Her hafta farklı farklı listeler çıkarsam da aslında rotalar hep aynı; Karaköy, Beyoğlu, Cihangir, Moda, Galata… Nabız buralarda atıyor biliyorum ama şu sıralar sonbaharın verdiği hüzünden biraz daha içe çekilmek isteyen arkadaşlarımız olabilir. Kimsenin pek uğramadığı, yanından geçse bile ruhunun duymadığı, sessiz sakin, huzurlu yerler… Çok da hüzne boğulmayalım diye araya biraz merkezi kalabalık yerler de serpiştirdik tabii (olmazsa olmaz!)
İşte pek bilinmeyen ama görülmeye değer 11 gizli yer:
Rumeli Feneri Kalesi
Burayı İstanbul’daki doğal klimalı yerler listesinden hatırlayacaksınız. Evet kendisi sıcak savar niteliği taşımakta. Ama aynı zamanda İstanbul’da pek ilgi görmeyen şahane bir yer kendisi. Görecekseniz şimdi görün kış soğukları bastırdı mı burun kıllarınızın donduğunu hissedebilirsiniz. Gerçi arabanız varsa her türlü gidersiniz.
İstanbul Boğazı’nda bir tarafı Karadeniz’e bir tarafı Marmara denizine bakan bu yerimiz 17. yüzyıldan kalma. Sanırız ki çok uzak ve ulaşımın zor olduğundan üvey evlat muamelesi görmekte. Vaktiniz olursa bir gidin, çok güzel fotoğraflar çekin.
Assumption Kilisesi
Moda’daki mekanların her birinin müdavimiyiz. Sahilinde yaptığımız keyfi, piknikleri, sporları, sohbeti ballandıra ballandıra anlatacak değiliz. Önünden geçip de görmezden geldiğiniz ya da hiç görmediğiniz bir güzellikten bahsedeceğiz. Kendisi İstanbul’un önemli Fransız Katolik kiliselerinden.
Türkçe ve Fransızca ayinler düzenlenen kilise 19. yüzyılda İtalyan mimar Giovanni Barberini tarafından yapılmış.
Moda’ya yolunuz düşerse bu mütevazi ama görkemli kiliseyi ajandanıza not edin.
Notre Dame De Sion
Harbiye’deki Fransız okulu. Sanırım bunu herkes bilir. Peki okulun her daim ücretsiz etkinliklerle dolu olduğunu, dünyanın her yerinden en iyi müzisyenlerin gelip burada ücretsiz konserler verdiğini, okulun harika ve huzur veren bir bahçesi olduğunu bu bahçede içilecek çayın 40 gün akıllara kazınacağını biliyor muydunuz?
Bu okul 1850’li yıllarda İstanbul’da açılan ilk Fransız okulu. Mimarisi coşmuş durumda. Gidip görün, mümkünse konser zamanlarına denk getirin.
Zindan Han
Buranın gidişatı hayra alamet değil. Zamanında katillerin, hırsızların, zina yapanların, dolandırıcıların, idama gönderilecek yeniçerilerin bulunduğu zindan şu anda lüks bir restoran.
1877 yılının sonuna kadar hapishane olan han ismini hemen yanında yer alan Baba Cafer Türbesi’nden ve onun içinde yer alan zindandan alıyor.
Yurtdışındaki hapishane temalı, işkence temalı otellerden neyimiz eksik. Bizim de varmış ama haberimiz yokmuş. Bu arada müthiş manzaralı restoranın ismi Surplus. Not edin.
Ayıos Ioannis Hrisostamos Kilisesi
Bu kez Kalamış’tayız, Kalamış Marina’nın tam karşısında. Bu kilise Altın Ağızlı Yuhanna Kilisesi olarak da bilinir. Antakya’da doğan sonra Bizans İmparatoru tarafından zorla Fener patriği yaptırılan Yuhanna’nın verdiği vaazlar o kadar etkileyiciymiş ki bu sebeple ona altın ağızlı derlermiş. Bu ilginç bilgiyi geçersek kilise bir hayli güzel. Dışardan baktığında bir iddiası olmayan bu kilisenin içi başka. İkonaları, 19. yüzyıla ait narteksteki taş baskısı, atmosferi sizi bir hayli
şaşırtacak.
Botanik Park
Açıkçası İstanbul Üniversitesi’nde okuyan yetinmeyip master yapan biri olarak söylüyorum: Yanı başımdaki Botanik Park’tan haberim yoktu. Dibine kadar gidip Erzincanlı Ali Baba’nın o muhteşem kuru fasulyesini yer sonra tıpış tıpış derse giderdim.
