Kitapların ilk cümlesi hem okuyucu hem yazar hem de çevirmen için yeni bir maceranın başlangıcı. Bazı okuyucular büyü kaçmasın diye kitapların önsözlerini bile okumazlar. Bir süre kapağa bakar ve maceranın ilk adımı için derin bir nefes alıp, ilk sayfayı çevirirler.
Orhan Pamuk, ilk cümle sancısını bir söyleşisinde şöyle anlatmış, ‘Bir kitabın ilk cümlesi benim için önemlidir. Çok düşünürüm. İlk cümle kitabın bütün ruhunu, gideceği yolu, okura vereceği ruh hallerini sezdirmelidir. Kitabın adını, ilk cümlesini, son cümlesinin ne olacağını yıllarca not tutar düşünürüm.’
İlk cümle tanımına karşılık gelen bir de kelime var: “İncipit.” Latince ‘başlangıç, giriş cümlesi’ demek. Pek çok ülkede kitapların ilk ve son cümleleri derlenerek liste şeklinde meraklısına sunuluyor. Biz ilk cümlelerle başlayalım, kapanış cümlelerini de bir başka listeye saklayalım. Huzurlarınızda edebiyat tarihinden seçmece, en dokunaklı açılış cümleleri.
Masallar – Hermann Hesse
KAi’de, o akşam masalcı dede Cecco söze şöyle başladı: ‘İzin verirseniz beyler, bugün size çok eski bir öykü anlatmak istiyorum. Güzel bir hanımefendiye, bir cüceye, bir aşk iksirine, bağlılığa, nankörlüğe, sevgiye ve ölüme değinen bir öykü bu. (İris Kantemir’in çevirisiyle)
Yabancı – Albert Camus
Annem bugün ölmüş, belki de dün. Tam hatırlamıyorum.
Lolita (Beyaz Irktan Dul Bir Erkeğin İtirafları) – Vladimir Nabokov
“Lolita, hayatımın ışığı, kasıklarımın ateşi. Günahım, ruhum, Lo-li-ta; dilin ucu damaktan dişlere doğru üç basamaklık bir yol alır, üçüncüsünde gelir dişlere dayanır. Lo-li-ta.” (Fatih Özgüven’in çevirisiyle)
Frankenstein – Mary Shelley
“İçine doğan tüm kötü hislere rağmen işlerimi kazasız belasız yoluna koyduğumu duyunca memnun olacağını tahmin ediyorum. Buraya dün geldim ve gelir gelmez de ilk işim, sevgili kardeşimi iyi olduğumdan, girişimimin başarıya ulaşacağına dair inancımın giderek güçlendiğinden haberdar etmek üzere kolları sıvamak oldu.” (Duygu Akın’ın çevirisiyle)
Zargana – Hakan Günday
Hayat, cinsel ilişkiyle bulaşan ölümcül bir hastalıktır.
Tanrıya Bakıyorlardı – Zora Neale Hurston
“Ufuktaki gemilerde, her adamın arzuları vardır. Bazıları için umutlar dalgalarla yanaşır. Diğerleri için ise, rüyalar sonsuza kadar ufukta yol alır, gözden hiç kaybolmadan seyredilir…ve onları gözleyenler hiç sıkılıp gözlerini başka tarafa çevirinceye, zaman onları alaylı bir şekilde silinceye kadar, asla kıyıya yanaşmazlar. İnsan hayatı budur işte…” (Ayla Okyavuz Yazal ve Ayşe Şirin Okyavuz Yener’in çevirisiyle)
Sırça Fanus – Sylvia Plath
“Rosenberleri elektrikli sandalyede idam ettikleri yaz; garip, boğucu bir yazdı ve ben New York’ta ne aradığımı bilmiyordum.” (Handan Saraç’ın çevirisiyle)
Çavdar Tarlasında Çocuklar – J.D. Salinger
“Anlatacaklarımı gerçekten dinleyecekseniz, herhalde önce nerede doğduğumu, rezil çocukluğumun nasıl geçtiğini, ben doğmadan önce annemle babamın nasıl tanıştıklarını, tüm o David Copperfield zırvalıklarını filan da bilmek istersiniz, ama ben pek anlatmak istemiyorum. Her şeyden önce, ben bu zımbırtılardan sıkılıyorum. Sonra, onlarla ilgili en ufak bir söz etsem, bizimkilere inmeler iner.” (Coşkun Yerli’nin çevirisiyle)
Las Vegas’ta Korku ve Nefret – Hunter S. Thompson
“Uyuşturucu tesir etmeye başladığında Barstow yakınlarında, çölün kıyısında bir yerlerdeydik.” (Nur Kasapoğlu’nun çevirisiyle)
Peter Pan ve Wendy – JM Barrie
Biri dışında, bütün çocuklar büyür ve büyüyeceklerini erken yaşta öğrenirler. Wendy de şöyle öğrendi: İki yaşındayken, bir gün bahçede oynuyordu. Bir çiçek daha koparıp, bu çiçekle annesine koştu. Sanırım küçük kız pek sevimli görünüyordu ki, Bayan Darling elini göğsüne koyup, ‘Ah, keşke hep böyle kalabilsen!’ diye haykırdı. Bu konuda aralarında geçen konuşmanın hepsi buydu, ama Wendy bundan böyle büyük zorunda olduğunu öğrenmişti. Bunu iki yaşına girdikten sonra anlarsınız hep. İki yaş, sonun başlangıcıdır.” (Betül Avunç’un çevirisiyle)
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört – George Orwell
“Pırıl pırıl, soğuk bir nisan günüydü; saatler on üçü vuruyordu. Dondurucu rüzgardan korunmak için çenesini göğsüne gömmüş olan Winston Smith, bir toz burgacının da kendisiyle birlikte içeri dalmasını önleyecek kadar hızlı olmasa da, Zafer Konutları’nın cam kapılarından çabucak içeri süzüldü.” (Celal Üster’in çevirisiyle)
Oğullar ve rencide ruhlar – Alper Canıgüz
Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar.
