Ana sayfa » Ekoloji » Görünümleri Sizi Bir Hayli Şaşırtacak: Dünyanın En İlginç 9 Mantar Türü
Görünümleri Sizi Bir Hayli Şaşırtacak: Dünyanın En İlginç 9 Mantar Türü
Mantarlar dendiğinde aklınıza sadece pizzanın üzerindeki malzeme ya da salatalara lezzet katan bir besin geliyorsa, bu yazı sizi oldukça şaşırtacak. İşte dünyanın en garip mantar türleri…
Mantar dünyasına uzaktan bakan biri için bu canlılar sadece pizzanın üzerinde duran garnitürden ibaretmiş gibi görünebilir. Oysa ormanların diplerinde, toprağın çatlaklarında ve çürümüş ağaçların gövdelerinde saklanan çeşit çeşit mantar, doğanın en sıra dışı tasarımlarından bazılarını barındırıyor. Bazen sızlayan bir diş gibi kanıyorlar, bazen avını yakalamaya hazırmış gibi parmaklar uzatıyorlar, bazen de sporlarını roketleme hızında fırlatarak fizik kurallarını sorgulatıyorlar. Binlerce türün arasında yenilebilir olanlar, halk arasında şifa verdiğine inanılanlar, zehirli mantar türleri ve görüntüsüyle mide bulandıranlar var. Dahası, çeşitlilik öyle geniş ki, neredeyse her renkte ve her biçimde bir mantar türüyle karşılaşmak mümkün. Eğer bu gariplikler hoşunuza gidiyorsa, dünyanın en tuhaf 9 mantarını tanıdıkça hem şaşıracak hem de doğanın mizah anlayışına hayran kalacaksınız. İşte en ilginç mantar türleri…
1. Hericium erinaceus
En ilginç mantar türleri arasında bulunan Hericium erinaceus ya da bilinen diğer adıyla aslan yelesi, görüntüsüyle sanki bir ağacın üzerinde unutulmuş pamuksu bir peruk gibi durur. Aslında o, alt kısmında şapkadan aşağı doğru dik şekilde sarkan diş biçimli çıkıntılar barındıran bir diş mantarı türüdür. Tıpkı diğer mantarlar gibi spor üretir, ancak bunu klasik şapka altı lamelleriyle değil, bu diş biçimli yapılarla gerçekleştirir. İlginç olan, bu çıkıntıların her zaman yer çekimine doğru uzuyor olmasıdır, yani mantar ne taraftan büyürse büyüsün, dişleri mutlaka aşağı doğru sarkar.
Genellikle Kuzey Amerika, Asya ve Avrupa’daki ormanlarda yara almış ya da taze kesilmiş ağaçların üzerinde belirir. Pek çok tuhaf mantar yenmeye uygun değildir ama aslan yelesi bu konuda oldukça ayrıcalıklı. Genç ve taze toplandığında tereyağında pişirilmiş bir deniz ürünü gibi hafif tatlı bir aromaya sahip olduğu söylenir. Aynı zamanda modern tıpta da giderek ilgi gören bir türdür; sinir hücrelerini koruduğu, kan lipitlerini düzenlemeye yardımcı olduğu ve sindirim sistemine iyi geldiği düşünülür. Bazı araştırmalar, serotonin üretimini destekleyerek depresyon üzerinde olumlu etkiler yaratabileceğini bile öne sürüyor.
2. Kanayan mantar (Hydnellum pecki)
Hydnellum peckii ile karşılaştığınızda ilk hissedeceğiniz şey muhtemelen rahatsız edici bir merak olur. Zira genç örneklerinin yüzeyinden kırmızı, kan damlasını andıran sıvı sızar ve bu görüntü gerçekten ürkütücüdür. Yemek için uygun olmayan bu mantar, dünyanın çeşitli bölgelerinde bulunur ve özellikle ormanlık, dağlık alanlarda yetişir. Koyu kırmızı sıvı aslında gutasyon adı verilen biyolojik bir süreçle ortaya çıkar. Toprak aşırı ıslandığında, mantarın içindeki basınç artar ve fazla sıvı tıpkı ter gibi dışarı atılır. Sızan bu pigment, antikoagülan özellikler barındırdığı için tıbbi anlamda da ilginç bulunur.
Kuzey Amerika’dan İran’a, Güney Kore’den Avrupa’nın çeşitli bölgelerine kadar geniş bir coğrafyada görülür ve büyüdüğü iğne yapraklı ağaçlarla simbiyotik bir ilişki içindedir. Ağaç ona karbon sağlar, o da karşılığında amino asit ve mineral dönüşümleriyle ağaca destek olur. Gençken yüzeyi peluşu andırır; sanki hafif tüylerle kaplanmıştır. Ne var ki bu mantarların çoğunu tam formunda görmek zordur, çünkü genellikle odunsu kalıntılar arasında kaybolmuş halde bulunurlar. Görünümü bir tatlıyı anımsatsa da tadı inanılmaz derecede acıdır. Yani bu kanayan diş hiç de çilek soslu bir lezzet sunmaz.
