Önce şu konuda bir anlaşalım. “Kadınlar futbolu sevmez ya da futboldan anlamaz” diye bir durum yok. Ofsaytı anlamak, ceza sahası içindeki on kusurlu hareketi ezberlemek zekâ alameti değil. Ama en yakışıklı futbolcuları kesin bilir kadınlar, orası da ayrı bir konu.
Aslında bu mevzunun cinsiyetle de ilgisi yok ama “kahrolsun bağzı toplumsal roller”. Erkek kardeşler, arkadaşlar, okuldan arta kalan vakitlerinde top peşinde koştururken; kadınlar evde yardım olsun diye bulaşık yıkar, elde bez, toz alırdık ya da almak zorunda bırakılırdı. Yani futbolu sevecek, anlayacak vakitleri pek olmadı diyelim. Bir de, sahadaki 22 adamın tek bir topun peşinde bir o yana bir bu yana koşturmasını izlemek çoğu kadına anlamlı gelmemiş olabilir.
Ama neyse ki, futbolu anlamlı kılan futbolcular da var. Hem yetenekleri hem de tipleriyle ilgimizi çekmeyi başardılar. Sanmayın ki listemizde, “Boy Band”lerden fırlamış gibi gözüken futbolculara yer verdik. Aksine yakışıklılık bu listede yer almak için tek başına yeterli değil. O yüzden listemizde tek yeteneği, baklava sergilemek ya da üç numaralı bakışını atmak olanlar yok. Kadınların gönüllerini fizikleri kadar futbollarıyla da fethetmiş futbolcular listemize hoş geldiniz…
Cevad Prekazi: Monaco Fatihi
1980 sonrası doğanların yakından tanıdığı bir isim. Hatta bazılarımızın Galatasaraylı olmasının müsebbibi; hem yetenekli hem yakışıklı. 1985’ten 1991 yılına kadar Galatasaray’da oynayan Cevad Prekazi, Arnavut asıllı bir Kosovalı. Galatasaray’da oynadığı yıllarda boynundan çıkarmadığı kolyesi ile hafızalara kazındı. Bir de Monaco’ya attığı golle…
Semih Yuvakuran: Kayan adam
Aktif oynadığı dönemde, kadınların sevgilisiydi dersek abartmış olmayız. Sarı saçları, mavi gözleri ile buralara ait değilmiş gibi bir havası vardı. Önce Galatasaray’da sonra da Fenerbahçe’de oynadı. Yurdum futboluna ‘kayarak müdahale’ kavramını getiren adam olarak da bilinir. Hatta öyle ki, böyle bir müdahalenin ardından televizyonda pozisyonun faul olup olmadığı haftalarca tartışılmıştı.
Dennis Bergkamp: Heykeli dikilen futbolcu
“Hollanda yenilince, Bergkamp da yenilmiş sayılıyor” diye üzülmemize sebep olan futbolcu. Kariyerine sayısız futbol kulübü sığdıran meslektaşlarının aksine, sadece üç kulüpte oynayan; bunun son 11 senesini de Arsenal’de geçiren müthiş yetenek. Öyle aman aman yakışıklı sayılmazdı ama oynadığı futboldan mıdır, hâlinden tavrından mıdır; bir çekiciliği vardı. En çok uçak korkusuyla bilinirdi. Öyle ki, uçak korkusu nedeniyle ceza almak pahasına olsun bazı maçlara gitmezdi. Olsun, o kadar kusur kadı kızında da olur.
İlhan Mansız: Sahadaki samuray
Akira Kurosawa’nın “Yedi Samuray” filminin yeşil sahada vücut bulmuş haliydi. Tip desen var, yetenek desen gani gani… Dünya Kupası’nda Senegal’e attığı altın gol hâlâ hafızalarda. O zamanlar Passolig ile tribünler yalnızlaştırılmamış, halk bu kadar ayrıştırılmamıştı. Tek yürek olup maç izlediğimiz, atılan golle birbirimize sarıldığımız günlerdi. İlhan Mansız, o günlerin güzel futbolcularındandı.
David Beckham: Futboldan çok, reklamlardan kazanan yıldız
Yeşil sahalardan “celebrity” camiasına hızlı bir giriş yaptı David Beckham. Futbolda iyiydi, ama güzellik ve ün başa belaydı. Futbol kariyerinden daha fazla “celebrity” kariyeri öne çıktı zamanla. Spice Girls’ten gelin aldı, futboldan çok reklamlardan kazandı; tam anlamıyla futbol dünyasında cemiyet hayatının baş köşesinde oturdu. Kadınların bir dönem futbola ilgisi olduysa, Beckham’ın bundaki payı yadsınamaz.
