Ergin Günçe, 1938’de Giresun’da dünyaya geldi. 1955 yılında şiir yazmaya başladı. Şiire, edebiyata ve hayatın sıcak yüzünü ona uzatan her şeye yakın durdu. ODTÜ’de hocalık yaptı. Şiirleri pek çok dergide yayınlandı. 1983 yılında bir seminer için gittiği Paris’ten dönerken içinde bulunduğu uçak Esenboğa Havaalanı’na inişe geçtiği sırada düştü. 47 yolcuyla birlikte Ergin Günçe de bu kazada hayatını kaybetti.
Yaşadığı dönemde şiir çevrelerince bilinen, kendi şiir yolculuğunu kurabilmiş bir yazar olarak varlık sürdüren Ergin Günçe’nin hayatına, şiirlerine ve yazarlığına dair bir çift söz söylemek istedik.
1. İkinci Yeni’nin izleri
Günçe’nin ilk dönem şiirlerinde yoğun olarak İkinci Yeni etkisi gözlenir. Anlamın kapalı ve imgelerden oluşan anlatımı, sonraki dönemde kendi dilini ve tavrını oluşturarak dönemin siyasal ve sosyal yapısının karşısından söz söyleyen ideolojik bir düzleme dönüşmesiyle sonuçlanmıştır. Çünkü Günçe, yaşadığı toplumun ve mevcut dünya düzeninin ilerleyişi sırasında kendi cümlesini kurmaktan kaçınmayacak kadar cesur bir kalemdi. Özellikle şiirlerinde işlediği konular, söz konusu cesaretinin bir tür kanıtı gibiydi.
Cemal Süreya, Ergin Günçe için şu sözleri dile getirmiştir: “‘Genç Ölmek’teki şiirlerle daha sonra tek tek dergilerde yayımlananlar arasında şöyle bir ayrım var, Genç Ölmek’tekiler ‘İkinci Yeni’ döneminin ortak çizgilerini de tartışıyor. Çocukluk-ölüm duygusu temaları yanyana, hatta içiçe. Ruh temizliğinin kitabıdır ‘Genç Ölmek’. düşünce orada naifleşiyor, homur haline geliyor. Daha sonra dergilerde tek tek yayımlanmış şiirlerde ise düşünce ağır basmakta. Siyasal bir tavır var. Ergin Günçe, bunları hayatı değiştirme duygusundan dünyayı değiştirme aşamasına geçmiştir. Ancak bir savaşçı gibi değil de, bütün hesaplarını vermiş eski bir uygarlık gibi konuşmaktadır.”
2. Yayınlanan ilk şiir kitabı ve ölüm düşüncesi
İlk şiir kitabı Gençölmek 1964 yılında yayınlanır. Kitapla aynı adı taşıyan şiirde de olduğu gibi şairin birçok eserinde ölüm vardır ve bir kelimeden daha fazla anlamlar barındırır. Kendi varoluşu üzerinden imgeler yaratan Günçe, şiirine kattığı söylemle bu durumu düzenli aralıklarla gündemine alır ve yeni baştan yaratarak yaşayan bir güncelleme şekli var eder. Günçe’nin ölümle olan ilişkisi çoğunlukla çocukluk anılarıyla paralel bir çizgide ilerler. İkinci Yeni sonrası şairlerin büyük bir bölümü ölün üzerine isyankar bir tavırla gitmişlerdir. Ergin Günçe ise bu isyanı cesaretiyle birleştirerek sunar. Şiirlerindeki ölüm duygusunda da bu durum açıkça gözlenmektedir.
GENCÖLMEK
Ay mıdır kar mıdır pencerede
Boğulmuş çocukları martılara taşıyan
Kara köpek karşı kıyıda uluyor
Bence o çocuk öyle gülmemeli
Atları çayıra saldım diş kamaştıran erik ağaçları altına
Nisan toprağı kalbimde ağarıyor
Bence o çocuk öyle gülmemeli
Şimdi bir kadın çay demlese
Bahçemdeki korkuluk nar ağacıdır
Erken ölmüş, iyi giydirilmiş
Sular soğuyor ovada duran ince gölgesinde
Büyük ateşler, kuytu köyler gibi
Alınlarına vişne çiçekleri yağan
O kızlar, delikanlılar ve lohusalar
Oyulmuş bir bebektirler ıhlamurdan
Kestane mangalları, masallar, talikalar
Ölüm alışsın artık bize
Bir dans gibi bahçemize gelsin
Gelsin otursun ılık minderimize
Ben o çocuk öyle gülmemeli
Ay kar gibidir pencerede
3. Yaşarken başlayan sessizlik
Ergin Günçe’nin şiirlerinin kitap olarak yayınlanması, Türkiye’de yaşayan hemen hemen her şair ve yazarın karşılaştığı meseleyle neredeyse aynı sebeplere dayanıyordu. Anlaşılamamak ya da buna bağlı olarak ortaya çıkan dönemsel şartlar, yazarın iç dünyasını nasıl etkiliyordu bilinmez; yeni şiirlerin gelmesine engel olmuyordu. Oğlu Dadal Günçe, bir röportajında babasının yaşarken kitaplarını yayınlatmasıyla ilgili olarak şunları şöylemiştir:
“Dergiler şiirlerini basıyorlardı, bu noktada bir sıkıntı hatırlamıyorum. İş kitaba gelince bir türlü sonuç alınamıyordu. Türkiye Kadar Bir Çiçek’in fotokopi baskısını Almanya’da birlikte yapıp ciltlemiş ve baskıya hazır hale getirmiştik. İkinci kitabı olarak tasarladığı Türkiye Kadar Bir Çiçek ancak 1988 yılında Gencölmek ile birlikte toplu şiirler olarak yayımlanabildi. Şiirlerinin geleceği ile ilgili “Ölümümden 20-30 yıl sonra okumaya başlarlar herhalde.” şeklinde şakalar yapardı babam. Gerçekten de öyle oldu. Kırgın ve öfkeli olduğu anlara çok tanık oldum ama “Kimse okumasa bile yazarım.” der ve şiir defterlerini alırdı eline.”
