduğu bazı siyasetçiler…
Bacımız, anamız: Tansu Çiller (1946-…)
Türkiye’nin ilk kadın başbakanı Tansu Çiller, Doğru Yol Partisi lideri olduğunda, kocasına soyadını vermiş olmasıyla, daha yolun başında ülke nezdinde ses getiren ilk icraatının altına imza atmış oldu. Çiller’in başbakanlığı esnasında olan bitenlerin hepsini saymak neredeyse imkânsız ama o baştayken özellikle mitingler, basın toplantıları daha zevkli geçiyordu. Zira kurduğu cümlelerin bazıları, beynimizi gökdelenin tepesinden atma hissiyatı oluşturan cinstendi. Örneğin, kendisi halüsinasyon demeyi denemiş, ancak birkaç denemenin ardından nafile çaba sarf ettiğini anlayıp yanlışından dönmüş veya Trabzon’u, “Akdeniz’in incisi” hâline getirmiş bir siyasi kişiliktir.
Binaenley.. Bineylaana.. neyse işte: Süleyman Demirel (1924-…)
1960’lardan bu yana Türk siyasi hayatının içinde yer alan Demirel, altı defa gitmesi ve yedi defa gelmesiyle, bir başka deyişle Türkiye siyasetinin bumerangı olarak tanınıyor. Doğru Yol Partisi oldukça eğlenceli gözüken kişilerin başında olduğu bir parti gibi gözüküyor ve eğlenceli addedilen kişiler sınıfına dahil edeceğimiz Demirel, sarf ettiği sözler ve pek de demokrat olmayan söylemleri ile hafızalarda yer etmiş bir isim. Hakları için yürüyüşte olan işçi ve öğrenciler için söylediği; “Yollar yürümekle aşınmaz.” aslında kendisinin genel tabloda olaylara bakışını açıkça ifade eden en bariz örnek olarak karşımıza çıkıyor. Kelime dağarcığımıza “Binaenaleyh” katkısını da unutmamak gerekir.
“Benim memurum işini bilir”: Turgut Özal (1927-1993)
Ölümünün üzerinde hâlâ komplo teorileri dolaşan, 80’lerin başbakanı, 90’ların cumhurbaşkanı Özal da, söylemleri ile siyasi tarihimizde kendisine farklı yer edinen isimlerden. Türkiye’de kanun hükmünde kararnameler döneminin mimarı; askeri birlikleri rahat yazlıklarıyla, şortla selamlayan Tonton’u; memur maaşlarının son derece düşük olduğu ve artırılması gerektiği söylendiğinde, bize İcraatın İçinden seslenerek “Benim memurum işini bilir” dedi. “İmam osurursa cemaat …ar” misali, bu gafın ardından devlet dairelerinde dönen şaibeli işlerin ayyuka çıkması mı, yoksa devletin rüşvete göz yumması mı!?! Hangisine üzülsek bilemedik.
Mucit ve muhafazakâr: Necmettin Erbakan (1926-2011)
Erbakan hem yıllar boyu süren siyasi yasakları, hem görüşlerini dile getirme şekli, hem de tabanından ona bağlı kişilerin yaptıkları ile aktif siyaset hayatı boyunca hep gündemde olan bir isimdi. Siyasi karakterinin ötesinde “mühendis” olarak da yerli ilk motoru üreten insan olarak anılan Erbakan’ın hayatı, kapatılan partilerinin muadillerini kurmakla geçti dersek yalan olmaz. İcraatları sebebiyle tam dört parti kapatma yaşayan Erbakan, ülkemizin vazgeçilmez gündem maddesi “Laiklik elden gidiyor”un yine gündemde olduğu bir zaman diliminde, sürekli “aydınlık için bir dakika karanlık eylemi” yapanları; “Bunlaa gulu gulu dansı yapıyor.” diyerek eleştirdi ve ülkece gulu gulu dansının ne olduğunu öğrendik.
