Ana sayfa » Tarih » Nadir Görülen Tıbbi Bir Durum Nedeniyle Tüm Hayatını Balonun İçinde Geçiren David Vetter’ın Hikayesi
Nadir Görülen Tıbbi Bir Durum Nedeniyle Tüm Hayatını Balonun İçinde Geçiren David Vetter’ın Hikayesi
David Phillip Vetter adındaki bu bebek, doğar doğmaz hiç kimsenin yaşamadığı bir hayata başlıyordu. Onun hikayesi, "Baloncuk Çocuk" olarak anılacak ve tıp tarihinde derin izler bırakacaktı.
Bazı insanlar, yaşadıkları kısacık ömürle bile tıp tarihinde yeni bir sayfa açabilir. David Phillip Vetter da onlardan biriydi. Onun hikayesi, kulağa neredeyse bilim kurgu gibi geliyor: Dünyaya geldiği andan itibaren mikrop barındırmayan plastik bir balonun içinde yaşamak zorunda kalan bir çocuk… Fakat bu sadece bir tıbbi önlem değil, aynı zamanda insanın yalnızlıkla, umutla ve bilimin sınırlarıyla olan mücadelesiydi. İşte hayatını bir balonun içerisinde geçirmek zorunda kalan David Vetter ve hikayesi…
David 1971 yılında dünyaya geldiğinde, hayatı daha başlamadan çoktan planlanmıştı
Doğumu, sıradan bir sezaryen değildi, kelimenin tam anlamıyla bir steril operasyondu. Doktorlar, doğum odasını günlerce dezenfekte etmiş, kapıları bantlarla mühürlemişti. O kadar dikkatliydiler ki, odadaki herkes patojen testlerinden geçmiş ve konuşmadan bile kaçınmıştı. Çünkü bu doğumun en ufak bir hataya tahammülü yoktu.
David, bağışıklık sistemi olmadan doğuyordu. Normal bir bebek doğduğunda annesinden aldığı mikroplar, vücudunun dış dünyaya uyum sağlamasını sağlar. Ama David için bu temas ölümcül olabilirdi. Bu yüzden doğumunun hemen ardından, dış dünyadan tamamen izole edilmiş plastik bir balona yerleştirildi. Annesinin kollarına alınmadan, kimsenin tenine değmeden… Sadece beş saniye içinde, yepyeni bir hayata, kendi cam fanusuna geçmişti. Ve o fanusun dışına bir daha çıkması, tam on iki yıl sonra olacaktı.
David’in hastalığı tıp literatüründe Ağır Kombine İmmun Yetmezlik olarak biliniyordu. Bu genetik hastalık, vücudun savunma mekanizmasını neredeyse tamamen devre dışı bırakıyordu. Yani en ufak bir virüs ya da bakteri bile ölümcül hale gelebilirdi
Aslında Vetter ailesi bu trajediyle ilk kez karşılaşmıyordu. David’ten önce doğan ağabeyi de aynı hastalıkla dünyaya gelmiş, yalnızca yedi aylıkken hayatını kaybetmişti. Doktorlar, bir sonraki erkek çocukta da aynı hastalığın görülme ihtimalinin yüzde elli olduğunu söylemişti.
Buna rağmen ailesi, inançla ve umutla ikinci bir çocuk sahibi olmayı seçti. Fakat kader aynı acıyı bir kez daha yazdı: David de Ağır Kombine İmmun Yetmezlik hastalığıyla doğmuştu. O şeffaf plastik balon, aslında kısa süreli bir koruma alanı olarak tasarlanmıştı. Fakat tıbbın yetersizliği, o geçici çözümü bir ömürlük hapishaneye dönüştürdü.
David büyüdükçe balonun içindeki dünya da büyüyordu. O küçük, steril alan artık onun oyun alanı, sınıfı, hatta yaşam evreniydi
Doktorlar ve psikologlar onunla konuşuyor, deneyler yapıyor, gelişimini yakından izliyordu. Her şey mikropsuzdu; oyuncakları, kitapları, yiyecekleri hatta nefes aldığı hava bile özel filtrelerden geçiyordu.
