Doğa, bize sunduğu rengarenk çiçekler ve huzur veren yemyeşil yapraklarla adeta bir terapi gibidir. Ancak bu masum görüntülerin ardında, kendini korumak için inanılmaz savunma mekanizmaları geliştirmiş, oldukça huysuz bitkiler de yaşar. Evet, yanlış duymadınız! Onlar da otobur misafirlerden pek hoşlanmazlar ve bu istenmeyen ziyaretçileri uzak tutmak için kimyasal silahlarını kuşanmaktan çekinmezler. Ne yazık ki bu yaratıcı stratejiler, bazen meraklı insanlar için sıradan bir temasla bile ciddi sonuçlar doğurabilir. İster bir doğa yürüyüşçüsü olun, ister balkondaki saksılarla uğraşan bir şehir sakini, bu bitkileri tanımak sizi saatlerce sürebilecek kaşıntı, yanma hatta daha ciddi reaksiyonlardan koruyabilir. İşte kesinlikle dokunulmaması gereken tehlikeli bitkiler…
1. Tavşancıl otu
Tavşancıl otu yani heracleum mantegazzianum, bitkilerin gizli vampiri olarak biliniyor. Çünkü Güneş ışığıyla temas ettiğinde cildinizdeki zarar katlanarak artıyor. Bu devasa bitkinin özsuyu furokumarin adlı bir madde içeriyor ve bu madde Güneşle birleşince ciddi bir cilt yanığına yol açıyor. İlk başta fark etmeseniz bile birkaç saat sonra kabarcıklar, su toplamaları ve hatta iz bırakabilecek yanıklar ortaya çıkabiliyor. Göze sıçraması durumunda körlük bile söz konusu. Üstelik tavşancıl otunun görünümü, ölümcül zehirli su baldıranına da oldukça benziyor. Bu yüzden beyaz şemsiye şeklinde çiçekleri olan uzun bitkilerle karşılaştığınızda, “ne kadar güzelmiş” demek yerine bir adım geri atın. Çünkü doğanın bazı güzellikleri uzaktan hayranlık duymak içindir.
Kuzey Amerika’nın en tanınmış doğa tuzaklarından biri: zehirli sarmaşık (Toxicodendron radicans). Şirin, üç yapraklı görünümüyle masum dursa da, bu bitkiyle temasa geçmek cilt için küçük bir felaket demek. Çünkü yapraklarında ve gövdelerinde urushiol adında yağ benzeri bir madde bulunuyor. Bu madde cildinize değdiğinde, kısa sürede kaşıntılı, kızarık ve kabarcıklı bir döküntüye neden oluyor.
Daha da kötüsü, urushiol sadece bitkide kalmıyor. Giysilerinize, ayakkabılarınıza ya da evcil hayvanınızın tüylerine bulaştığında bile günler sonra sizi yeniden etkileyebiliyor. Bu yüzden doğa yürüyüşünden sonra giysilerinizi hemen yıkamak, cildinize değmemesine özen göstermek şart. Neyse ki döküntüler genellikle birkaç hafta içinde iyileşiyor. Ama acı tecrübeyle öğrenmek istemiyorsanız, bu üç yapraklı düşmanı uzaktan selamlayıp yolunuza devam edin.
3. Acı ağaç (Gympie Gympie)
Avustralya’nın “her şey öldürebilir” mottosuna yaraşır şekilde, dünyanın en acı veren bitkisi de bu kıtada yaşıyor. Dendrocnide moroides, yani halk arasında bilinen adıyla Gympie Gympie, dokunan herkese tarif edilemez bir acı yaşatıyor. Yapraklarındaki mikroskobik tüyler, cilde geçtiğinde şiddetli bir alerjik reaksiyona neden oluyor.
İnsanlardan gelen tanımlar şöyle: Genellikle asitle yakılıyormuş gibi, elektrik çarpıyormuş gibi ya da dev bir el beni eziyor şeklinde. Bu acı haftalarca, hatta yıllarca sürebiliyor. Bazı hayvanların bu ağrıya dayanamayıp kendilerini uçurumdan attıkları bile rapor edilmiş. Bilim insanları bu bitkiyle çalışırken gaz maskesi ve kalın giysiler giymek zorunda kalıyorlar. Eğer bir gün Avustralya’da yürüyüş yaparsanız, bu ağacı gördüğünüzde yapmanız gereken tek şey: uzaklaşmak. Çok ama çok uzaklaşmak.