Muhteşem Gatsby – F.Scott Fitzgerald
“Toy çağımda bir öğüt vermişti babam, hala küpedir kulağıma. ‘Ne zaman’ demişti, ‘birini tenkide davranacak olsan, hatırdan çıkarma, herkes senin imkanlarında gelmemiştir dünyaya!’ (Can Yücel’in çevirisiyle)
Alice Harikalar Diyarında – Lewis Carrol
“Alice, ırmağın kıyısında, ablasının yanı başında hiçbir şey yapmadan öylece oturmaktan sıkılmaya başlamıştı; ablasının okuduğu kitaba bir iki kez şöyle bir göz attı; ne ki kitapta ne bir resim vardı, ne de konuşma, ‘İçinde resim ve konuşma olmayan bir kitap, ne işe yarar ki,’ diye geçirdi aklından, Alice.” (Kıymet Erzincan Kına’nın çevirisiyle)
Yüzüklerin Efendisi : Yüzük Kardeşliği – J.R.R. Tolkien
“Çıkın Çıkmazı’ndan Bay Bilbo Baggins kısa bir süre sonra yüz on birinci yaş gününü debdebeli bir davet ile kutlayacağını ilan ettiğinde Hobbitköy’de büyük bir heyecan yaşanmış ve söylentiler alıp yürümüştü.” (Bülent Somay ve Çiğdem Erkal İpek’in çevirisiyle)
Bir Uzay Efsanesi – Arthur C. Clarke
“Kuraklık başlayalı on milyon yıl kadar olmuş, korkunç sürüngenlerin dönemi henüz sona ermişti. Burada, bir gün Afrika olarak anılacak olan Ekvator’da, varolma savaşı vahşetin yeni bir doruğuna ulaşmış, ancak ortaya bir galip çıkmamıştı henüz. Bu çocuk, kurak topraklarda sadece küçük, çevik ve vahşi olanlar gelişebiliyor ya da hayatta kalabilme umutları olabiliyordu.” (Oya İşeri ve Ardan Tüzünsoy’un çevirisiyle)
Kefaret – Ian McEwan
“Briony’nin iki gün içinde bir fırtına gibi kağıda döktüğü, uğruna kahvaltıyı ve öğle yemeğini kaçırdığı oyun: Afişleri, biletleri kendisi tasarlamış, katlanır bir paravanı yan yatırıp bilet gişesine dönüştürmüş, para kutusunu kırmızı krepon kağıdıyla kaplamıştı. Hazırlıklar tamamlanmış, geriye yalnızca bitmiş metnin üzerinde düşünmek ve Kuzey’den gelecek olan kuzenlerini beklemek kalmıştı.” (Püren Özgören’in çevirisiyle)
Üç Anadolu Efsanesi – Yaşar Kemal
Hey kardeşler, hey dostlar, yolda belde, tavlada tarlada, kırda ovada durup da bizi dinleyenler, okuyanlar, dünyanın kaç bucak olduğunu soranlar, bilenler, hey yedi iklim dört bucağı gezenler, size bir destanımız var. İnsanoğlu şu dünyada neyi arar, arasa arasa dostluğu kardeşliği arar, sözü çok uzatmak neye yarar… Biz başlayalım Köroğlu’nun hikâyelerini anlatmaya birer birer.