Doğada maviye rastlamak zordur, özellikle de doğal besinlerde. Ancak Lactarius indigo bu tabuyu kıran türlerden biri. Kesildiğinde içinden parlak mavi bir sıvı akar ve işte bu yüzden ona indigo sütü denir. Genellikle Kuzey ve Orta Amerika’nın meşe ve çam ormanlarında görülür. Taze örnekleri gümüş-mavi tonlarıyla oldukça gösterişli görünür, ancak yaşlandıkça rengi daha mat griye, hatta yeşilimsi bir maviye döner.
Bu mantarlar ağaçlarla simbiyotik bir ilişkide yaşar ve genellikle yaz sonu ile sonbahar arasında ortaya çıkar. Pigment yapısı sayesinde tekstil boyası olarak bile kullanıldığı bilinir. Sadece görüntüsüyle değil, lezzetiyle de pek çok mantardan ayrılır. Özellikle yumurtayla pişirildiğinde ortaya oldukça ilginç bir manzara çıkar: Yumurtalar yeşile döner. Rengiyle büyüleyen ama tadıyla da memnun eden ender mantarlardan biridir. Mutfaklarda ve fotoğrafçıların objektiflerinde sık sık ilgi görür.
4. Şeytanın parmakları (Clathrus archeri)
Şeytanın parmakları adıyla anılan bu mantar, görüntüsüyle zaten beklenen bir tedirginlik yaratır, ancak asıl sürpriz keskin kokusudur. Çürümekte olan bir hayvanın kokusunu anımsatan bu ağır koku, sinek ve benzeri böcekleri cezbetmek için vardır. Kırmızı deniz yıldızını andıran uzantıları, genellikle dört ile sekiz parmak gibi görünür ve hepsi küçük, yuvarlak bir mantar yumurtasının içinden fışkırır. Üzerlerini kaplayan sümüksü tabaka ise sporların taşınmasını sağlayan en önemli adımdır. Böcekler üzerine konar, sporlar yapışır ve böcekler uçup gittiğinde mantarın yayılımı gerçekleşir.
En ilginç mantar türleri arasında bu türün kökeninin Avustralya ya da Yeni Zelanda olduğu düşünülüyor, ancak ilk kaydı Britanya’da yapılmıştır. Muhtemelen savaş malzemeleri taşınırken, kutulara yapışmış olan sporlar Avrupa’ya taşınmıştır. Avustralya’da Octopus Stinkhorn, Amerika’nın bazı bölgelerinde ise Octopus Fungus olarak bilinir. Görüntüsü hem cezbedici hem itici olan bu mantar, ormanların en teatral canlılarından biridir. Bir deniz yaratığının ormana ışınlanmış hali gibi görünür ve kokusuyla kimseyi aldatmaya çalışmaz. Amacı bellidir: Böcekleri kendine çekmek ve soyunu devam ettirmek.
Gübre topu adını duyanlar genellikle pek masum bir sahne beklemiyor ve zaten bu mantar da adının hakkını fazlasıyla veriyor. Hayvan dışkısı üzerinde gelişen bu minik mantar, dünyadaki en hızlı biyolojik mekanizmalardan birine sahip. Sporlarını öyle güçlü fırlatır ki hızını çıplak gözle görmek imkansızdır. Bir sporun saniyede yaklaşık 25 metre hareket ettiği tespit edilmiştir. Daha etkileyici olan ise 180.000 g üzerindeki ivmesidir. İnsan vücudu yaklaşık 9 g’ye kadar dayanabilirken bu mantarın attığı sporlar adeta biyolojik mermi gibidir.
Sporlar her zaman çevredeki en parlak noktaya doğru fırlatılır. Bu parlak nokta genellikle güneş ışığının düştüğü yapraklar ya da bitkilerdir. Böylece sporlar bitkilere yapışır ve otlayan hayvanların ağzına kadar yolculuk eder. Sindirim kanalından sağ çıkıp tekrar dışkıda büyüyerek yaşam döngülerini tamamlarlar. Viktorya dönemi bahçıvanlarının korkulu rüyası olmalarına şaşmamak gerek. O dönemki akademik kayıtlar, güllerin üzerinde biber serpilmiş gibi bir tabaka oluşturduklarını ve büyük zarara yol açtıklarını anlatır. Küçücük yapılarıyla doğanın fizik deneyine dönüşmüş tuhaf bir mantardır.
6. Geastrum saccatum
Geastrum saccatum ilk bakışta kurabiye süslemelerine benzediği için birçok kişiyi şaşırtır. Fıstık ezmeli bir çiçek kurabiyesini andıran bu mantar, aslında oldukça yaygın bir türdür. Fakat görünüşü o kadar karakteristiktir ki rastlayanların hafızasına kazınır. Çürümüş ağaçların üzerinde yetişir ve olgunlaştıkça taban kısmındaki yıldız benzeri kollar geriye doğru kıvrılarak ortadaki yuvarlak spor kesesini ortaya çıkarır. Zamanla spor kesesi koyu kahverengine döner ve üzerindeki küçük gözenekten sporlarını dışarı verir.
