Onların aşkından geriye, dinleyen herkesin belleğine, yüreğine işlemiş birbirinden güzel aşk şarkıları kaldı…
Huzurlarınızda yüzyılın aşkları arasına koyabileceğimiz duygu ve müzik yüklü bir aşk hikayesi, Çiğdem Talu ve Melih Kibar aşkı…
Edebiyatçı bir ailenin kızı: Çiğdem Talu
Feriha Çiğdem Talu, 31 Ekim 1939 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Mehmet Muvakkar Ekrem Talu ve annesi Melek Haslet Uncu’dur. Çiğdem Talu, aynı zamanda Ercüment Ekrem Talu’nun torunu, ilk roman yazarlarımızdan Recaizade Mahmut Ekrem’in de torununun kızıdır.
Arnavutköy Amerikan Koleji’nden sonra İsviçre’de filoloji eğitimi gördü. İstanbul’a dönünce 17 yıl bir özel okulda İngilizce öğretmeni olarak çalıştı.
Yine bir edebiyatçı olan Selahattin Hilav’la evlendi, kızı Zeynep’in doğumundan bir süre sonra eşinden boşandı. Çiğdem Talu, 1972 yılından itibaren kendisine büyük ün sağlayacak olan şarkı sözü yazarlığına başladı. 1972’de “Ağlıyorum Yine” adlı ilk şarkı sözünü yazdı.
Bestekâr bir kimya mühendisi: Melih Kibar
1951 yılında İstanbul’da doğdu. Sekiz yaşında İstanbul Belediyesi Konservatuvarı Yarı Zamanlı Piyano Bölümü’ne başladı. Boğaziçi Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünü bitirdi. Uzun süre Timur Selçuk’la da birlikte çalışan Kibar, Çoban Yıldızı’nı 1975’te Eurovision Türkiye elemeleri için besteledi. Çiğdem Talu ile tanışarak, ‘İşte Öyle Bir Şey’, ‘Sevdan Olmasa’, ‘Bir de Bana Sor’ gibi unutulmaz bestelere birlikte imza attılar.
Hababam Sınıfı filmine yaptığı müzik ile Altın Portakal Film Müziği Ödülü’nü alan Kibar, ‘Hisseli Harikalar Kumpanyası Müzikali’nin de bestelerini yaptı.
Biri söz yazıyor, diğeri beste yapıyordu
Biri 36 yaşında, edebiyatçı bir ailede yetişmesine karşın edebiyatla pek de ilgilenmeyen bir İngilizce öğretmeniydi, diğeri 24 yaşında bir kimya mühendisi.
Apayrı dünyalardan bu iki insanı buluşturan şey müzik olur. Çiğdem şarkı sözleri yazar, Melih ise bestecidir. Tanıştıkları günden itibaren birlikte çalışmaya başlarlar. Zamanla birbirleri için söz yazıp, beste yaparlar. Beraberlikleri tam sekiz sene üç gün sürer.
Bu süre içinde 270 şarkıya ortak imza atarlar, besteleri listelerde bir numara olur hep. Çiğdem Talu Melih Kibar aşkından geriye, dinleyen herkesin belleğine, yüreğine işlemiş birbirinden güzel aşk şarkıları kalır.
Her şey Eurovision Şarkı Yarışması’yla başladı
http://youtu.be/Fb-2f7H7TRY
Türkiye, Eurovision Şarkı Yarışması’na ilk olarak 1975 yılında katılır. Türkiye’yi temsil edecek eseri belirlemek için de aylar öncesinden seçmeler yapılır.
Bu seçmelerin sinyal müziğini ise Boğaziçi Üniversitesi’nde kimya mühendisliği okuyan 24 yaşındaki bir genç yapar. Yaptığı bestenin kendisine hem iş hayatında hem de aşk hayatında yepyeni bir devrin kapısını açacağını bilmez henüz o günlerde genç besteci.
