Tarihin tozlu sayfalarında kalmış aşklar vardır, bugün okuduğumuzda duygulandığımız, kıskandığımız ve hüzünlendiğimiz… İşte tam kırk iki yıl süren mutlu bir beraberlik ve imrenilecek bir aşk öyküsü derken, bir mektupla yıkılıp paramparça olan ve yaşayana “Mutlu aşk yoktur” dedirten o aşk öyküsünü ve kahramanlarını anlatalım istedik…
1. Öyle derin ki gözlerin içmeye eğildim de
Siyasal eylemci ve komünizm yanlısı şair olarak bilinen, romancı, şair ve deneme yazarı Louis Aragon 3 Ekim 1897 de Paris de doğar. Önceleri Dadaizm akımının öncüleri arasında sayılan şair, sonradan Bréton, Soupaux ile birlikte 20. Yüzyılın en önemli şiir akımı olan Sürrealizm’in kurucularından biri olur. Edebiyatın hemen her türünde yazan ve Fransız ozanlarının en önemlilerinden biri diye bilinen Aragon’un altmış bir eseri yayımlanır.
2. Bütün güneşleri pırıl pırıl orada gördüm
Bir burjuva ailenin oğlu olan Aragon, iyi bir öğrenim görür. Edebiyat çalışmalarına tıp fakültesinde okurken başlar ama tıp eğitimini tamamlamaz. Birinci Dünya Savaşının son yıllarında silah altın alınır. Savaştan dönen Aragon dönemin edebiyat çevresinin içinde bulur kendini ve ilk şiir kitabı olan Sevinç Ateşi’ni 1920 yılında çıkarır. Ardından yayınladığı Anicet ya da Panaroma adlı uzun hikayesi onun eşsiz hayal gücünü ve derin şiir duygusunu açıkça ortaya koyar ve edebiyat çevrelerinde büyük yankı uyandırır.
3. Orada bütün ümitsizlikleri bekleyen ölüm
1896 yılında Moskova’da Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Elsa Kagan’ın annesi müzik öğretmeni, babası ise avukattır. Kız kardeşiyle birlikte çok iyi bir eğitim gören Elsa mükemmel Almanca ve İngilizce konuşup piyano çalar, ayrıca Moskova Mimarlık Akademisini de bitirerek iç mimar olur.
4. Öyle derin ki her şeyi unuttum içlerinde
Şiiri çok seven Elsa 1915 yılında şair Vladimir Mayakovsky ile tanışır, şaire aşık olur ve ondan etkilenir ama Mayakovski Elsa’yı değil kız kardeşini seçer ne yazık ki… Elsa 1918’de Rus İç Savaşı sırasında bir Fransız süvari subayı olan Andre Triolet ile evlenip Fransa’ya göç eder. Ancak Triolet ile yaptığı evliliğinde mutlu olamaz. Mayakovsky’nin ve diğer Rus şairlerinin şiirlerini Fransızcaya çevirerek vaktini geçiren Elsa daha sonra Triolet’den boşanır.
5. Uçsuz bir denizdir bulanır kuş gölgelerinde
Elsa 1920 yılında Tahiti’ye yaptığı seyahati, mektuplarıyla arkadaşı Victor Shklovsky’ye anlatır. O da mektupları Maksim Gorki’ye gösterir. Yazıları beğenen Gorki mektupların sahibinin yazarlığı düşünmesi gerektiğini söyler ve Elsa’nın böylece başlayan yazı hayatı. 1944 yılında Fransız edebiyatının en önemli ödülü olan Goncourt ödülünü kazanmasıyla devam eder. Elsa Triolet bu ödülü kazanan ilk kadın yazar olur.
6. Sonra birden güneş çıkar o bulanıklık geçer
İlk eşinden 1920 yılında ayrılan Elsa artık Paris’te yaşamaya başlar ve 1928 yılında, tanıştıklarından sonra geri kalan yaşamı boyunca hep kendisi için şiirler yazacak olan, Louis Aragon ile tanışır. Birbirlerine aşık olurlar, özellikle Aragon Elsa’nın gözlerine vurulur. 1939 yılında evlenen bu iki güzel insan, Fransız yurt severlerinin Nazilere karşı İkinci Dünya Savaşı boyunca yapmış olduğu direniş hareketi sırasında, Fransa’nın güneyinde kimliklerini gizleyerek etkin bir şekilde mücadeleye katılırlar.
