Konuk yazarımız Tuba Gök listeledi, haberiniz olsun. (@enteldolma)
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum…
Orhan Veli bu şiiri disleksi için yazmış olsa bu kadar iyi anlatamazdı herhalde bir disleksikin durumunu.
İnternette, “A, bu belirti bende de var, aman ne güzel, ben de disleksiyim!” tarzında konuşanlar var. Tutturmuşlar Einstein, Da Vinci, Mozart gibi dahiler de disleksiydi diye. Disleksi olunca dahi olacaklarını sanıyorlar.
Atalarımız gülü seven dikenine katlanır demiş, bakın bakalım o dahi diye hayran olup, özendiğiniz garipler disleksinin ne dikenlerine katlanmış. Disleksi hastalığı zorlukları listemiz şu şekilde:
Doktor bunun hapı şurubu yok mu?
Maalesef disleksi iyileştirilse de tamamen yok edilemez. İlaç tedavisi yoktur.
Sen Einstein’i beklersin ama…
Ama maalesef karşına öğretmeni tarafında videoya alınıp aptal yerine konan çocuklar çıkar. Ama bu sadece bizim ülkemize has bir durum değil, bilimsel verilere göre disleksi en sık rastlanan öğrenme bozukluğu. Bir testle çocuğun disleksi olup olmadığı tespit edilebilir, zaten belirtiler gizli değil. Ailesi fark etmedi diyelim okula giden bir öğrenci, okumakta güçlük çekiyorsa, bazı harfleri tanımakta zorlanıyorsa bunu öğretmeninin fark etmesi çok mu zor? 21. yüzyılda yaşıyoruz ve 2000’li yılların başından itibaren bu konuda çalışmalar yapılıyor. Öğretmenler bu konuda bilgilendirilmiyor mu? 90’lı yıllarda durum neyse şu anda da değişen bir şey yok. Her disleksik hayatının bir döneminde en az bir öğretmeni tarafında arkadaşları önünde aptallıkla itham edilip aşağılanıyor. Bakınız Einstein “Öğretmenim aklımın yavaş çalıştığını, asosyal olduğumu ve ölene kadar aptal rüyalarımın peşinde sersemce savrulacağımı söylüyordu.”
Basit bir yazı okurken bile ruhun çekilecek gibi oldu mu, kalbini ağzında hissettin mi?
Öğretmen: Evet kim tahtaya yazdığımı okuyacak bakalım?
Disleksik (iç ses): Önümdekilerin arkasına iyice saklansam belki beni görmez.
Öğretmen: Sen.
Disleksik (iç ses): Teessüf ederim hocam.
Öğretmen: Evet, sen hadi.
Disleksik (iç ses): Duymamış gibi yapsam.
Öğretmen: Kızım sana diyorum, sağına soluna bakınma.
Disleksik (iç ses): Tamam, tamam bir şey yok, sakin ol.
Öğretmen: Heyecanlanma kızım, bak çok kolay.
Aslında tahtada ilkokul fişlerimizin ata, eşeğe bakmak zorunda kalan, sürekli koşup bir türlü oturamayan, cefakar çocuğu Ali vardır. Ali baktığında tahtada yazan atı görür ancak disleksik aynı tahtaya baktığında karma karışık şeyler görür.
Öğretmen: Hadi kızım, önce ilk harfi oku.
Disleksik (iç ses): Kusmasam bari.
Bildiğin bir konuda topluluk içinde konuşamadığın, kendini aptal gibi hissetmekten kurtulamadığın anlar
Okulda sunum yaparken yüzünüzde oluşan “Şimdi ben buraya neden çıktım?” ifadesi.
Sesinizi bir türlü ayarlayamayışınız, uygun kelimeyi bulmak için sarf ettiğiniz çaba, sürekli ağzınız kuruduğu için neredeyse bir damacana su içmenin verdiği eziyet. Yetmedi mi? Üniversite sıralarında ilkokul çocuğu davranışlarından kopamayanların dersle ilgisi olmadığı halde “Hocam arkadaşın sesi arkaya gelmiyor!” itirazını kendilerine borç bilmekten çekinmemesi. Kürsünün üstünden atlayıp şunlara bir Bruce Lee tekmesi mi atsam düşüncesi, vazgeçip Cüneyt Abi’nin tekmesinde karar kılmak. “Aman bunlardan her zaman etrafta olcak nasıl olsa, boş ver.” deyip sakinleşmeye çalışmak.
