Cehalet, bir insanın başına gelebilecek en korkunç durum olabilir. Sorgulamamak ve cehalet birleşince bir insanın hayatını bitirebiliyor. Yaşanılan dönem, bilgisizlik, körü körüne bir inanç ve gencecik bir kadının eriyip yok olması…
Kendisini “Meryem Ana Sendromu” olarak adlandırılan bir sendromun içerisinde bulan genç bir kadın, dünyadaki tüm kötülüklerden kendini sorumlu tutuyordu. Hatta bir gün tren istasyonunda yatan uyuşturucu bağımlılarını anlayabilmek için soğuk beton üzerinde bile yatmıştı. İnanılmaz ince düşünceler, aşırı iyi olmak; belki de sonun başlangıcıydı.
Çoğumuzun izlediği ve tüylerimizi diken diken eden bir film vardı; “The Exorcism Of Emily Rose”. Filme konu olan kişinin gerçek ismi ise Anneliese Michel…
Katı Katolik bir baba ve dini inançları yüzünden gözü kararmış bir annenin çocuğuydu Anneliese…
Anneliese Michel, en solda ayakta duruyor.
Sonra mutlu bir genç kız oldu… Ta ki, bu mutlu dönemden; o korku dolu psikolojiye geçiş yapana kadar…
Okul hayatında son derece başarılı olan Anneliese, öğretmen olmak istiyordu. Yüzünden gülümseme asla eksilmiyor ve herkese iyilik saçmak için dünyaya geldiğine inanıyordu. Fakat ailesinin onun üzerindeki baskısı, yaşı ilerledikçe artmaya başlamış ve bu da korkunç bir sürecin başlamasına sebep olmuştu.
Anneliese’nin ciddi bir depresyona adım atması; annesinin, erkek arkadaşıyla olan ilişkisine onay vermemesiyle oldu.
Peter ismindeki genç ile aşk yaşıyorlardı. Fakat annesi evlilik dışı karşı cins ile iletişimin ne kadar kötü bir şey olduğundan bahsederek ikisinin ilişkisini sonlandırması adına baskılar uyguluyordu. Oysa kendisi, eşi ile henüz nişanlıyken ilk çocukları olan Martha’ya hamile kalmıştı. Martha 8 yaşında öldüğünde ise bu durumun tüm yükünü Anneliese çekmeye başlamıştı. Aşkını yaşamasına bile izin verilmeyen genç kadın ciddi bir depresyonun içerisine ilk adımı böyle attı.
Ve ilk ciddi krizini 16 yaşında yaşadı…
1968 yılında bir gece, ciddi bir kriz geçirir Anneliese. Yaşatılan baskıların artması, cehennem korkusu… Tüm bunlar henüz genç bir kadın olan Anneliese için çok fazlaydı. Vücudu-ruhu bunu kaldıramadı ve tüm vücudunun kasılmasına sebep olan krizler başladı. Önündeki 7 sene boyunca ataklar oldukça sıklaştı. Halüsinasyonlar görmeye başladı, iblislerin kendisiyle iletişime geçtiğini anlattı doktorlara. İlaçların fayda etmediğini gören doktorlar “epilepsi” teşhisi koydular genç kadına.
Ailesi, durumu giderek daha da kötüye giden Anneliese’nin içine şeytan girdiğini düşünüyordu artık… Genç kadının 1975-1976 senesi aralığında farklı bir dilde konuşmaya başlaması ise onları iyice korkutmuştu.
Tamamen bilmediği bir dilde konuşmaya başlayan genç kadın, krizler esnasında evin içinde çırıl çıplak koşmaya, kendi idrarını içmeye, hatta örümcek yemeye başladı. Hiçbir şekilde yemek yemeyen genç kadın iblislerin kendisine izin vermediğinden bahsediyordu. İlaçlarla uyutulmaya başlandı. Bu dönem içerisinde kiliseden bile yardım istedi aile.
Ailesinin bu korkuyla kiliseden yardım istemesi üzerine başlatılan şeytan çıkarma ayinleri ise, genç kadının ataklarının daha da artmasına sebep oldu…
Genç kadının, şeytan çıkartma ayinlerinde yaşadığı krizler korkunç bir hal almıştı. Tüm ayinleri kaydeden rahiplerin elinde 40 küsür ses kaydı bulunmaktaydı. Genç kadını zaman zaman iki, hatta üç erkek bile tutamıyordu. 30 haziran 1976 senesinde son seans yapıldı. Bu süreçten sonra ise Anneliese zaman zaman kısmi felç geçirmeye başladı.
Anneliese, 10 ay boyunca 67 kez şeytan çıkarma ayinine maruz kaldı. Bu ayinler sırasında 600 kez diz çöktüğü için dizlerindeki bağlar koptu…
İlaçların bırakılmasını söyleyen doktor, rahipler, şeytan tarafından kızlarının ele geçirildiğine inanıp tıbbi destek almayı reddeden bir aile…
Korkunç bir olayın içerisinde kalan zavallı kadın, beslenme eksikliği ve maruz kaldığı işkenceler yüzünden zatürreye yakalandı… Ve sadece 23 yaşındayken, 31 kilo bir bedenle hayata veda etti…
Ayinler, epilepsi krizlerini tetiklemiş ve Anneliese’nin ölümüne sebep olmuştu. Doktorların açıklamalarına göre; iç organlarda herhangi bir bozulma yoktu fakat epilepsi krizleri kontrol altına alınabilecek iken, ilaçların bırakılması ve ayinlerin stresi genç kadını çok daha korkunç bir psikolojiye sokmuştu.
Anneliese’nin anne ve babası, onun ölümünün ardından, gencecik bir kadının yaşadığı bu ızdıraba sebep oldukları için tutuklandılar…
Ayinlere katılan 2 peder de tutuklandılar. 6 ay hapis, 3 sene de gözaltı idi sadece cezaları. Roma Katolik Kilisesi ise, durumdan haberdar olmadıklarını söyleyerek herhangi bir ceza almadı.