Otostopçunun Galaksi Rehberi – Douglas Adams
“Galaksinin Batı Sarmal Kolu’nun bir ucunda, haritası bile çıkarılmamış ücra bir köşede, gözlerden uzak, küçük ve sarı bir güneş vardır. Bu güneşin yörüngesinde, kabaca yüz kırksekiz milyon kilometre uzağında, tamamıyla önemsiz ve mavi-yeşil renkli, küçük bir gezegen döner. Gezegenin maymun soyundan gelen canlıları öyle ilkeldir ki dijital kol saatinin hâlâ çok etkileyici bir buluş olduğunu düşünürler.” (Nil Alt’ın çevirisiyle)
İki Şehrin Hikayesi – Charles Dickens
“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, Aydınlık mevsimiydi, Karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana – sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece ‘daha’ sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi.” (Meram Arvas’ın çevirisiyle)
Palyaço – Heinrich Böll
“Bonn’a vardığımda hava kararmıştı. Bir yere varışımdan sonra yaptığım hareketler beş yıldır hep aynıydı, otomatikleşmiştim artık. Peron merdivenlerini inip çıkmak, bavulu yere koymak, palto cebinden bilet çıkarmak, bavulu yerden almak, bileti vermek, akşam gazeteleri için bayiye uğramak, istasyondan dışarı çıkıp bir taksiye el etmek. Hemen hemen beş yıldır her sabah bir yere doğru yola çıktım veya bir yere vardım.” (Ahmed Arpad’ın çevirisiyle)
Zorba – Nikos Kazancakis
Onu ilk kez Pire’de tanıdım. Girit’e gidecek vapura binmek üzere limana gelmiştim. Neredeyse sabah olacaktı. Yağmur yağıyordu. Güçlü bir siroko rüzgârı esiyor, denizin serpintileri küçük kahveye kadar geliyordu. Camlı kapılar kapalı olduğu için hava, insan soluğu ve adaçayı kokmaktaydı. Dışarısı soğuktu, camlar, insan soluklarından buğulanmıştı. Keçi kılından kahverengi fanilalar giymiş ve burada sabahlamış birkaç denizci, kahve ve adaçayı içiyor, buğulu camlardan denize bakıyorlardı.
Jane Eyre – Charlotte Bronte
“O gün, yürüyüş yapmanın imkanı yoktu. Aslında, sabah bir saat kadar yaprakları dökülmüş çalıların arasında dolaşmıştık, ama öğle yemeğinden beri (kimse olmadığı zamanlarda, Bayan Reed yemeğini erken yerdi), soğuk kış rüzgarı öyle kasvetli bulutlar, öyle şiddetli bir yağmur getirmişti ki beraberinde, dışarıda gezinmek mümkün değildi.” (Ceren Taştan’ın çevirisiyle)
Ay Sarayı – Paul Auster
İnsanların Ay’a ilk ayak bastığı yazdı. O zaman daha çok gençtim, yine de bir gelecek olduğuna inanmıyordum. Tehlikeli bir yaşam sürmek, kendimi zorlayabileceğim yere kadar zorlamak, oraya varınca da ne olacağını görmek istiyordum. Ama sonuçta, bunu pek beceremedim. Azar azar param suyunu çekti, ev elden gitti, sokaklarda yaşar oldum.
Sözcükler – Jean Paul Sartre
Alsace’da aşağı yukarı 1850’de çocuklarıyla ne yapacağını bilemeyen bir ilkokul öğretmeni, bakkallığa razı oldu.
Yüzyıllık Yalnızlık – Gabriel Garcia Marquez
Albay Aureliano Buendia, yıllar sonra idam mangasının karşısına dikildiğinde, babasının onu buzu keşfetmeye götürdüğü o çok uzaklarda kalmış ikindi vaktini anımsayacaktı.
Harry Potter ve Felsefe Taşı – J.K. Rowling
“Dört numarada oturan Bay ve Bayan Dursley son derece normal olduklarını söylemekten gurur duyarlardı, sağolun efendim. Garip ya da gizemli işlere bulaşacak son kişilerdi. Böyle saçmalıklara kafa yormazlardı çünkü.” (Ülkü Tamer’in çevirisiyle)
Geveze Yürek – Edgar Allan Poe
DOĞRU! – gergindim – çok çok fazla gergindim ve hâla öyleyim; fakat delirmiş olduğumu söyleyebilir misiniz? Bu hastalık hislerimi keskinleştirdi – yok etmedi – körleştirmedi onları. Hepsinden önce keskin bir duyma hissi başladı. Gökteki ve yerdeki her şeyi duyuyorum. Cenennemdeki bir çok şeyi duyuyorum. Nasıl – olur da – deli olurum? Dinleyin! Ve izleyin nasıl da sağlıklı – nasıl da soğukkanlılıkla anlatacağımı tüm hikâyeyi. (Emrah Özdemir’in çevirisiyle)
Düşerken – Nick Hornby
Neden kendimi bir gökdelenin tepesinden atmak istediğimi açıklayabilir miyim? Neden kendimi bir gökdelenin tepesinden atmak istediğimi tabii ki açıklayabilirim.