Xabi Alonso: Takım sevme nedeni
O, tek başına, bir takımı sevme, o takımın taraftarı olma sebebi. Bir teknik direktörün ilk transfer etmek isteyeceği isimlerden. Takımda olması öyle bir güven veriyor, öyle rahatlatıyor ki; yokluğu hemen hissediliyor. Tabii biz de hissediyoruz. Boşluğunu herkes dolduramaz.
Paolo Maldini: Yaşayan efsane
Neden efsane olduğunu kısaca anlatalım. 1984-2009 yılları arasında tek bir takımda oynadı: AC Milan. 877 kere kırmızı-siyahlı Milan, 126 kez de “gök mavili” İtalya milli takım formasını giydi. Defansta görev aldı. “Top geçer, adam geçmez” kuralını sanki Maldini yazdı. Karizması da dillere destan Maldini, bir dönem “İtalyan futbolcu” dendi mi ilk akla gelendi.
George Best: Futbolun ve kadınların idolü
Bazıları için futbol George Best demektir. Manchester United formasını giydiği 1963-74 yılları, onun için altın yıllardı. Attığı inanılmaz goller ve yaptığı asistler ile futbol sevmeyenleri bile ekrana kitlerdi. Ne Pele ne de Maradona; bazıları için dünyanın en iyi futbolcusuydu. Ama kariyeri, alkol ve kadınlara olan düşkünlüğü nedeni ile hızlı bir düşüşe geçti. Söylediği şu söz, bu konudaki hayat felsefesini ortaya koymak için yeterli olacaktır: “1969 yılında alkolü ve kadınları bıraktım. Hayatımın en kötü 20 dakikasıydı.” Futbol kadar alkol ve seksi de sevmişti; biz de onu.
Eric Cantona: Eric the King
Anlatılmaz, yaşanılır bir futbolcu. Ama biz yine de anlatmayı deneyelim. Onu tanımlamak için kullanılan sıfatlar çeşitli: asi, hırçın, karizmatik, muhalif… Formanın yakasını kaldırma modasını başlatan isim ki, o, moda olsun diye yapmadı. Sonrasında onu taklit edenler ya da örnek alanlar bunu modaya çevirdi. Manchester United taraftarının gönlündeki yeri ise ayrı. İngilizler, 1966 yılı İngiltere’nin Dünya Kupası kazandığı tek yıl olmasına karşın, “1966 İngiliz futbolu için çok önemli bir yıldı, çünkü Eric Cantona doğdu.” diyerek ona saygılarını ifade etti. Kimi de hayranlığını “Eğer futbol bir din olsaydı, Eric Cantona tanrı olurdu” sözleriyle ortaya koydu. Futbolu bıraktıktan sonra sinemaya yöneldi. İçindeki sanat aşkını belki ilk defa gerçek anlamda ortaya çıkarma fırsatını yakaladı. O listemizin en özel ismi, çünkü o, Cantona, Eric Cantona.
Thierry Henry: Sen hep gül
Bir futbolcuya en çok gol atmak, güzel pas vermek falan yakışır ama söz konusu Thierry Henry olunca, en çok gülmek yakışıyor. Bir kere çok güzel gülüyor, insanın içini ısıtan cinsten. Yunan tanrılarına nazire eden fiziğiyle karşı takıma korku salıyor, gollerini atıyor. Bize de Juventus, Arsenal, Barcelona gibi Avrupa devlerinde önemli başarılara imza atan Henry’i keyifle izlemek kalıyor.
Kaká: Gerçek yakışıklı
Tam adı Ricardo Izecson dos Santos Leite, nam-ı diğer Kaká. Sinemaya adım atsa, Leonardo DiCaprio’yla aşık atacak güzellikte bir yüze sahip. Ondan bahsederken yakışıklılığından dem vurmamak olmaz. Ama aynı DiCaprio gibi o da sadece yakışıklı değil, yetenekli aynı zamanda. Dünyanın en büyük kulüplerinde ona formayı yakışıklı olduğu için vermediler herhalde 🙂
Miguel Luis Pinto Veloso: En yakışıklı Portekizli
Ronaldo kusura bakmasın ama bu listenin en yakışıklı Portekizlisi bizce belli; Miguel Luis Pinto Veloso. Bu kadar iddialı olmamızın nedeni ki -biz kendisine kısaca Migu diyelim- nev-i şahsına münhasır tipi ve henüz çok kıymeti bilinmemiş bir yetenek olması. Bir ara medyada Migu’nun Türkiye’ye transfer olacağına dair söylentiler çıkmış, yüreğimiz hoplamıştı ama boşunaymış. Şimdilerde Dinamo Kiev’de top koşturuyor, belki sonraki durağı burası olur, kim bilir.