4. Cezaevi arkadaşı Uğur Mumcu’nun gözünden Ergin Günçe
12 Mart 1971 yılında yapılan balyoz harekatı kapsamında gözaltına alınan Günçe, bir süre cezaevinde tutuklu kalır. Cezaevi arkadaşı ise 1993 yılında faili meçhul bir cinayete kurban gidecek olan gazateci-yazar Uğru Mumcu’dur. Mumcu, Günçe hakkındaki düşüncelerini şu sözlerle açıklamıştır:
“Tutuk evinde Günçe ile beraber koğuş kıdemliliği yapmıştık. ‘Bana’ derdi ‘koğuş
ağalığı yakışıyor arkadaş’.. Şiddete, teröre, boykota, işgale hiç taraftar değildi,
bilirdim. Ama nedense, adı hep böyle olaylara karışırdı. Menderes döneminin o
ünlü Tahkikat Komisyonu önerisini verenlerden Sefer Eronat’ın damadıdır. Ancak,
siyasal görüşleri bu denli ayrı olan kayın babasından hep saygılı biçimde söz
ederdi. Onun daha çok şiir ve edebiyat dünyasında biçimlenen kişiliği, her çevre
ile rahat diyalog kurmasına yol açardı. Matematikle şiirin, ekonomi ile edebiyatın
kesiştiği bir nokta varsa eğer, Günçe işte o noktadaydı.”
5. Şiirdeki çocukluk ile yaşayan hatıraların şair hali
Günçe’nin şiirlerindeki hatıralar, aslında gerçek bir çocukluğun gelip geçtiği unutulmazları taşımaktadır. Özellikle kullandığı dil, tam da bir çocuğun içinden dökülürcesine kurgulanmıştır. Mevsimleri, ayları ve anlattığı dönemin güzelliğini doğrudan ulaştırmaktadır.
Olmak Ya Da Vurmak Öldürmek
Bir suç oluyorum ben de külümü karıştırınca
Kimleri, kimleri, kimleri vursam
Önce kendimden mi başlasam şakalaşmaya
Önce kendimden mi başlasam
Ben istesem Horoz gibi öterim
Alıngan ve içli çocuk olduğum için
Rahatlarım Bankanın camını kırsam
Sularım sonra atımı bir derede
Ne zaman ne zaman kırlara kaçsam
Ben istesem Kilidimi kırarım
Kumral bir Yaz peşimdedir, dolaşırım ben
Altı yaşında tütüne gittim, oğlak güttüm, çırak
Neler de çıkıyor eşelenince
İnsan büyüyor adam vurarak
Ben istesem Pusu bile kurarım
Duygulu ve sivri bir öğrenci oldum
Ateş okudum kitap yakarak
Artı-değer kavramını ve günlerce Matematik
Bıçaklar edindim Bursa’ya giderek
Benim şimşir Kazıklarım vardır
Ne zaman seni vursalar öcünü komam
İpekli dokunur gibi işliyor zaman
Öfke çiçeğim, av borum, işlek çıngırak
Bütün gün kan içinde yoğruluyorum
Yorulmam dersem Yalan olacak
Bir suç oluyorum ben de külümü karıştırınca
Kimleri, kimleri, kimleri vursam
Önce senden mi başlasam şakalaşmaya
Önce senden mi başlasam
6. Türkiye Kadar Bir Çiçek
Şairin ölümünden beş yıl sonra yayınlanan kitapta, Ergin Günçe’nin toplu şiirleri de yer almaktadır. Aynı adlı şiir ise Günçe’nin yarattığı şiir dilin önemli bir örneğidir. Çünkü Türkiye Kadar Bir Çiçek şiiri, yazıldığı döneme dair de birçok gönderme yaparak kendi iç tavrını ortaya koymaktadır.
