Bazen gökyüzüne baktığınızda uçakların arkasında ince, bembeyaz çizgiler bıraktığını fark edersiniz. Hatta bazıları uzun süre havada kalırken, bazıları anında kaybolur. Peki ama neden? Bu beyaz izler aslında yoğunlaşma izleri ya da havacılık terimiyle “contrail” (condensation trail) olarak adlandırılır. Özellikle jet motorlu uçakların yüksek irtifada uçarken bıraktığı izlerdir bunlar. Uçağın motorundan çıkan sıcak gazlar, atmosferin soğuk havasıyla karşılaşınca su buharı aniden yoğuşur ve buz kristallerine dönüşür. İşte o beyaz çizgiler aslında küçücük buz parçacıklarından oluşuyor! Ancak gökyüzüne iz bırakmak sadece uçaklara mahsus değil! Türkiye’nin ilk kadın havacılarından biri olan Edibe Subaşı Kutucuoğlu da adını tarihe altın harflerle kazımış ve gökyüzüne kendi izini bırakmış bir isim. İşte tam anlamıyla gökyüzüne aşık bir kadının hikayesi!
8 Mart 1922’de Elazığ’da doğan Edibe Subaşı, çocuk yaşta ailesiyle birlikte Adana’ya taşındı
Küçüklüğünden beri gökyüzüne büyük bir hayranlık duyan Edibe, 1935 yılında açılan THK Türkkuşu kampına katılmaya karar verdi. Ancak bu kursa girmek öyle kolay değildi! Tüm Türkiye’den en yetenekli gençler seçilecekti ve başvuranlar arasında tek bir kız öğrenci vardı: Edibe!
Adana Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra girdiği kampta, gökyüzüne olan aşkı daha da büyüdü. Planör uçuşları ve paraşüt atlayışlarıyla dolu bir yaz geçirdi. O dönem kadınların havacılıkla ilgilenmesi pek yaygın değildi. Ama o, bunu umursamadan gökyüzüne kanat açtı.
Zamanla yeteneği o kadar gelişti ki Türk Hava Kurumu’nda öğretmen olarak kalmaya karar verdi. Artık sadece uçmuyor, başkalarına da uçmayı öğretiyordu! Motorlu uçak eğitimlerine başladı, yıllarca öğrenciler yetiştirdi ve havacılık alanında büyük bir isim haline geldi.
Ancak Edibe’nin hayatı gökyüzü kadar güzel olduğu kadar, bazen de fırtınalıydı…
Edibe, gökyüzüne âşık olduğu kadar bir insana da âşık oldu: Talat Subaşı
O da bir pilottu ve Edibe gibi havacılığa gönül vermişti. Çift, 8 Mart 1941’de yani Edibe’nin doğum gününde evlendi.
Edibe ve Talat, mutlu bir evlilik sürdürürken, 1943’te kızları Tülin dünyaya geldi. Ancak küçük Tülin yakalandığı bir hastalık nedeniyle 1946 yılında vefat etti. Bu trajedi Edibe’yi derinden sarstı ama gökyüzüne olan aşkı onu ayakta tuttu. 1947’de oğulları Akan Subaşı doğdu.
Ancak 5 Ocak 1954’te korkunç bir haber geldi… Talat Subaşı’nın kaptan pilot olduğu Türk Hava Yolları uçağı, Çanakkale’den İstanbul’a gelirken Lapseki yakınlarında zorunlu iniş yapmış ve Talat hayatını kaybetmişti
Edibe’nin evine akrabaları gelmişti ancak kimse bir şey söylemiyordu. Edibe radyoyu açtı. Spiker Talat’ın kaptan olduğu uçağın düştüğünü söyledi. Bu kayıp Edibe’nin hayatında derin bir boşluk açtı. Ama onun hikayesi burada bitmedi!
1954 yılında Yunanistan, Türkiye ve Yugoslavya arasında bir havacılık anlaşması yapıldı ve Atina’da büyük bir hava gösterisi düzenlendi. Bu gösteriye katılan tek kadın pilot Edibe Subaşı’ydı!
Gösteride Türk, Yunan ve Yugoslav pilotları yer aldı. Ancak Yunanistan’da tek bir kadın havacı bile yoktu. Yugoslav ekipleri de bir kadın paraşütçü getirememişti. Ama Türk ekibinde Edibe Subaşı vardı ve gökyüzünde adeta rüzgâr gibi süzülüyordu.
Gösteriler sırasında akrobasi manevralarıyla herkesi kendine hayran bıraktı. Seyirciler heyecanla izlerken, Yunan Hava Bakanlığı Müsteşarı özel olarak teşekkür ederek “Yunan kızlarına örnek olacağınız için minnettarız” dedi. O gün Edibe sadece gökyüzünde değil, tarihin sayfalarında da iz bırakmıştı! Edibe Subaşı artık Türkiye’nin ilk akrobasi pilotu olmuştu…
Edibe Subaşı, yalnızca bir pilot değil; kadınların her alanda başarılı olabileceğini kanıtlayan cesur bir öncüydü
O, gökyüzünün sadece erkeklere ait olmadığını gösterdi. Yaptığı akrobasi gösterileri, planör uçuşları ve paraşüt atlayışlarıyla birçok kadına ilham verdi. 8 Mayıs 2011 günü Edibe Subaşı hayatını kaybetti.
Bugün, uçakların gökyüzünde bıraktığı izleri izlerken, belki de biraz durup düşünmek gerek: Kim bilir, belki de gökyüzüne gerçekten iz bırakan insanlar hala aramızdadır. Ve unutmayalım ki, bazen beyaz bir iz yalnızca bir uçak dumanı değil, bir kadının gökyüzüne yazdığı bir destan olabilir!