Çarpım tablosunu icat eden çarpılsın (disleksik çocuğun aşırı içten bedduası)
Böyle bakınca çok masum dursa da disleksik çocuğun kabusudur şu tablo. Hem de ne kabus!
Ulan hepiniz ters yazıyorsunuz!
“b”, “d” gibi karıştırılma ihtimali yüksek olan harfleri şaşırmayıp A’yı itinayla karıştırmak. A’nın bacaklarını yukarı dikmek, öğretmen de dahil olmak üzere herkesin A’yı ters yazdığını sanmak. Acı gerçeği babanla ders çalışırken fark etmek. Gerçeği kabullenemeyip baba her “Ters yazıyorsun evladım, ben nasıl yazdım bak.” dediğinde sinirden ağlamaya başlamak.
Büyüyünce doktor mu olcan sen?
Tam harfleri söküp rahat bir nefes alırsın ki bu sefer de örümcek ağından hallice yazın yüzünden esprilerin hedefi olursun. Yazını doktor yazısına benzetirler, inci gibi yazman gerekir ya. Oysa sen İnci Sözlük gibi yazıyorsundur. Neden müfredatta olduğunu anlayamadığın güzel yazı dersinde defterine hep “daha fazla gayret et” yazılır. Hayır, anlamıyorum yazısı güzel olanlar Nobel aldı da bizim mi haberimiz yok? Yukarıdaki yazı F. Kafka’ya ait, sadece Kafka değil Vladmir Nabokov, Charles Dickens da güzel yazı dersine tepki olarak yazmışlar. Peki, bu onların başarısından bir şey eksiltmiş mi?
Dahi anlamındaki da/de’yi bitişik mi yazdın sen?
Tamam, dilbilgisi hocalarını anlarım. Peki “dahi” anlamına gelen de’nin ayrı yazıldığını bilen, ezkaza öğrenen herkesteki bu de fetişizmi nedir ya? Sakin.
Bu yaşta sağını solunu mu karıştırıyorsun?
Vurun hocam vurun siz de vurun, bize hayat vurmuş zaten. Bu yaşta sağını solunu karıştırmak ne demek! Zaten matematik dersinde de başarısızız, çünkü zevk alıyoruz matematikten 1 almaktan. “Diğer notlarını inceledim, notların çok iyi neden matematiğe çalışmıyorsun? İstemiyorsun çünkü, aptal değilsin, bu zayıf notların başka bir açıklaması olamaz!” Hocam interneti biraz bu konuda kurcalasanız salak olmayan öğrencinin bazı konularda neden algılama problemi yaşadığını anlardınız.
Azıcık Aamir Khan’dan örnek alır insan. Her çocuk özeldir. Sizi kınıyorum. Ya disleksiyi öğrenin hocam. Ya da öğrencinin de kırılabilen, duygusal bir varlık olduğunu.
Ama disleksiklerin hayal gücü, zekası, farklı bakış açısı…
Dört yaşındayken annenizle beraber gittiğiniz hastane önündeki mantar şeklindeki bordürü Şirinler’in mantardan evine benzetip, bordürün altında şirinleri aramak. Meraklı bakışlara aldırmadan bordürün etrafında “lay lay la lay lay lay” diye dönüp şirinler çıkmayınca bordürü tekmelemek. Şirin Baba’yı ararken babayı bulmak. Annenin birden Gargamel’e dönüşmesi.
Yani disleksik biri bu durumdan memnun değildir. Hayatları disleksinin olumsuzluklarıyla uğraşarak geçmiştir ve ölünceye kadar da bu durum devam edecektir. Her disleksik dahi olacak diye bir şey yok, “Disleksi normal ve üstün zekalılarda görülür.” Lafından her disleksiğin dahi olacağı önermesi nasıl çıkıyor? Biraz empati yapmayı bilen zaten disleksi olan birinin özenilecek bir hayatı olmadığını anlar.
Senin derdin dert midir benim derdim yanında bonusu: Sinestezi
Disleksinin bir beteri, bir üst level’ı sinestezidir. Merak edenlere Jeffrey Moore’un Sinestezya adlı romanını tavsiye ederiz. Sinestezi sahibi insanlar, örneğin, insanları, insan olarak değil de görsel/işitsel/yazısal vb. bir nesne/olgu olarak hatırlar ve benimserler. Annesini ılık süt, kardeşini bir kedi vb. olarak gören/hatırlayan/düşünen biri gibi…