Konuk yazarımız Mert Oğuz listeledi, haberiniz olsun. (@ucanmoruk)
Klasik Marksizm perspektifinde kapitalizme yapılan vurgu, ekolojik kaygıların ekseninde ve toplumsal yapının doğayla ilişkisindeki çatlaklarla kendine daha fazla yer bulmuştur.
Sürdürülebilir Yaşam ve Enerji Söyleşileri kitabı da bu ve benzeri çevreci konuların arka planına bakan, Gezi’nin kehanetçi yönü, sosyal adalet direnişi ve değişimi üzerine yaklaşımların araştırıldığı bir çalışma. Bu kitabın içeriğinden öne çıkan başlıklarla, yeşilli mavili tertemiz bir doğaya ulaşmanın unsurlarını listeledik.
Bakalım dünyanın kültürel otizmi hangi patikalardan geçmiş, doğa ve çevre politikaları hangi düzlemde ele alınmış.
1. Gerçekten sadece ağaçlar mı?
Ülkemizde aktivist olmanın, içi boşaltılmış bir kavram olarak dile getirildiği son zamanlarda sözde hippiler gibi aşağılayıcı cümlelerle yüzleşmeden; aktivistin tanımı ele alınıyor. Önemli aktivist akademisyen ve yazarlarla söyleşerek direniş iki bölüme ayrılıyor.
2. Umudu yeşertenler
Düşünsene süper kahramanların gerçek olduğunu ve hepsinin tek bir amaç için birleşeceğini hem de bir ağaç için… Ütopyalar güzeldir ve o ağaç binlerce kişiyi hatta milyonları tek bir idealde topladı. Sadece özgürlüğüme dokunma!
Üzerinde durulan noktalardan biri de enerji-insan-çevre üçgeni üzerinden; insan, doğa ve kültürel haklarına sahip çıkma savaşının vurgulanması. Bu geçiş yapılırken sivil toplumun önemi bir kez daha ortaya çıkarılıyor. Ayrıca bu süreçte Doğa Derneği ve ÇEKÜL ile yapılan çalışmalar ile çoraklaşan dünyanın kültürel otizmine dur diyecek doğa – kültür elçilerine ve yeni umutların nasıl yetiştirildiğine tanık oluyoruz.
3. Hibrit tohuma ‘Hayır!’ diyen canım ciğerim çiftçiler
Genetiği oynanmış kısır tohumların tarlalarımızı mahvetmesine karşılık organik tarım üreticisinin de bir anlamda yanında duruluyor. Genlerin patentlenmesi çiftçinin tohum saklamasını engelliyor ve kontrolü firmalara bırakıyor. Bu anlamda sürdürülebilir tarım için, tohum gibi çok kritik bir konuda dışa bağımlılığı eleştirerek canım ciğerim çiftçinin direnişine ortak olunuyor.
4. Gıda hakkı
Gıda çok kolay spekülasyon yaratabilen bir alan. Biri, uzman sıfatı ile çıkıp çok izlenen bir TV kanalında “Yediğimiz içtiğimiz gıda maddelerinde ne gibi tehlikeler var biliyor musunuz?” dediği vakit, tüketici kesiminde büyük bir kaygı ve korku ortaya çıkıyor. Kitap bu gibi konularda bilgiye ulaşmanın önemini vurguluyor.
5. Katleden tasarıya aylar öncesinden tepki: 2B
Gezi Parkı’na yapılması planlanan Topçu Kışlası projesinden önce; nehirleri HES, dağları maden şirketlerine satan Türkiye’nin yöneticileri, 2B Yasa Tasarısı ile ormanlarımızı da satmanın yolunu açmıştı. Tasarının tamamının yasallaşması ve uygulamaya sokulması halinde Türkiye genelinde ilk etapta 410 bin hektarlık orman alanı (KKTC’nin 1,5 katı) satışa çıkarılacaktı. Doğanın Hakkını Ver, Yarına Engel Olma denilerek atılan bu korkunç adımlara karşı verilen mücadelelerin altı çiziliyor.
