Bir ilişki uzun sürdükçe tutkunun azalması gerçekten kaçınılmaz mı, yoksa beynimizin bize küçük oyunları mı var? Psikoloji literatüründe “Coolidge Etkisi” adıyla bilinen bu ilginç fenomen, insanlarda ve hayvanlarda yeni bir eşle karşılaşıldığında cinsel ilginin aniden canlanabildiğini gösteriyor. Kısacası, doğa bazen yeni olana karşı oldukça cömert davranabiliyor. İlginç olan şu ki; bu etki sadece biyolojik bir dürtü değil, evrimsel stratejilerin karmaşık bir yansıması. Peki tam olarak Coolidge etkisi nedir?
Coolidge etkisi nedir? Yeni olan her zaman daha mı cazip?
İlişkilerde yeniliğin heyecanı denilen o gizemli dürtü, aslında sandığınızdan çok daha eski bir hikâyeye dayanıyor. Hatta bir Amerikan başkanının çiftlik gezisiyle bile ilgisi var! Coolidge etkisi, erkeklerin ve bazen kadınların yeni bir partnerle karşılaştığında yeniden canlanan cinsel ilgisini tanımlayan biyolojik bir olgu. Yani bir bakıma doğa, hep aynı filmi izlemekten sıkıldın mı? diye soruyor. Bu durum yalnızca insanlar arasında değil, farelerden maymunlara kadar birçok türde gözlemlenmiş. Ancak bu etkinin kökenine inmeden önce, adının nereden geldiğini bilmekte fayda var.
1920’lerin ABD Başkanı Calvin Coolidge, sessizliğiyle tanınan bir liderdi. Öyle ki, ölüm haberi geldiğinde bir hiciv yazarı “Bunu nasıl fark ettiler ki?” diye alay etmişti. Ancak tarihe geçen o meşhur hikâye, sessiz başkanın cinsel mizahın merkezine oturmasına neden oldu. Rivayete göre, eşi Grace Coolidge bir çiftliği gezerken durmadan çiftleşen bir horozu fark eder ve “Bu bilgiyi Başkan’a iletin,” der.
Başkan bu anekdotu duyunca, “Her seferinde aynı tavukla mı, yoksa farklı bir tavukla mı?” diye sorar. Çiftçi “Her defasında farklı bir tavukla,” deyince, Başkan yalnızca tek bir cümle kurar: “Bunu Bayan Coolidge’e söyleyin.” İşte o günden sonra, yeni bir eşle karşılaşıldığında uyarılmanın yeniden artması olgusu “Coolidge Etkisi” olarak anılmaya başlar. Bu mizahın ardında ise oldukça ciddi bir biyolojik gerçek yatıyor.
Coolidge etkisi, hayvanlar üzerinde bilimsel olarak kanıtlanmış durumda
Laboratuvarlarda yapılan klasik deneylerde, erkek bir fare dişiyle aynı ortama yerleştirildiğinde büyük bir istekle çiftleşir. Ancak birkaç seferin ardından ilgisi azalır. Tam bu sırada yeni bir dişi getirilirse, fare sanki hiç yorulmamış gibi yeniden aktif hale gelir. Yani tanıdık eş sıkıcılaşır, yenisi heyecan vericidir. Bu durum sadece farelerle sınırlı değil; koçlarda, maymunlarda ve hatta insanlarda da benzer sonuçlar gözlemlenmiştir. Bunun nedeni, beynin ödül merkezinde görev yapan dopamin adlı nörotransmitterdir.
Dopamin, yeni ve ilginç olan her şeye tepki verir. İlk buluşmada kalbin hızla çarpması da yeni bir partnerin çekiciliği de bundan kaynaklanır. Aynı kişiyle uzun süre birlikte olmak ise dopamin seviyesini düşürür. Bu, sevgiyi yok etmez ama heyecan dozunu azaltır. Kısacası, Coolidge etkisi doğanın çeşitliliği teşvik etmek için kullandığı kimyasal bir hiledir.