Fahrenheit 451 – Ray Bradbury
“Yakmak bir zevkti. Bazı şeylerin yitmesini, kararmasını ve değişmesini görmek özel bir zevk veriyordu. Avuçlarında, dev piton yılanını andıran bakır çinko alaşımı hortumla dünyaya zehirli gazyağı püskürtürken, kanının beyninde zonkladığını hissediyordu… Elleri, tarihin paçavralarını ve kömürleşmiş kalıntılarını yok etmek için ateş ve alevin tüm senfonilerini olağanüstü bir şekilde yöneten bir orkestra şefinin elleriydi. Duygusuz kafasında 451 numaralı sembolik başlığı, gözlerinde bundan sonra neler olacak düşüncesiyle turuncu alevler vardı.” (Zerrin Kayalıoğlu ve Korkut Kayalıoğlu’nun çevirisiyle)
Bir Dinazorun Gezileri – Mina Urgan
Küçük mutluluklar denilen şeyleri doğru dürüst değerlendirmesini bilirseniz, bunların aslında büyük, hem de çok büyük mutluluklar olduğunu anlarsınız.
Küçük Prens – Antoine de Saint Exupéry
Altı yaşımdayken, bir gün, Vahşi Orman’la ilgili “Yaşanmış Öyküler” adlı bir kitapta çok güzel bir resim gördüm. Resim vahşi bir hayvan yutan boa yılanını gösteriyordu.
Suskunlar – İhsan Oktay Anar
Muhteşem Neyzen Bâtın Hazretleri’nin (saadetleri dâim olsun) Konstantiniye’de bulunduğu zamanlarda, yani Sultan Ahmed-i Sâni Han Efendimizin devri saltanatından sonraki senelerden birinde, Şaban ayının ondördüncü gecesi Yenikapı’nın dar ve ıssız sokaklarında kol gezen o ihtiyar bekçi, gökyüzünde ansızın kapkara bulutlar peydâ olur olmaz hiç şaşırmamıştı.
Yerdeniz büyücüsü – Ursula le Guin
Başını, fırtına yüklü Kuzey Doğu Denizi’nden bir mil ka¬dar yükseğe kaldıran tek bir dağdan oluşmuş Gont Ada¬sı, büyücüleriyle ünlüdür. Gont’un yüksek vadilerindeki kasabalarından, derin ve karanlık koylarındaki liman şehirlerinden, Adalar Diyarı’nın hükümdarlarına şehirlerde büyücü olarak hizmet eden veya Yerdeniz’de adadan adaya büyüler yaparak dolaşan bir¬çok Gontlu çıkmıştır.
Amerikan Sapığı – Bret Easton Ellis
“TERK ET BÜTÜN UMUDU EY SEN BURAYA GİREN diye karalamışlar Onbirinci Sokak’la Birinci Cadde’nin köşesinin yakınlarındaki Chemical Bank’ın yan duvarına kan kırmızısı harflerle ve harfler Wall Street’ten dışarı doğru akan trafikte öne doğru sarsılan taksinin arka koltuğundan görülecek kadar büyük.” (Fatih Özgüven’in çevirisiyle)
Pi’nin Yaşamı – Yann Martel
“Istırabım beni mutsuz ve kederli etmişti. Üniversite eğitimi ve düzenli, dikkatli dini alışkanlıklar beni yavaş yavaş hayata döndürdü. Bazı insanlar garipsemiş olsa da, dini alışkanlıklarımı sürdürdüm. Lisede bir yıl okuduktan sonra, Toronto Üniversitesi’ne girdim ve iki fakültede birden öğrenim görmeye başladım. İlahiyat ve hayvanbilim bölümlerinde. Dördüncü yılımdaki ilahiyat tezim, on altıncı yüzyılın ünlü Kabalacısı Safed’li İsaac Luria’ya ait evrenbilim kuramının bazı öğelerini içeriyordu. Hayvanblim tezim ise üç parmaklı tembel hayvanların tiroit bezleriyle ilgili işlevsel bir analizdi. Tembel hayvanları -sessiz, sakin ve iç gözlemsel- seçme nedenim yorgun benliğimi biraz olsun rahatlatmaktı.” (Aylin Yengin’in çevirisiyle)
Kaynak:
incipit enstitüsü
sabit fikir
Biraz da bizim çantalarımızdaki kitaplar.