Türkiye Kadar Bir Çiçek
Soğuk suda çarpa çarpa yıkadım
Yüzümün niyeti bir aşk şiiri
Ayçiçeği
Gümüş çiçeği, Kavun Karpuz Mevsimi
Çiğdem: yağmur sonu çiçeği
İlk cemreden sonra bulduğumuz çiçekler
Gül güldür, Gül de güldür
Ben bu kadar anlarım bu işten
Ekinler sarardı biçtik güz geldi
Eskiden sevdiğim kızlar çiçeği
Öpemedik birbirimizi işte bunun çiçeği
Tay gibi dururdu tay gibi bir kız çiçeği
Benim poliste kaydım varmış, hohho
Poliste kaydı olmanın çiçeği
Bir dâvet olan çiçek
Süslerler eteklerini kikirdeyerek
Kaymakam evlerinde yastık çiçeği
Diz çiçeği. Türkçenin en ayıp kelimeleri
Dul, Baldız, Bizim Güveyi
Bacanak çiçeği, ayıp çiçekler
Yüzünün ve taranmanın çiçekleri
Entarin düzelirken açan çiçek
Bir dâvettir çiçek ve çok kere gidilemez
İnsanın dairede işi vardır çünkü
Amerikan polisinde bile fotoğrafım var, hah
Hangi hırsızın polisi, hani ev sahibi
İyisin sevgilim, aceleci ve sabırlı
Belki de barışa bir savaşla varılır
Çünkü işleten sevgiyi
Öfkenin kurucu meclisidir
Tarihi hızlandırmanın çiçeği
Senin saçlarında bir Macar kırmızı var
El yazması Kur’anlar
ve Benim yanaklardaki Çerkeslik
Daha bir sürü çiçekler
Senin de bir kaydın bulunmalı loy
İyisin, demek ki iyisin, sabırlı ve aceleci
Kadınlar Mevlûdu, şerbet çiçeği
Geldibirakkuşkanadıylarevân ve benim uykum
Ki güzel çiçektir her zaman
Hâfız kadınların fingirdekleri
Tüccar, telsizciler, terlikçiler
Aklımda bir kasabanın çiçeğini tamamlar
Hamamı hergün turşu kokar
Demek, düğünlerde böyle oynarlar
Gözleri duvarlara, tavana bakar
Köylerin solgun aşk çiçeği
Düğün ne kadar uzundur, Sağdıç çiçekleri
Güveyi pencereden bir silâh atar
Kızevi utanarak tarar sakalını
Göğe bir duman çiçeği salınır
Kaydımız olsa da olmasa da sevgilim, ohho
Kaç kere yıkadık birbirimizi
Ayçiçeği
İş becermişlerin yüzündeki çiçek
Kurtuluş Savaşının kaşındaki çiçek
Asyada kabaran ekmek çiçeği
Beş bin yaşından bir komutan
Sen bu kadar yüreklisin
İnce çekingenlik çiçeği
Ha dediklerinde dağda olursun
Ha diyeceklerin ağzındaki çiçek
Umudun çiçeği
Türkiye kadar bir çiçek
Yüzünün niyeti bir aşk çiçeği
Bir kalkışma yüreğindeki çiçek
7. Gitmeden önce son şiir
Avcı, Günçe’nin yazdığı son şiir olarak bilinmektedir ve taşıdığı anlamlar üzerinden okunduğunda yoğun bir hüzün ve veda havası taşıdığı gözlemlenmektedir. Bu haliyle denilebilir ki Günçe, tam da kendi söylediği gibi uzun yıllar sonra okunmaya başlanmıştır.
AVCI
Kalbim, bu sessiz sonbaharda
Bugünkü atlaslara inanma sakın
Düz bir tepsidir dünya
Yolun sonuna ulaştın artık
Güzel bir durum kıyısındasın.
Bir kırmızı fenersin bir hayli dokunaklı
Uzayan kar tipisi altında
Kalbim, dağların kaybolmuş senin
Kurtlar falan inmiştir bembeyaz ovalara
Bir ağlayışı sustuğun belli
Şarkılarını söylerken
Kalbim, göller bölgesindesin
Ne olur gölgeli yollardan yürü
Başında bir şapka güneşten sakın
Gözlerinden okuyorum acını
Bir aile yangınında testilerin kırılmış
Kavrulmuş gitmiş sanki çocukların
Kalbim benden hatırlısın bilgeler arasında
Avcısın, çünkü bir orman içindesin
Sulardan içiyorsun, meyvelerden yiyorsun
Tırmanmak istiyorsun bir tepe daha
Güleçsin nedense bir çocuk gibi
Köpeğine gençliğini anlatıyorsun
Güneş bir portakal çığlığıyla battı
Tutukluk yapıyor kırma tüfeğin
Derme çatma kulübenden uzaksın
Kalbim bir telgraf çek kendi kendine
Seni bekliyor son yolculuğun
Tenha bir istasyonda
İlk karakola teslim ol ya da
Köpeği bir dostuna emanet bırak
Ormanda bir köşeye göm fişeklerini
Anıları bir müzeye gönder istersen
Bunca yıl yaşadın yakalanmadın
Güzel suçlar işledin bir tarih oldun artık
Eğer bana sorulacak olursa.
Her hüznü her sevgiyi ayakta alkışladın
Gül kökünden bir pipo
Bir yasemin ağızlık
Yadigar kalsın bezirganbaşı
Tüm avcılara yadigâr kalsın.