Diego Forlan: Uruguay’a taraftar toplayan futbolcu
Yok Galatasaray’a geliyor, yok Fenerbahçe’ye imzayı atıyor derken Türkiye’ye gelmeden futbolu bırakma yaşına gelen oyuncu. Yapmayın şöyle haberler, yok yere heyecanlanıyoruz. Çünkü Forlan, 2010 Dünya Kupası’nı izleme; Brezilya, İspanya dururken de Uruguay’ı destekleme nedenimiz. Uruguay’ı Forlan ile sevdik, Muslera ile aşk yaşıyoruz.
Alessandro Del Piero: Aktör de olsa olurmuş
Bir İtalyan daha. Juventus ile özdeşleşen efsane isim. Serbest vuruş için topun başına geçtiği an, maçtaki en heyecanlı andır. Gol olup olmaması önemli değildir, Del Piero’nun bir golünü daha izleme ihtimalidir olayı bu kadar heyecanlı kılan. Gol attıktan sonra dili dışarda bir gol sevinci vardır ki, evlere şenlik; golü siz atmış kadar mutlu olursunuz. Favorileri meşhurdur bir de. Hatta berberlere “Del Piero favorisi” tanımını sokmuş kişidir. Biz onu anlatmayalım daha fazla, o kendini anlatsın üç kelimeyle: Alessandro Del Piero
Fredrik Ljungberg: Punk ve futbolun en güzel karışımı
Punk grubuyla beş dakika sonra sahneye çıkacakken kendini sahalarda bulmuş gibidir. Yanlış anlaşılmasın, futbolculuğuna laf yok. Ama giyimi, kuşamıyla döneminin alternatif isimlerinden olduğu bir gerçek. Hatta Ümit Davala’ya ilham vermiş bile olabilir. Saçlarıyla sürekli oynar; pembe, mavi, yeşil gibi renklere boyardı. Şimdilerde saçsız halini yadırgasak da, o kesinlikle bir fenomen.
Fernando Torres: Bazıları sarışın sever
Atletico Madrid, Liverpool ve Chelsea’den sonra şimdi de bir başka Avrupa devi olan Milan’da top koşturan El Niño (çocuk, ufaklık) lakaplı Torres, Premier League tarihinin en pahalı transferlerinden biri olarak olduğu kadar, “baby face” ve doğal sarışın bir Latin olarak da dikkat çekiyor.
Cristiano Ronaldo: Özgüven abidesi
Kendine özgüvenin futboldaki adı. Her serbest vuruş öncesi, kameralara poz veriyor âdeta. Golden sonra da tribünlere “Rahat olun, ben buradayım.” der gibi bir el hareketi ile. Sonra aynı el hareketini Galatasaray’da Burak yapar, bir olmaz, sakil durur. Sebebi de Ronaldo’ya o özgüveni veren kariyerin kendisinde olmamasıdır belki de. Neyse, Ronaldo hâlâ genç ve şimdiye kadar yaptıkları yapacaklarının da garantisi. Yakışıklılığına girmiyoruz bile, bizce tartışma konusu bile değil.
Wesley Sneijder: Sevimli ve hırslı
Galatasaray’a transfer olacağını duyduğumuzda şaşırmıştık. Çünkü genelde kariyerli futbolcular, bir nevi jübile yapmaya Türkiye’ye gelirdi. Ama Sneijder, Galatasaray’a geldi ve farkını kısa sürede ortaya koydu. Ailesiyle mutluluk pozları verdi, hatta reklamda bile oynadı. Kazanma hırsı ve futbolu ile olduğu kadar, sevimliliği ve sempatikliği ile de kalbimizi çoktan kazandı.