Coolidge etkisi denince akla genellikle erkekler gelir. Çünkü tarih boyunca araştırmaların çoğu erkek davranışları üzerine yoğunlaşmıştır. Ancak yeni çalışmalar, kadınların da bu biyolojik mekanizmaya tamamen bağışık olmadığını gösteriyor. Pensilvanya’daki Albright College’da yapılan bir deneyde, yüzlerce genç yetişkin Tinder benzeri bir sistemde eş tercihinde bulundu.
Kadınlar genellikle az sayıda erkekle randevu tercih etti. Ancak tüm erkekler oldukça çekici olduğunda tablo değişti: Kadınlar daha fazla farklı erkekle görüşmek istedi. Bu, evrimsel psikolojinin öne sürdüğü hipotezle de uyumluydu. Yani kadınlar da yeniliğe duyarsız değiller, yalnızca seçim kriterleri farklı. Uzun vadeli ilişkilerde güven ve kaynak önemliyken, kısa vadeli ilgilerde fiziksel çekicilik öne çıkabiliyor.
Coolidge etkisinin tetikleyicileri neler?
İlginç bir şekilde, araştırmalar erkeklerin yaş aldıkça birden fazla partner isteğinin arttığını gösteriyor. Bu durum yalnızca biyolojik bir dürtü değil, sosyokültürel bir etki. Yaş ilerledikçe erkekler daha fazla statü ve maddi kaynak kazanıyor, bu da yeni partner bulma olasılığını artırıyor. Evrimsel açıdan bakıldığında, kaynak biriktiren erkek daha fazla eş çekme eğiliminde. Ama olay sadece güç ve para değil.
Genç erkekler toplumsal normlara daha bağlı olduklarından tek eşlilik fikrine daha yakın durabiliyorlar. Yaş ilerledikçe birey kendi cinselliğiyle daha barışık hale geliyor, “bu benim doğam” diyebiliyor. İlginç bir başka bulgu da şu: yaşlı erkekler, gençlere kıyasla görünüş konusunda daha az seçici oluyor. Yani zaman geçtikçe cinsel çeşitlilik arzusu artarken estetik kriterler esneyebiliyor.
Coolidge etkisinin merkezinde aslında dopamin yatıyor. Bu kimyasal, beynin ödül sistemiyle ilişkilidir ve yeni bir deneyim yaşandığında hızla artar. Aynı partnerle tekrarlanan cinsel deneyimlerde dopamin tepkisi giderek azalır. Bu da uzun süreli ilişkilerde ilk günkü heyecanı bulamama hissini açıklar.
Ancak dopaminin suçu büyük olsa da, tek fail o değildir. Modern dünyada flört uygulamaları, sosyal medya ve hatta sürekli değişen içerik akışları, beynin bu dopamin devresini durmaksızın çalıştırır. Bu da ilişkilerde yerine koyma kültürünü besler. Yani biriyle sıkıldığında, yenisini aramak doğal değil, teknolojik hale gelir.
Coolidge etkisi nasıl aşılabilir?
Peki doğanın bu oyunu karşısında çaresiz miyiz? Aslında değil. Coolidge etkisini tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmasa da beynin yeniliğe olan açlığını farklı yollarla beslemek mümkün. Terapistler, uzun süreli ilişkilerde monotonluğu kırmak için yeniliği birlikte üretmek gerektiğini söyler. Bu illa yeni bir partner anlamına gelmiyor. Yeni aktiviteler, yeni ortamlar, hatta farklı rollere bürünmek bile dopamin sistemini yeniden harekete geçirir.
Ünlü bir psikoterapist olan Esther Perel’in dediği gibi, modern aşk güvenlik ile macera arasında gidip gelir. Gerçek sihir, bu iki ihtiyacın dengesini bulabilmektir. Çünkü uzun vadeli bir ilişkide arzuyu canlı tutmak, yeni birini bulmaktan çok daha karmaşık ama çok daha derin bir deneyimdir.