Halkın adamı Karaoğlan: Bülent Ecevit (1925-2006)
Halkın adamı Ecevit, genel davranış şekli ile halka en yakın siyasetçilerden biri olmuştur. Öyle ki, makam aracı olarak ülke topraklarında üretilen otomobilleri tercih etmesi ile diğer liderlerden çok temel bir noktada ayrılırdı. Kendisi her ne kadar adaletten, eşitlikten yana sözleri ile tanınan bir şair olsa da, tabii ki onun da ağzından çıkanla kast ettiği farklı olan söylemleri yok değil. Hepimizin dilinin sürçmesi ya da bir kelimeyi telaffuz edememesi normal ama sel felaketi yaşayan koca Hatay’a “deprem sebebiyle” taziyelerini iletmiş bir isim kendisi. Sonuçta yine de bir Tansu Çiller değil:)
Nüktedan bir bilim insanı: Erdal İnönü (1926-2007)
Döneminin en etkili sol partisi olan Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin genel başkanlığı ve başbakan yardımcılığı yapmış olan Erdal İnönü, siyasetin içine doğmuş isimlerden biri. Eski cumhurbaşkanlarından ve başbakanlardan İsmet İnönü’nün oğlu olan Erdal İnönü, öğretim görevlisi olarak başladığı kariyerine 12 Eylül Darbesi’nin ardından siyasetçi olarak devam etmiştir. “Türkiye’de siyasetçi olur da, gaf olmaz mı?” derseniz bir mitingde kendisine “Seni sevmeyen ölsün!” diye bağıran vatandaşa “Aman ölme, yoksa bir oy gider” diyerek hem gülümsetmiş, hem de bireyin siyasetçi tarafındaki algısını göstermiştir.
Dakikada 5 kelime söyleyebilen siyasetçi: Mesut Yılmaz (1947-…)
Anavatan Partisi’nin Özal sonrası başkanlarından Mesut Yılmaz, konuşma hızı ile hepimizi şaşkına çevirdikten sonra, “Bu adam ile ne, nasıl olur?!” desek de ülkemizde başbakanlık yapmış bir siyasetçi. Katıldığı televizyon programlarında sözün Yılmaz’a gelmesi, bir dönem hepimizin kâbusu haline geldi. Eşi Berna Yılmaz’ın da siyaset sahnesinde sıkça yer almasını sağlayan gelenekçi yaklaşımının yanında, daha sonra çocuklarının karıştığı magazinel olaylar sebebiyle gündeme gelen Yılmaz’ın unutulmazı ise, Rize mitinginde sarf ettiği “Bundan sonra sizin için çalışacağım” cümlesidir. Öncesini düşünmek dahi istemiyoruz.
Darbeci ressam: Kenan Evren (1917-…)
“Nasıl oldu? Neden oldu?” gibi pek çok soru barındırıyor olsa da, Türk siyasi tarihinin kara lekelerinden biri olan ordu kökenli Kenan Evren, cumhurbaşkanlığı döneminden çok, asker olarak faal olduğu zamanlarda canımızı hâlâ yakan kararları alan, ülkeyi bulunduğu zaman diliminden çok çok geriye taşıyan “darbenin mimarı” olarak anılacaktır.
Siyasi hayattan çekildikten sonra yaptığı resimlerle gündeme gelen, 12 Eylül darbesi ile hesaplaşma sürecinde yargılamasına başlanan ama bilinmeyen (!) nedenlerle askıya alınan Evren, hem 17 yaşındaki Erdal Eren’in idam kararını onaylamış hem de “Asmayalım da, besleyelim mi?” diyerek insan yaşamına verdiği değeri bir kere daha gözler önüne sermiştir.
Halkoyuyla seçilen ilk kadın bakan: İmren Aykut (1940-…)
Anavatan Partisi’nin iktidarda olduğu dönemde görev yapan Aykut, günümüz siyasetçilerinde olmayan ama eski dönem siyasetçilerinin olmazsa olmazı konumundaki “iyi eğitim şartı”nı yerine getiren ve kadın olması dolayısı ile listede adı bulunan bir isim. Türkiye’nin halkoyu ile seçilen ilk kadın bakanı olma özelliğine sahip, kadın siyasetçi kavramının neferlerinden olan Aykut, maalesef, yukarıda görmüş olduğunuz talihsiz kare ile hafızalarda yer etti.
