Her şey zincirleme gelişmişti aslında; bilimin ilerlemesiyle insanlar daha uzun yaşamaya, dünya daha da kalabalıklaşmaya başladı. Göçebelikten yerleşik hayata geçiş şehirleri, şehirler ticareti, ticaret parayı, para konformizmi, konformizm insanların şehirlerde toplanmasını, bu da kalabalığı, yer darlığını ve yeşil katliamını beraberinde getirdi. Görkemli ağaçlarla süslü arazilerin yerini devasa gökdelenler aldı.
Ayakta kalmanın gün geçtikçe zorlaştığı bu vahşi kapitalist ortamda, insanların barınma ve iş ihtiyacının yanında, çevrecilerin “doğayı koruyalım” çığlıkları çok romantik kalıyordu. Tam böyle gelmiş böyle gidecek derken bir adam çıktı ve 20. yüzyılın belki de en önemli çevreci mimari yaklaşımına imza attı; dikey bahçeler.
Ne, inşa etmemiz gereken (!) binalardan ne de yeşilden vazgeçmek zorunda değildik. Tüm duvarlar yemyeşil bahçelere dönüşebilirdi. İşte “vertical garden”, yani dikey bahçelerin mucidi Patrick Blanc’ın ve şehirdekilere gerçek anlamda “rahat bir nefes aldıran” bu müthiş mimarinin hikâyesi…
Çocuk aklı deyip geçme
13 yaşındaki bir çocuğun tembelliği, üşengeçliği ile başlıyor, yaşayan duvarların ilham ve umut verici hikâyesi. Patrick Blanc, akvaryumunu temizlemeye üşendiğinden, suyun kendiliğinden temizlenmesini sağlayacak bir bitki arayışına giriyor. Ve balık dışkısıyla beslenip gelişen bir sarmaşık türü olan “philodendron”u keşfediyor.
2 bin 500 bitki türü keşfetti
Blanc’ın bitkilere duyduğu bu merak gün geçtikçe katlanarak artıyor; öyle ki Blanc kendini yıllar sonra Malezya’nın yağmur ormanlarında buluyor. 10 yıl süren araştırma ve gözlem sonucunda 2 bin 500 bitki türünün topraksız ortamlarda; ağaç gövdelerinde ya da kayalıklarda yaşadığını keşfediyor. Ve bu keşfi dâhiyane bir icada, kentlerin duvarlarını süsleyecek dikey bahçelere dönüştürüyor.
Peyzaj değil, ekosanat
Buluşunun ilk uygulamasını 1994’te, Chaumont Bahçe Festivali’nde, “Living Wall / Yaşayan Duvar” adıyla sergiliyor Blanc; çalışması büyük beğeni topluyor. Uzmanlar, eleştirmenler ve mimarlar, Blanc’ın “Yaşayan Duvar”ı konusunda aynı şeyi söylüyorlar; bu peyzaj değil, “ekosanat”.
Betonlaşmaya karşı modern bir başkaldırı
“Yaşayan Duvar”, sıradan bir peyzaj düzenlemesi gibi değil, kentleşmenin getirdiği betonlaşmaya ve tekdüzeliğe modern bir başkaldırı olarak görülüyor. Bu çevreci icat, Time dergisinin, “2009’un En İyi 50 Buluşu” arasına da giriyor.
“Ben bu işin kitabını yazarım” demiş, yazmış
Hâlen mimarlar ve bahçıvanlar için proje üretmeyi sürdüren Blanc’ın, “Vertigal Garden / Dikey Bahçeler” adında bir de kitabı var. Blanc, çalışmalarını 1982’den bu yana Fransa Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi’nde (CNRS) sürdürüyor.
İstanbul’da da imzası var
“Ekosanat”ın öncüsü Blanc’ın en sevilen projesi ise Quai Branly Müzesi duvarına yapmış olduğu dikey bahçe. Ayrıca New York, Manhattan’daki Marithe, François Girbaud mağazası, Cenevre’deki Akvaryum, Bangkok’taki Siam Paragon Alışveriş Merkezi’ndeki yaşayan duvarlar da onun imzasını taşıyor. Blanc, ülkemizde ise İstanbul’daki Galata Art House’un duvarlarını yeşillendirmiş.
