Günlükleri ve erotik yazılarıyla tanınan Anais Nin tam manasıyla cinsiyetsiz bir aşık, kadınları ve erkekleri aynı anda seven deli bir ruh, babasına çaresizce aşık bir kız çocuğu… Peki başyapıtı olarak kendi hayatını yazan ve yaratan bu delişmen yazarı ne kadar tanıyorsunuz? O halde sizi böyle alalım:
1. Kökleri İspanya, Küba ve Danimarka’ya dayanan bir Fransız’dı Anais
1903 yılında Fransa’da doğmuştu ve babasına deliler gibi aşıktı. Aslına bakarsanız Freud’un deyimiyle Elektra Kompleksi’nden muzdaripti.
2. Babasının Anais’e yaklaşımı ise hiç de öyle masumane değildi
Babasını “hoşuna gitmek zorunda olduğum bir erkek” diye tanımlıyordu Anais. Babası onu çırılçıplak bir halde küvete sokup fotoğraflarını çekiyordu.
3. Babasıyla ilişkisi
Babasıyla ilişkisi Anais’in ağır bir ateşli hastalık geçirmesi ve güzelliğinin sembolü olan buklelerini hastalık yatağında bırakmasıyla yaralandı. Kızının saçsız başını gören babası “Git buradan, çok çirkinsin!” diye bağırmıştı küçük kızın yüzüne.
4. Anais’in annesi için bardağı taşıran son damla
Babasının onu ve kardeşlerini kırbaçlaması ve çocukların gözünün önünde bir kediyi döverek öldürmesi Anais’in annesi için bardağı taşıran son damla oldu. Anais annesi ve kardeşleriyle beraber Amerika’ya göçtü. Yolda da ona sonradan büyük ün kazandıracak günlüklerini tutmaya ve görüp yaşadığı her şeyi kayıt altına almaya başladı.
5. Bir müddet ressamlar için modellik yaptı
Modellik yaptıktan sonra bir bankacı olan Hugh Guiler ile evlendi ve eşiyle beraber Paris’e yerleştiler. Paris Anais için arzu ettiği hayatın kalbiydi, üstelik babası da Paris’te yaşıyordu.
6. Ve bir gün yolları Henry Miller ile kesişti
Paris’te sanatçılardan oluşan geniş bir arkadaş grubu edinen Anais Nin’in yolu sonunda ünlü yazar Henry Miller ile kesişti. Miller da Paris’e yazar olmak için gelmişti ve Anais onun babası gibi donuk bakan mavi gözlerinden hemen etkilenmişti.
7. Henry ve Anais’in ortak noktası: Edebiyat
Anais’in kocası Hugh kendi seyahatleri sırasında Anais’in kuzeni Eduardo ile cinsel ilişkiye girdiğini biliyordu, fakat Henry Miller’ı kendisi için bir tehdit olarak görmüyor ve ikiliyi kendi hallerine bırakıyordu. Fakat Henry ve Anais’in bir ortak noktası vardı ki Hugh bunu es geçmişti: Edebiyat.
8. Artık ikilinin başka bir ortak noktası vardı: June
Böylelikle Anais Nin ve Henry Miller bazen sevgili, bazen usta-çırak, bazen baba-kız, bazen de anne-oğul oldukları karmaşık bir ilişkiye adım attılar. Henry Miller’ın karısı June’un da Paris’e gelmesiyle ilişki daha da karmaşık bir hal aldı. Artık ikilinin başka bir ortak noktası vardı: June.
9. June ve Anais Paris’teki bütün vakitlerini birlikte geçirmeye başlamışlardı
Beraber alışverişe gidiyor, yemek yiyor, sokaklarda sarmaş dolaş dolaşıyorlardı. Anais June’a utangaçlıkla karışık büyük bir tutkuyla bağlanırken June da bu ilgiyi karşılıksız bırakmadı.
10. June’ın New York’a geri dönmesinin ardından Anais Nin, Henry Miller’ın bütün hayatını paylaşmaya başladı
Onunla genelevlere bile gidiyordu. Neredeyse iki yıl sonra June tekrar Paris’e döndüğünde artık işler değişmişti. Anais kendini June ve Henry’nin arasını düzeltmek zorunda hissetmişti. June ise hem Anais’i, hem de Henry Miller’ı acımasızca eleştirmekten geri durmuyordu. Böylelikle birbirlerine tuhaf fakat güçlü bağlarla bağlanmış olan bu üçlü yavaş yavaş birbirinden kopmaya başladı.
11. Sonunda June tekrar New York’a döndü
Ve bu üçlü tuhaf aşk ilişkisi son bulmuş oldu. Anais 17 Mart 1955’te Rupert Pole ile evlendi. Fakat bu sırada ilk eşi Huge’dan da ayrılmamıştı. Ne de olsa sıradan bir hayat Anais’i tatmin edemezdi.
12. Bu iki eş birbirinden bihaberdi
Anais’in ölümüne kadar da bu ikili yaşayışı fark etmediler. 1985’te Hugh Guiler’ın ölümünden sonra Rupert Pole’un izniyle Anais’in günlükleri kitap haline getirildi ve yayınlandı.
13. Anais Nin 1977’de Kaliforniya da öldü
Anais Nin 1977’de Kaliforniya’da öldüyse de anılarının arasında yaşamaya devam ediyor. Külleri ise Santa Monica Körfezi’nde süzülmekte.