Buna rağmen David olağanüstü bir çocuktu. Zekası yaşıtlarının çok üzerindeydi, öğrenmeye meraklıydı. Ancak bazı yönleri eksik kalmıştı. Dış dünyayı hiç deneyimlemediği için rüzgar, ağaç yaprağı ya da yağmur onun için sadece kelimelerdi. Psikologlarından biri bir gün ona bir ağaçtan dal getirdiğinde, David Vetter ve hikayesi işte o zaman biraz anlam kazanmaya başlamıştı. Gözlerindeki şaşkınlık unutulmazdı. Çünkü ilk kez gerçeğe dokunmuştu, tabii eldivenlerinin ardından.
Yıllar geçtikçe, yalnızlık ve tekrarlanan rutinler onun ruhunu yıpratmaya başladı. Uyurken kabuslar görüyordu, sürekli “Mikrop Kralı” adını verdiği hayali bir düşmandan bahsediyordu
Bu yalnızlık, belki de onun yaşadığı en ağır hastalıktı. Bilim dünyası David’i kurtarmak için yıllarca uğraştı. En umut verici çözüm, bir kemik iliği nakliydi. Ancak bu işlem için genetik olarak tamamen uyumlu bir donör bulunması gerekiyordu. Kız kardeşi Katherine test edildi, ama uygun değildi. Aile dışından uygun bir donör bulma şansı ise milyonda birdi.
Yine de David’i biraz olsun dünyaya yaklaştırmak isteyen bilim insanları, NASA’yla birlikte özel bir uzay giysisi tasarladı. Bu sayede David, sınırlı da olsa dışarı çıkabiliyor, bahçede dolaşabiliyordu. Ancak o bile tam bir özgürlük sayılmazdı; çünkü her adımı, bir tüpün ucundaki steril hava hattına bağlıydı. 1983’te tıp dünyasında bir gelişme yaşandı. Artık mükemmel bir genetik eşleşme olmasa da yarı uyumlu nakiller yapılabiliyordu. Kız kardeşi yeniden test edildi ve uygun bulundu. Bu umut dolu haber, ailenin yıllardır beklediği kurtuluş ışığıydı.
Nakil operasyonu başarıyla gerçekleşmişti. Doktorlar temkinli ama umutluydu
Ancak görünmeyen bir düşman o naklin içinde saklıydı: Epstein-Barr virüsü. O dönemin teknolojisiyle fark edilmesi imkânsız olan bu virüs, kız kardeşinin iliğinde gizlenmişti. Sağlıklı insanlar için zararsız olan bu virüs, David’in savunmasız bedeninde hızla yayıldı. Kısa sürede lenf kanseri gelişti. Ateşi yükseldi, iç kanamalar başladı. Onu yaşatmak için yapılan her müdahale yetersiz kalıyordu. 1984 yılında, 12 yaşındayken, ilk kez balonunun dışına çıkarıldı ama özgürlük için değil, ölümle yüzleşmek için. Annesi Carol Ann, yıllar sonra “Eldivenimi çıkarıp elini tuttum,” diye anlatacaktı. “Ona ilk kez dokunabildim. Aynı zamanda son kez.” O gece, saat sekizde David son nefesini verdi.
David’in hikayesi bir trajedinin ötesindeydi, tıp tarihine yön veren bir dönüm noktasıydı
Onun yaşamı sayesinde bilim insanları, virüslerin kansere neden olabileceğini kanıtladı. Ağır Kombine İmmun Yetmezlik hastalığının genetik haritası çıkarıldı ve bu sayede hastalıkla doğan bebekler için yeni tedavi yöntemleri geliştirildi. Bugün, David’in doğduğu şartlarda doğan bir bebek artık o kadar şanssız değil. Gen tedavileri ve kök hücre nakilleri sayesinde hastalık erken teşhisle tamamen tedavi edilebiliyor. Bir zamanlar balon çocuk olarak tanınan o küçük çocuk, farkında olmadan yüzlerce bebeğin hayatını kurtardı.
David Vetter ve hikayesi hikayesi, sadece bir hastalık öyküsü değil, insanın yaşama tutunma gücünün bir simgesi. O, dış dünyaya hiç dokunamadı ama dünyayı değiştirdi. Cenazesinde söylenen şu sözler her şeyi özetliyordu: “Hayatı üretimle ölçenler için bu hayat bir kayıptı. Ama hayatı vermekle ölçenler için, David’in yaşamı dünyanın en dolu hayatlarından biriydi.”