Manşinel (Hippomane mancinella) adındaki bu her dem yeşil ağaç, dünyanın en tehlikeli ağacı unvanını hak ediyor. Görünüşte elmaya benzeyen meyvesi, İspanyolların ona taktığı manzanilla de la muerte yani ölümcül küçük elma ismini sonuna kadar haklı çıkarıyor.
Meyvesinden bir ısırık almak, ağzınızda ve yemek borunuzda ciddi yanıklara yol açabilir. Daha kötüsü, ağacın sütlü özsuyunda bulunan phorbol adlı madde, cilde değdiğinde kabarcıklar oluşturur. Hatta yağmur damlaları bile ağacın üzerinden süzülüp bu toksini üzerinize getirebilir. Rivayete göre, kaşif Juan Ponce de Leon’un ölümü de bu ağacın zehriyle temas eden bir ok yüzündendi. Kısacası, tropik bölgelerde elma benzeri bir meyve görürseniz… ondan koşarak uzaklaşın.
5. Cnidoscolus stimulosus
Adı masum gibi dursa da, burun yanığı veya parmak çürümesi olarak da bilinen cnidoscolus stimulosus, dokunanlara acı dolu dakikalar yaşatabiliyor. Bu bitki, Güneydoğu ABD’nin sıcak bölgelerinde yetişiyor ve üzeri, içi zehir dolu mikroskobik tüylerle kaplı.
Derinizle temas ettiğinde bu tüyler kırılarak tahriş edici bileşenleri serbest bırakıyor. Sonuç? Yanma hissi, batma, kaşıntı ve bazen birkaç gün sürebilen cilt renk değişimi. Özellikle çıplak ayakla çimlerde dolaşmayı sevenler için kötü haber: bu bitkinin üzerine basmak, unutulmaz bir acı tecrübesi olabilir. Yani doğa yürüyüşüne çıkarken sandalet yerine kapalı ayakkabılar giymek, sizi büyük bir pişmanlıktan kurtarabilir. Bu bitki kesinlikle dokunulmaması gereken tehlikeli bitkiler arasında.
Isırgan otu (Urtica dioica), doğanın hem en tanıdık hem de en can yakıcı bitkilerinden biri. Görünüşte sıradan bir ot gibi dursa da yaprak ve gövdelerindeki minik tüylerin içinde formik asit ve benzeri yakıcı maddeler saklıdır. Derin bir nefes alıp elinizi uzattığınızda, birkaç saniye içinde cildinizde yanma, karıncalanma ve dayanılmaz bir kaşıntı hissedersiniz.
İyi haber şu ki bu etkiler genellikle bir gün içinde geçer. Daha da ilginci, ısırgan otu pişirildiğinde toksinlerini kaybeder ve bazı kültürlerde ıspanak gibi sebze olarak tüketilir. Hatta çay olarak içildiğinde detoks etkisiyle bilinir. Yani doğa, yine kendi zehrinin panzehirini içinde barındırıyor. Ama yine de tarlalarda gezerken çıplak elle dokunmak yerine eldiven takmak akıllıca olacaktır.
7. Afrika zehirli sarmaşığı
Son durağımız, Güney Afrika’nın sıcak bölgelerinde yetişen smodingium argutum, yani Afrika zehirli sarmaşığı. Görünüşte sıradan bir çalıya benzese de içindeki heptadesil katekoller adlı kimyasallar yüzünden ciddi cilt tepkimelerine neden olabilir. Bitkinin salgıladığı özsu havayla temas ettiğinde kararır, cildinize değdiğinde ise kabarcıklı, mor ve şiş bir döküntü bırakır.
Bazı kişiler bu maddeye karşı bağışıklık geliştirse de çoğu insan için temas sonrası günlerce süren rahatsızlık kaçınılmazdır. Özellikle dokunulmaması gereken tehlikeli bitkiler arasına giren bu bitkiyi Güney Afrika’da doğa yürüyüşü yaparken tanımak, tatilde doktor ziyaretiyle uğraşmamak için en akıllıca hareket olacaktır.