Gianluigi Buffon: Maçın kaderini değiştiren oyuncu
Adını telaffuz edemiyor olabiliriz ama ne kadar iyi bir kaleci olduğunu tek seferde anlatabiliriz. 2001’den bu yana Juventus’un kalesini koruyan Buffon, bir kere dünyanın en iyi kalecilerinden biri. Egosu yüksek değil. Zaten genlerde İtalyanlık var, doğal olarak çekici zaten.
Francesco Totti: Roma’nın medar-ı iftiharı
Roma deyince akla gelen ilk isim, Totti. Başarılarının haddi hesabı yok. Biz sadece bir iki tanesini söyleyelim. İtalya liginde aynı takım forması altında en çok gol atan isim oldu. Ayrıca IFFHS’de 2011 yılında “Avrupa’nın en popüler futbolcusu” seçildi. Bu popülerliğinde futboldaki başarısı kadar çekiciliği de büyük etken elbette. Ama son zamanlarda başı ırkçılık suçlamalarıyla dertte. Inter oyuncusu Balotelli’ye maç sırasında ırkçı hakarette bulunmakla suçlanıyor. Her ne kadar kendisi bunu kabul etmese de, Roma taraftarının ırkçılık konusunda karnesi pek parlak değil.
Andrea Pirlo: Şarap gibi
Yaşlanmak bazılarına yakışıyor, ayrı bir hava katıyor; aynen Pirlo’da olduğu gibi. Sanki fiziği gibi futbolu da şarap kıvamına erişiyor, ya da bize öyle geliyor; bilemiyoruz. İnter, Milan ve Juventus gibi üç İtalyan devinde de oynayan Pirlo, hem Dünya Kupası hem de Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşayan frikik ustası ve oynadığı takımın karizmatik lideri olarak hafızalarda yer etti.
Iker Casillas: Romantik kaleci
Real Madrid’in kalesine geçtiğinde daha 17 yaşındaydı. Şimdilerde bir form düşüklüğü yaşasa da, o hâlâ en iyi kaleciler arasında. Ama biz onu kurtardığı onlarca golle değil 2010 yılında Dünya Kupası’nı kazandıktan sonraki anlarıyla hatırlamayı tercih ediyoruz. O anlarda Casillas spiker olan sevgilisine maç sonrası röportaj verirken duygularını hakim olmayı bıraktı ve sevgilisini canlı yayında öpücüklere boğdu. Hem tatlı hem romantik.
Mats Hummels: Orlando Bloom futbolcu olursa…
Sanırsınız ki, Orlando Bloom sahaya çıkmış, Borussia Dortmund formasıyla top koşturuyor. Böyle bir benzerlik yok. Yani sadece yakışıklı değil, dikkat çekici aynı zamanda. Daha 25 yaşında ve Bayern Münih’te başladığı futbol kariyerine dünyanın sayılı diğer kulüplerinden olan Dortmund’ta devam ettiriyor. Ne diyelim, yolu açık olsun.
Gerard Pique: Evli ve çocuklu
Daha yeni yeni “ne kadar hoşmuş” falan derken öğrendik ki, Shakira ile mutlu mesut yaşayıp gidiyorlarmış. Ne güzel… Kendisi Barcelona’nın ilk 11’inin değişmez isimlerinden. Dolayısıyla futboluna söyleyecek sözümüz yok. Zaten son sözü Shakira söylemiş ve Pique’nin kadınlar arasındaki popülerliğini tescillemiş.
Olivier Giroud: Arsenal’in cevheri
Arsenal formasıyla gollere imza atıyor ama ne yaparsa yapsın, beğenmeyeni mutlaka çıkıyor. Yani Giroud bazıları için çok iyi futbolcu iken bazıların tarafından da yerin dibine batırılıyor. Ama tabii referansının da Arsen Wenger gibi bir usta olduğunu da hatırlatalım. Bazılarının hakkındaki tanımına katılmamak elde değil: Yakışıklı kerata!
Bonus: Lionel Messi: Bu adam neyin nesi?
http://www.youtube.com/watch?v=9wTL48BlbU0
Böylesi bir yeteneğin, başka hiçbir özelliğe ihtiyacı yok. Hatta futbolu sevmek, izlemek için ondan daha iyi bir sebep de yok. Barcelona’ya yerleşme, Camp Nou’da yatmak istememizin yegâne sebebi. Kadın erkek fark etmeksizin dünya genelinde Barcelona’nın taraftar kitlesini katlayarak artırdı. Futbolun ne kadar güzel bir oyun olduğunu gösterdiği ve göstermeye devam ettiği için bile sonsuz teşekkür gitsin kendisine.