Doug Liman’ın yönetmenliğini üstlendiği 2014 yapımı bilimkurgu ve aksiyon filmi Edge of Tomorrow, Hiroshi Sakurazaka’nın 2004’te kaleme aldığı gençlik romanı All You Need Is Kill’den uyarlanmıştır. Orijinal hikayenin uyarlanmasında rol oynayan senaristler Christopher McQuarry, Jeremy Butterworth ve John-Henry Butterworth’tür. Warner Bros’un yapımcılığını üstlendiği filmin reklamlarına 100 milyon dolardan daha fazla bütçe ayrılmıştır. Edge of Tomorrow, gişede 370 milyon doları geçen bir hasılat yakalayarak döneminin en çok izlenen filmleri arasına girdi. Tom Cruise ve Emily Blunt’ın başrolleri paylaştığı ünlü yapımda, usta oyuncular Bill Paxton ve Brendan Gleeson da rol almaktadır.
Filmin yapım aşaması ve başarıları
Oldukça uzun süren bir yapım ve çekim süreci geçiren film, 2 yıldan uzun bir sürede üretildi. Filmin içerisindeki savaş kıyafetleri gerçekten ağır ve devasa kostümlerdi ve hem set ekibine hem de oyunculara unutamayacakları bir deneyim yaşattı. Oyunculara gerçek savaş eğitimleri verilmesine kadar giden film yapım süreci gerçekten heyecanlı geçmiş gibi görünüyor.
Kadın Sinema Gazetecileri Birliği, bu filmdeki performansı nedeniyle Emily Blunt’a Aksiyon dalında “En İyi Kadın Film Yıldızı” ödülünü verdi. Toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında pek çok yoruma ev sahipliği yapan Edge of Tomorrow, filmin başrollerini paylaşan iki karakterin içerisinde bulundukları ilişki üzerinden eleştirilere de sahne oldu. Edge of Tomorrow’un kadın başrolü olan Emily Blunt’ın filmdeki adının Rita olması da ilgi çekicidir, çünkü Groundhog Day’de Andie MacDowell’ın oynadığı önemli yardımcı kadın oyuncu karakterinin adı da Rita’dır. Yönetmen ve senarist için ya bir ilhamın gizli itirafı ya da öncül olarak aldığı bir filme karşı saygı duruşu olan bu detayı atlamadan geçmeyelim istedik.
Filmin konsepti ve geleceği
Filmin konsept bakımından video oyunlarına oldukça benziyor olması hem yönetmenin odağına aldığı hem de eleştirmenlerin olumlu ve olumsuz yorumlarında çokça geçirdiği bir unsur oldu. Başrolde bulunan Binbaşı William Cage’in öldüğü noktadan sonrasında tekrar dirilerek kazandığı deneyimler sayesinde ilerleme kat edebilmesi oldukça ilgi çekici bir film ögesiydi. Devam filminin çıkacağı, 2015’ten bu yana dile getirilen bir durum ve bu durumla ilgili gelişmeler de dönem dönem kamuoyuna yansıyor. Bunun yanı sıra filmin sadece HBO Max’te yayınlanmak üzere bir televizyon dizisinin geliştirildiği bilgisi de 2022 Şubat’ında seyircilere sunuldu.
Kısa ve yüzeysel bir şekilde film tanıtımını gerçekleştirdiğimize göre şimdi de film analizine geçebiliriz.
DİKKAT: Yüksek dozda spoiler içermektedir. Filmi henüz izlemediyseniz ve hayatınızın bir bölümünde izlemeyi düşünüyorsanız bu kısımdan itibaren okumamanızı şiddetle tavsiye ederiz.
Edge of Tomorrow: Analiz
Edge of Tomorrow, geçmiş film önerileri listemizde de bulabileceğiniz dünyaca ünlü komedi filmi Groundhog Day ile 2013 yapımı post apokaliptik bilimkurgu filmi Oblivion’ın harmanlanmış bir versiyonu gibi duruyor; kulağa oldukça garip gelse de izleyiciler filmin bu ikiliden etkiler taşıdığını rahatlıkla görecekler.
Sonsuz döngü ve filmde zaman akışı
Film boyunca Tom Cruise’un dokunaçlı kapkara uzaylılar tarafından defalarca öldürüldüğünü, ama her seferinde daha güçlü bir şekilde dirilip kazandığı deneyimler ile uzaylı istilasına karşı daha güçlü bir mücadele verdiğini görüyoruz. Filmin sunduğu bakış açısı, döngüsel tarih tezlerine eski bir bakış açısının, yani Nietzsche’nin sonsuz (bengi) dönüş düşüncesinin post apokaliptik bir evrende yeniden sunumudur.
İnsanoğlunun sürekli ve sürekli olarak benzer formlarda aynı yaşamı yaşadığı ve bu döngüsel çizginin determinasyonuna maruz kaldığımız fikri Nietzsche’nin en önemli fikirleri arasındaydı. Hristiyanlığın yükselişi ve İncil’in kutsal kitap olarak kabul edilmesi, insanın hiç bitmeyen bir reenkarnasyon ve yeniden doğuş çarkına hapsolmuş olarak görüldüğü eski tarihin bir kenara bırakılması ile sonuçlandı.