Brezilya’da yaygın olarak toprak yıldızı diye anılır. Genellikle beş santimetreyi geçmeyen boyutuyla oldukça küçük sayılır ama bir arada bulunduklarında çiçek demeti gibi görünen ilginç bir manzara yaratırlar. Bu mantar en ilginç mantar türleri arasında olsa da lezzet açısından ise bir hayal kırıklığıdır. Neredeyse hiç aroması olmayan bu mantar, acımtırak yapısıyla yenilebilir sayılmaz. Ancak doğadaki estetik çeşitliliği görmek isteyenler için harika bir örnektir. Sanki ormanın kendisi minyatür bir sanat çalışması yapmış gibidir.
Exidia glandulosa adı, bu tuhaf mantarın hem görüntüsüne hem de tarihsel algısına oldukça uygundur. Jel kıvamında, ıslakken yağlı siyaha yakın bir görünümü vardır. Kuru havalarda ise rengi yeşilimsi kahverengiye dönerek kabuksu bir yapıya bürünür. Bu dönüşüm, onu yılın farklı dönemlerinde tamamen başka bir canlı gibi gösterir. Ölü meşe, kayın ya da fındık ağaçlarının üzerinde tek tek ya da küçük kümeler hâlinde görülür ve özellikle sonbahar ile kış dönemlerinde ortaya çıkar.
Bu mantarın kaydı ilk olarak 18. yüzyılın sonlarında Fransız doğa bilimci Jean-Baptiste Francois Bulliard tarafından yapılmıştır. Kara Cadı Yağı görüntüsüyle ve ekolojik rolüyle de dikkat çeker. Bir öncü türdür, yani besin bakımından fakir bölgelerde ilk yerleşen canlılardan biridir. Bulunduğu alanı bakteriler ve böcekler için daha yaşanabilir hale getirir, böylece adeta yeni bir ekosistemin başlangıcını sağlar.
8. Ileodictyon cibarium
Dünyanın en ilginç mantar türleri arasında bulunan Ileodictyon cibarium, doğanın en yaratıcı tasarımlarından birini temsil eder. İç içe geçmiş beyaz ya da gri şeritlerden oluşan yapıları, sanki dikkatlice örülmüş bir kafesi andırır. Bu nedenle kokusu nedeniyle koku kafesi, yapısı nedeniyle ise sepet mantarları olarak bilinir. Avustralya, Yeni Zelanda, Şili ve Güney Afrika’da rastlanan oldukça dayanıklı bir türdür. Çürümüş odun parçaları, ekili bahçeler ve çimler üzerinde gelişebilir.
Maorilerin bu mantar için 35’ten fazla farklı ismi vardır ve bunlardan biri hayalet dışkısıdır. Bu ismin sebebi, gençken yumurta formundaki beyaz gövdesinin oldukça garip bir duruşa sahip olmasıdır. Ancak asıl gariplik yumurta olgunlaştığında başlar. Yumurta kabuğu yarılır ve içinden balçıkla kaplı, örgü sepeti andıran bir yapı yükselir. Bu balçık yoğun bir koku yayar ve sinekleri çekerek sporların taşınmasını sağlar. Sporlar dağıldıktan sonra sepet formu hızla bozulur ve kokusu yayılmaya başlar. Yenebilir kabul edilse de çoğu kişi o meşhur kokudan dolayı genç ve açılmamış halini tercih eder. Maori kültüründe fırtınadan sonra sepetlerin patladığına dair efsaneler bile vardır.
Listemizin belki de en gizemli mantarı olan Chorioactis geaster, şekliyle olduğu kadar sesiyle de ün salmış bir türdür. Taze hâli tüylü, koyu renkli bir puroya benzer. Ancak olgunlaşma döneminde tıpkı bir meyvenin kabuğu açılır gibi çatlar ve yıldız biçimli dört ila yedi kol ortaya çıkar. Bu açılma anında duyulan tıslama sesi, ona dünyadaki en dramatik mantar unvanını kazandırır. Sporlar açılma sırasında sis gibi yayılarak çevreye saçılır.
Bu mantarın dağılımı oldukça sınırlıdır. Sadece Teksas, Oklahoma ve Japonya’da görülür. Neden bu üç bölgenin bu mantara ev sahipliği yaptığı hala net olarak bilinmemektedir. Teksas’taki örnekler ölü sedir karaağaçlarında, Japonya’daki örnekler ise ölü meşe ağaçlarında ortaya çıkar. Besin amaçlı kullanılmaz ve Japonya’daki popülasyonu meşe ağaçlarının azalması nedeniyle tehdit altındadır. Görüntüsü, sesi ve nadirliğiyle dünyanın en tuhaf biyolojik fenomenlerinden biri olmayı kesinlikle hak ediyor.