“Ben de yapacağım, ama nasıl?” diyenlere…
Evet, zaten gençlik olarak başımıza ne geldiyse şu yeşil sevdasından geldi. “Aldım gazı, ben de yapacağım.” diyorsanız hemen belirtelim. Dikey bahçe yapmak zor değil ancak zahmetli; sabır ve özen gerektiriyor. Genel olarak kullanılan üç ana malzeme var; duvara 10 cm mesafe ile monte edilmesi gereken metal bir çerçeve, duvar ile bahçe arasındaki izolasyonu sağlayacak, duvarın ıslanmasını engelleyecek bir PVC plaka ve kısa köklü bitkilerin tutunacağı, poliamitten yapılmış, küflenmeye karşı dayanıklı keçe katman.
Malzemeler tamam; haydi başlıyoruz!
Keçe katmana delikler açıyor, fide ya da tohumlarınızı çeşitli şekil ve desenlerde, zevkinize göre ekiyorsunuz. Yapısı gereği rahat bir hava akımı sağlayan keçe sayesinde bitki kökleri sabit kalıyor. Dikey duvarlarda kullanılan bitkiler toprağa ihtiyaç duymadığından, duvara ağırlık binmiyor.
Tablo gibi duvarlar
Eğer dikey bahçeyi iç mekâna uygulayacaksanız ve duvarınız yeteri kadar doğal ışık almıyorsa ek ışıklandırma yapmanız gerekiyor. Bu ışıklandırma hem yetersiz kalan güneş ışığının yerini alıyor hem de duvarınızın bir tablo gibi görünmesini sağlıyor.
Evinizdeki minimal orman
Sulama ve ışıklandırma sistemini kurduktan sonra yapmanız gereken tek şey, duvarınızın yaşayan bir sanat eserine dönüşmesini beklemek. Tohumlar yeşerip fideler büyüdükçe duvarınızın, hatta evinizin o eski kasvetli havasından sıyrılıp doğayla iç içe renkli bir yaşam alanına dönüştüğünü göreceksiniz.
Acaba ne diksem?
Kullanılacak bitkilerde dikkat edilecek en önemli özellik, dikey bahçede büyümeye uygun olmaları. Dikey bahçenizin yıllar içerisinde değişiklik göstereceğini unutmadan, yani ektiğiniz şeylerin 6 ay, 1 yıl, hatta 5 yıl sonraki hallerini düşünerek bitki seçin.
Duvarın konumu, güneş ışığını ne kadar aldığı, ısı farklılıkları ve rüzgârı; yani bitkilerin gelişimini etkileyecek iklimsel koşulları göz önünde bulundurun.
En çok hangi türler tercih ediliyor?
Dikey bahçelerde genellikle sürünen, sarkan, tırmanan ve yosun gibi her daim yeşil kalan bitkiler kullanılıyor. Uzun ömürlü “sempervivum”, ülkemizde Osmanlı çimi olarak bilinen “ophiopogon japonicus”, ruj çiçeği, mavi koyun yumağı, Amerikan sarmaşığı, acemborusu, şerbetçiotu, beyaz çiçekli yasemin, tırmanıcı güller ve mor salkım gibi bitkiler, yaşayan duvarlarda en çok tercih edilen türler.
Kendi ekosistemini oluşturuyor
Hâlâ ne dikeceğinize karar veremediyseniz, işin üstadı Blanc’dan kopya çekebilirsiniz. Hemen her projesinde 500’ün üzerinde bitki türü kullanan Blanc’ın, seçimini yaparken en çok dikkat ettiği şey, bitkilerin birbirleriyle uyumu. Bitki çeşitliliğinin çokluğu, yaşayan duvarın hastalıklara ve böceklerin verdiği zarara daha dayanıklı olmasını sağlıyor. Ortamda oluşan mikroorganizmalar ve mantarlar, ölen kökler ve dökülen yapraklar, çürüyerek keçe üzerinde ince, besleyici bir toprak tabakası oluşturuyor. Kendi ekosistemlerini oluşturan dikey bahçeler, uzun yıllar sağlıklı kalabilen bir yapıya sahip.
Dikey bostandan topla, salata yap!
ABD hemen her işte olduğu gibi dikey bahçelerde de uygulamanın boyutunu ileri taşımış durumda. Amerika’da, Blanc’ın çalışmalarından farklı olarak panellerde toprak kullanılıyor. Böylece dikey bahçelerde sebze ve çeşitli yeşilliklerin yetiştirilmesi de mümkün oluyor. Amerikalıların oldukça rağbet gösterdiği bu bahçelere “dikey bostanlar” demek yanlış olmaz herhalde. Duvarlarımızda yetiştirdiğimiz sebzelerle yemek yapmak ilginç olması bir yana, ne kadar keyifli olur düşünsenize!