Nietzsche sonsuz dönüş ilkesi fikrinden nefret etmiş olsa da zaman ilerledikçe bu kavrama tutkuyla yaklaşmaya başladı. Nietzsche’nin yaşam ve ölüm kavramlarına ilişkin oluşturduğu bu şemadan farklı olarak, bu filmde ise; insanın bu yaşamdaki eylemleri, nihai amacı döngüyü tamamen aşmak içindir ve bu gerçekleşene kadar insan tekrar ve tekrar dirilir. Ebedi dönüş böylece farklılaşır, aynı karakterler daha önce katıldıkları aynı hayata ve olaylara geri dönerler.
Filmin başlangıcı ve verdiği politik mesaj
Filmde, Binbaşı William Cage (Cruise), yakın gelecekte uzaylı istilacılarla savaşmaya yönelik yüksek teknolojili küresel bir süper asker ordusu olarak işlev gören Birleşik Savunma Gücü’nü oluşturmak için birleşen NATO kuvvetleri için bir propagandacıdır. Cage, daha önce hiç savaş görmemiş olan bir cephe askeri olarak rütbesinin indirilerek ve tutuklanarak askere alınmaya zorlanır.
Cage, kendi varoluşsal ve ontolojik durumunu simgeleyen durumuyla, ölüm gününü sürekli olarak yeniden yaşadığı psişik bir döngüde kapana kısılır. Bunun sebebi, çok nadir bir uzaylı (kopya) türü olan Alfaların zamanı bir tür döngü haline getirme yeteneğine sahip oluşudur. Bir Alfa öldüren Cage, Alfa’yı öldürdüğü esnada onun kanına maruz kaldığı için sürekli olarak aynı günü yaşamaktadır.
Bu filmdeki şaşırtıcı unsur, bu hikaye dizisinin dünyada yenilenen dengelerin ve bu durumun küresel etkilerinin gerçek yönlerine oldukça değiniyor olmasıdır. ABD/İngiltere/NATO ekseni, neredeyse tüm insanlığın egemenliği altına girdiği yeni dünya düzeninin küresel yaptırım kollarıdır. Filmde, “yabancı istilası”, nihayet ortak bir tehdit altında birleşen küresel hükümetin oluşumunu hızlandırıyor.
ABD başkanı Reagan’ın uzaylıların varlığı fikrini BM’de halka açık bir şekilde ifade ederek kamuoyu üzerinde gerçek bir psikolojik operasyon gerçekleştirdiği yakın tarihin bilinen gerçekleri arasındadır. Ayrıca film boyunca adanmış askeri ile yöneticisi ile yeni küresel hükümetin hiçbir işe yaramaması da politik bir mesaj veriyor. Kriz anlarında tehditle savaşmak için tasarlanan küresel birliklerin ve aslında sınırların kalktığı, bütün ülke yönetimlerinin tek bir amaç uğruna bir araya geldiği sistemlerin işlevsizliği eleştirisi bu politik mesajın ta kendisidir.
Ayrıca filmin “uzaylılarla kan bağlarını” bir güç olarak göstererek kullanması da başka bir ilginç noktadır. Cage’in kan nakli aldığı sahnede açıkça görülüyor ki, İnsan kanı onu sıradanlaştırıyor ve özel güçlerinden yoksun bırakıyor.
Filmin finali üzerine
Nihai savaşın nasıl gideceğini neredeyse zaten bilen kopyalar, olaylar hakkında ileri düzeyde bilgi sahibi oldukları için insanlara karşı sürekli olarak üstünlük sağlamaktadırlar; ta ki Cage bu gücü uzaylılarla paylaşana, hatta onların elinden alana dek… Cage, uzaylı istilasının başı ve kalbi olan Omega’yı yenerek büyük bir zafere ulaştıktan sonra ölür ve bir kez daha uyanır, ancak savaş hala devam etmektedir. Inception gibi, neler olup bittiğinin gizemi Cage’in kendi zihnindedir ve iç ve dış dünyalar aslında birdir.
Hollywood’da film sonları hakkında çok önemli bir söz vardır:
“Onlara beklediklerini ver, sonra istediklerini ver.”
Edge of Tomorrow’da çoğumuzun beklediği şey Cage ve Rita’nın ölmüş olması. Ya da en azından Rita’nın… Ama bizim istediğimiz bu değil. İstediğimiz şey filmin bize verdiği şey: Cage ve Rita sonunda birlikte!
Neden biliyor musunuz? Çünkü baş karakterleri önemsiyoruz. Bir amaç uğruna defalarca öldüler ve dünyaya geri döndüler, filmin sonunda ise birlikte olmayı hak edecekler. İstesek de istemesek de filmin akışı bu fikirleri zihnimize işliyor. Bu bağlamda filmin seyircilere verdiği final oldukça başarılıdır ve seyircinin duygusal mantığına oynuyor oluşu filme artı katan bir başka özelliğidir.
Peki ya siz? Edge of Tomorrow hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorumlarda belirtip film analizi üzerine yaptığımız tartışmayı derinleştirebilirsiniz.