6. Kadın kahkaha atmayacak!
Çevre-kadın ilişkilerinden yola çıkarak toplumsal cinsiyet perspektifinde ele alınan konular, toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçekleşebilmesi açısından oldukça büyük önem taşıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğinde kadının rolü ve erişebilirlik hakkının en az erkeklerin sahip olduğu haklarla birlikte ele alınmasının yolları aranıyor.
7. Nüfus, ekonomi ve demografik eğilimin 3 çocuk kombosu
Şu andaki gidişe göre 2100 yılında dünya nüfusu 10 milyara dayanacak ve nüfusun 2/3’ü şehirlerde yaşıyor olacak. İstihdam ve gıda ihtiyacı sorununa karşı 3 çocuk önerisine karşı çözümler öneriliyor.
8. Büyüyen ekonomi fakirleşen halk
Bir bölgedeki insan sermayesi, kültür-sanat faaliyetleri ve kadın-erkek eşitliğine önem verilen bir sosyal ortamın yanı sıra, orman alanları, yeşil alanlar, temiz hava, su benzeri doğal hakların varlığı ve bu kaynaklara erişim imkânları da o bölgenin halkına sunduğu yaşam standardının önemli belirleyicileri. Ülkemizdeki ekonomik yapının bu durumlara ne ölçüde etki ettiği üzerine fikir üretiliyor.
9. Sosyal adalet terazisi
Medyan gelirlerde ve marjinal vergi oranlarında yaşanan düzenli düşüş, kamu mallarına yapılabilecek harcamaları azaltırken gelir ve eşitsizliğin ve ekosistemlerdeki bozulmanın da artmasına neden oldu. Aynı zamanda, gelişmekte olan pek çok ülke de bu sistemi aynen kopyalayarak kendi sınırları içinde bu adaletsizliğin daha da aşırı bir örneğini oluşturma yolunda ilerliyor. Bu anlamda toplumsal düzenin bir türlü sağlanamadığı ortamlarda hali hazırdaki ekonomik etkinliklerin sürdürülebilir olmaması ve değişimin teoriden pratiğe geçememesinde ulusların yumuşak karnı olan sosyal adaletsizliğin ortaya çıkışı sebeplendiriliyor.
10. Toplumu militarizmden korumak gerek
Irak’ın, Kuveyt petrol üretim tesislerini tahrip etmeye karar vermesi sonucunda günde 5-6 milyon varil petrol alevlerin içinde kaldı ve tonlarca kirletici gaz atmosfere karıştı. Suudi Arabistan ve İran’da kara yağmurlar ve 1.500 mil ötede Kaşmir’de kara kar yağışları oluştu. Yakın geçmişte Körfez Savaşı sırasında 6-8 milyon varil ham petrol Basra Körfezine yayıldı. 30.000 deniz kuşu bu olayda yok oldu. Çöldeki petrol kuyuları tahrip edildi. Ek olarak Mangrov ağaçlıklarının yüzde 20’si kirletildi, mercan kayalıklarının yüzde 50’si etkilendi ve yüzlerce mil sahil şeridi kirlendi.
Bugün Irak’ta yaşanan, gelecekte Suudi Arabistan, İran ve belki de Orta Asya’da yaşanabilecek olayların temelinde, siyasi ve askeri hedefleri bir kenara bırakacak olursak, büyük ölçüde dünya enerji arz ve talebindeki köklü değişiklik beklentileri yatıyor. Durum böyle olunca militarizm kanlı yönü kendini bir kez daha göstermeye başlayacak. Nükleere yatırım yapmaya başlayan ve Orta Doğu gibi kaos içinde bulunan bir coğrafyada yer alan toplumu militarizmden korumanın yolları üzerine düşünceler ortaya koyuluyor.