O olmasaydı, Gökçek ne yapardı?: Murat Karayalçın (1943-…)
Pek sevilen (!) belediye başkanımız İ. Melih Gökçek’ten önce Ankara ondan sorulurdu. Büyükşehir belediye başkanlığının ardından daha aktif olarak siyasete giren Karayalçın, bir dönem Sosyal Demokrat Halkçı Parti, ardından da Deniz Baykal dönemi başlamadan evvel Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanlığı yaptı. 1993-95 yılları arasında başbakan yardımcılığı görevini yürüttü. Gökçek’in yönetiminin ilk yıllarında karşılaşılan her sorunun sebebi olarak işaret ettiği Karayalçın, bu dönemi sükûnetle atlattıktan sonra, Gökçek kendine yeni hedefler bulunca rahat bir nefes almıştır desek yalan olmaz.
Ülkücülerin son başbuğu: Alparslan Türkeş (1917-1997)
1960 darbesinin beyin takımı içinde yer alan Türkeş, darbe sonrası alınan bir takım kararlar sebebiyle, sivil ve asker ayrımı gerekçe gösterilerek önce emekli edildi, sonra da Yeni Delhi büyükelçilik müşaviri olarak atandı. Yurda dönüşünden sonra siyasi hayata atıldı. Milliyetçi Hareket Partisi’nin en etkili olduğu dönemlerde partinin başında Türkeş vardı. Kaderin cilvesine bakın ki, ülkemizin kara lekelerinden bir başkası -12 Eylül Darbesi- vuku bulduktan sonra, bu defa karşı tarafta olan Türkeş 4,5 yıl tutuklu kaldı.
İcraatlarından çok fıkraları bilinen başbakan: Yıldırım Akbulut (1935-…)
Hakkında en çok fıkra üretilen siyasetçilerden olan Akbulut, politika ve espri kavramlarının bir araya gelmesini sağlayan ve bunun için de herhangi bir rahatsızlık hissetmeyen ender kişiliklerden biri. 1983 yılında başlayan aktif siyasi yaşamı boyunca başbakanlık ve meclis başkanlığı görevlerinde de bulunan Akbulut, Özal sonrası Anavatan Partisi genel başkanlığı seçimlerini Mesut Yılmaz’a karşı kaybedince, partisinden istifa etse de bir süre sonra geri döndü.
Milli Görüş’ün görev adamı: Recai Kutan (1930-…)
1950’lerin başından 70’li yıllara kadar üst düzey bürokrat olarak görev yapan yüksek inşaat mühendisi Kutan, 1973 yılında, Erbakan önderliğindeki Milli Selamet Partisi saflarında siyasete atıldı. 70’li ve 90’lı yıllarda kısa sürelerle bakanlık da yapan Kutan, 90’larda Refah Partisi’nin kapatılması ve Erbakan’a gelen siyasi yasağın ardından, 1998-2008 yılları arasının neredeyse tamamında Milli Görüş partilerinin (Fazilet Partisi ve Saadet Partisi) başkanlığını yürüttü. 2008 seçimlerinde yerini Numan Kurtulmuş’a bırakan Kutan, aktif siyaseti geride bırakmış durumda.
Siyasetin tartışmasız üstün zekâsı: Adnan Kahveci (1949-1993)
Politika söz konusu olunca, az sayıda insan sevildiği kadar saygı görür. Adnan Kahveci, henüz 44 yaşında hayatını kaybettiği trafik kazasına kadar hep sevilen siyasetçilerden biri oldu. Kahveci, Kabataş Erkek Lisesi, İstanbul Üniversitesi, Purdue Ünivesitesi ve Missouri Üniversitesi’nde eğitim alarak elektrik mühendisi profesörü oldu. Özal’ın danışmanlığını yaptığı dönemde siyasete atılan Kahveci, 1987 ve 1991 seçimlerinde Anavatan Partisi’nden milletvekili seçildi. 1990-91 yılları arasında yaklaşık 20 ay Maliye ve Gümrük Bakanlığı yapan Kahveci, aktif olduğu süre boyunca çalışkanlığı kadar dürüstlüğü ile de herkesin sevgilisi oldu. Ailesi ile birlikte Bolu’nun Gerede ilçesinde geçirdiği kaza sonucunda genç yaşta hayatını kaybeden Kahveci’nin ardından, diğer pek çok sevilen ismin ölümünden sonra olduğu gibi komplo teorileri üretilse de, bunların herhangi birinin doğruluğu henüz kanıtlanamadı.