Ta ki biyoloji öğrenimi gören bir arkadaşımın bana böyle bir yerin varlığından bahsetmesine dek. Park Süleymaniye Camii’nin hemen sağ tarafında kalıyor. İstanbul Müftülüğü’nün hemen içinde. Parkta on bin bitki türü, 127 familyadan 400 ağaç, 3500 kadar da otsu bitki var imiş.
Yolunuz oralara düşerse uğramayı ihmal etmeyin, sonrasında da en acılısından bir kuru fasulye patlatın.
Aydos Tepesi
Bu yerimizi de ısrarla tanıtmaya devam ediyoruz. Daha önce “Doğayla Haşır Neşir Olacağınız 11 Gidilesi Piknik Alanı” listemizde buranın müthiş manzarasından söz etmiştim. Hatta “İstanbul’un en ama en yüksek tepesi olan bu yer Anadolu Yakası sakinleri için bir cennet” demiştim. Hiçbir şey değişmedi hala öyle. Bi gidin görün.
Bu tepe adını tarım tanrıçası Damatrys’ten alıyor. Adalara bile hakim olan Aydos’ta koşu parkurlarında spor yapabilir, piknik alanlarında deliler gibi haftanın yorgunluğunu atabilir ya da çayınız ile birlikte enfes mi enfes gün batımını izleyebilirsiniz.
Arap Camii
Karaköy’ün tasarım harikası mekanlarının yanında bir de bazen korkutucu boyuttaki binaları var. Bu binaların arasından iyice içerileri doğru yürürken Cami-i Kebir diye de bilinen Arap Camii ile karşılaşırsınız. Burası 700’lü yıllarda Arapların İstanbul’a yaptığı ilk cami imiş. Ama bazı tarihçilere göre de böyle bir şey yok. 70’e yakın pencere olmasına rağmen cami birazcık kasvetli. Ama bir karakteri, onu diğerlerinden ayıran bir asaleti var.
Cemile Sultan Korusu
Burayı bilmemeniz garip değil çünkü burası halka kapalı. Ama bu güzel yerin varlığından bihaber olmayın diye listemize bunu da ekledik.
Gerçi kamuya kapalı olsa da etkinlikler için rezervasyonla kullanabilirsiniz. Şu sıralar korularda yapılan düğünlerin haddi hesabı olmamasını düşünürsek burayı da not etmenizde yarar var.
Ansiklopedik bilgi verecek olursak: Bu koru Sultan Abdülmecid’in kızı Cemile Sultan anısına padişah tarafından alınmış. Ardından bir Osmanlı prensi, Yunan bir armatör ve bir film yapımcısının mülkü olmuş. En sonunda İstanbul Ticaret Odası (İTO) Eğitim ve Sosyal Hizmetler Vakfı tarafından kiralanarak tekrar ağaçlandırılıp canlandırılmış.
Cafe Français
İçinizde Parisyenler var mı? Olmasa bile bir damla Fransız romantikliği ya da oradaymış gibi hissetme hali vardır eminim. Hiç değilse bir AngelA, bir Amelie, bir Before Sunset, efendime söyliyim bir Midnight in Paris etkilemedi mi sizi? Eminim etkilemiştir o yüzden bu kafeyi bir yerlere karalayın. Hem öyle uzakta falan değil. İstiklal’in başındaki Fransız Konsolosluğu’nda. Meydanda sürekli önünden geçip dururuz hatta. Vize, film festivali, sergiler için buraya gidenler bu kafeyi iyi bilirler. Ama hiç gitmeyenleriniz varsa bu kafe için gidilir oraya.
Huzur veren bahçesinde iki şarap içmek size iyi gelecektir.
Atatürk Arboretumu
Burayı saklı bir cennet diye betimlesek abartmış olmayız. Pek bilinmemesini şehre fazla uzak olmasına bağlıyoruz. Ama yazın Kilyos’taki beachlere giderseniz, Belgrad Ormanları’nda bir yürüyüşe çıkarsanız burayı es geçmemenizi öneririz. Zaten Belgrad Ormanları’nın hemen içinde.
Burası İstanbul Üniversitesi Ormancılık Fakültesi tarafından bilimsel çalışmalar için kullanılıyor. Ama girmenizde bir sakınca yok. Adeta açık hava müzesi gibi. Bütün ağaçların, bitkilerin önünde türleri
isimleri vs. yazıyor. Birçok hayvanı da bu doğal ortamda görme şansı buluyorsunuz.
Vikipedi’nin yalancısıyım Türkiye’de sadece iki tane arboretum varmış: Biri bu diğeri ise Yalova’da yer alan Karaca Arboretum’u. Görülmeye değer buluyoruz.