7. Yaz meleklerin eteklerinden bulutlar biçer
Pek çok edebiyatçının otellerde yaşadığı 2. Dünya Savaşı yıllarında Paris’in küçük otelleri de birçok entelektüeli barındırıyordu. İşte o günlerde artık bir efsane olan Elsa Triolet ile Louis Aragon’un aşkı da çoğunlukla Montparnasse’daki Istria otelinde yaşayan bir efsaneye döner.
8. Göklerin en mavisi buğdaylar üzerinde
Louis Aragon, bu süre içinde yazdığı yurt sever şiirlerle dünyaca ün kazanır. Öyle ki bu yapıtlarından dolayı, büyük şaire Komünist Partisi üyesi olmasına rağmen, resmi askeri madalya bile verilir. Aragon, büyük bir şair, iyi bir romancı, siyasi mücadelelere girmiş cesur bir adam, halkının taptığı bir kahramandır artık ve Elsa için yazdığı şiirleri herkes tarafından okunur, sevilir ve ezberlenir…
9. Karanlık bulutları boşuna dağıtır rüzgar
Göklerden aydındır gözlerin bir yaş belirince
1951 yılında Aragon, eşi ve yoldaşı Elsa’ya bahçeli bir ev armağan etmek ister. Hayli varlıklı bir dostları olan fotoğrafçı Bresson’dan altı hektarlık bir ormanın içindeki eski bir su değirmenini satın alır. Değirmeni, yaşanacak bir ev olarak düzenleyen iç mimar ise Elsa olur.
10. Camın kırılan yerindeki maviliğini de
Yağmur sonu semalarını da kıskandırırlar
Ünlü ressam Picasso, Pablo Neruda, Paul Eluard, Jean Richard Bloch, bu evin sürekli konukları olurlar. Abidin Dino ve Nazım Hikmet de zaman zaman bu eve konuk olanlar arasındadır.
11. Ben bu radyumu bir pekbilent taşından çıkarttım
Benim de yandı parmaklarım memnu ateşinde
16 Haziran 1970 günü Elsa, Aragon’un dediği gibi, o yağmur renkli gözlerini bir daha açmamak üzere kapatır ve vasiyet ettiği gibi değirmenin bahçesine gömülür. Yüreği bu büyük ayrılık acısıyla yanan Aragon, eşi ve yoldaşı Elsa’sına şu dizelerle seslenir: “Nerdesin gecemin zevki / Yok oluveren kaçağım / Sultanım eğrelti saçlım / Ey gözleri yağmur rengi…”
12. Bulup yeniden kaybettiğim cennet ülke
Gözlerin Perumdur benim Golkondum, Hindistan’ım
Elsa’nın 1970 yılında kalp krizi geçirerek aniden ölümünden sonra Aragon için Paris yakınlarındaki o güzel değirmenli bahçede özlem dolu, hüzünlü, zor günler başlar. Elsa’ya özlemi her geçen gün artan Aragon bir gün ona ait hatıralar bulabilmek için çekmeceleri karıştırırken bir mektup bulur.
13. Kainat paramparça oldu bir akşam üzeri
Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın
O mektupta Elsa’nın birlikte olduğu ve olmayı düşündüğü kalabalık bir sevgililer listesini görünce tüm dünyası yıkılır. Elsa’nın belki de bir nemfomani hastası olduğunu gösteren notunda şunlar yazmaktadır: “Herkes beni sevsin…Bütün erkekler bana hayran olsun istiyorum…”
14. Gördüm denizin üzerinde parlarken Elsa’nın
Gözleri Elsa’nın gözleri Elsa’nın gözleri…
Aragon’un bundan sonra mutlu olması mümkün olmaz. Fakat o yine de “ölüler savunmasızdır, kitaplarımız bizi savunacak” diyerek yücelik gösterir ve bu acıya 24 Aralık 1982 tarihinde ölünceye kadar katlanır. Öldüğünde vasiyet ettiği gibi sevdiği kadın Elsa’nın yanına gömülür. Şimdi mutlu mu mutsuz mu olduklarını bilemediğimiz o iki insan, o bahçeli evde yan yana yatmaktadırlar.