İlk görüşte aşk…
http://youtu.be/sX_jWcuBC_k
Melih Kibar, “Öyle ilk görüşte filan vurulmadım” dediği Çiğdem Talu ile 1975 yılının bir ilkbahar gecesinde Bebek’te besteci Timur Selçuk tarafından tanıştırılır. Ve o günden sonra “ayrılmaz ikili” olarak pek çok besteye hayat verirler. O gece tohumları atılan ve Erol Evgin’in seslendirdiği “İşte Öyle Bir Şey” şarkısı çıktığı andan itibaren listeleri sallar.
Çiğdem Talu, Melih Kibar, Erol Evgin
http://youtu.be/btnN9fs0Bn8
Çiğdem Talu’nun yazdığı…
Bende bu cehennem gibi yürek olmasa
Bende deli rüzgâr gibi hasret olmasa
Bir de cana can katan o sevdan olmasa
Ah bu hayat çekilmez
…sözlerini besteleyen Melih Kibar ve şarkıyı seslendiren Erol Evgin daha sonra da birlikte pek çok şarkıya hayat verirler.
Ayrılmaz ikili
Artık ayrılmaz ikili haline gelen Melih Kibar ve Çiğdem Talu, o yaz, şarkılarının çok tutmasının zafer sarhoşluğu içinde Polonya’nın Sopot kentinde yapılacak müzik festivaline giderler. O günleri şöyle anlatır Melih Kibar:
Bizim Çiğdem’le esas yakınlaşmamız galiba bu festivalde oldu. Yani normal ilişkilerde söylenen lafları birbirimize etmeye başladığımız yerdir Sopot. Ondan sonra artık kartlar açık oynanmaya başlandı, ama hep bunun dışarı yansımasını engelledik biz. Çünkü bunu insanların salt kadın-erkek beraberliği olarak yorumlamaya eğilimli olmaları bizim içimizi acıtıyordu, çünkü dışarıdan bakınca “Koca kadın gencecik, bugünkü tabiriyle çıtır, sevgilisi mi var?” diyecekler, böyle şeylerden Çiğdem de çok korkardı, bana da ters geliyordu.
Döndüklerinde artık besteci ve söz yazarı olmanın ötesinde iki sevgilidirler. Ama aralarındaki yaş farkı, ikisinin de kafasında soru işareti yaratır hep.
İçimdeki Fırtına
http://youtu.be/md45sSoZ2ao
Bu kaygıların eşlik ettiği yakınlaşma sürerken mecburi bir ayrılık gelir kapıya dayanır. Melih Kibar kimya mühendisliği yüksek lisansı yapmak üzere İngiltere’ye gider Türkiye’de besteleri listeleri sallarken o, 4 Ekim günü babasıyla bir uçağa atlayıp Londra’ya uçar. Ve gittiği gece, bir fırtınaya yakalanır. O fırtınanın heyecan ve dehşetiyle piyanonun başına oturup bir beste yapar. Daha sonra bu bestesini Çiğdem’e gönderir ve onun yazdığı…
İşte o an bir fırtına kopar
Sanki o an yer yerinden oynar
Hoyrat bir rüzgâr eserken
Sallanan gemi misali
Sallanır durur içimde dünya
…sözleriyle o muhteşem “İçimdeki Fırtına” şarkısı doğar. “Ve bu şarkıdan sonra herkes bizi, Çiğdem Talu-Melih Kibar olarak görmeye başladı, Çiğdem dendiği zaman Melih, Melih dendiği zaman Çiğdem’dik biz artık” diye anlatır Melih Kibar o günleri…
Artık aşk aşktır ve aşk yaşanmaya başlamıştı
Melih Kibar’ın yüksek lisans eğitimi için İngiltere’ye gitmesiyle yaratıcı ikili ayrı düşer. Çiğdem Talu, bu ayrılığı, imkânlarını zorlayarak yaptığı Londra ziyaretleriyle telafiye çalışır. Birlikte Galler’i gezer, müzikaller seyrederler.
Melih Kibar’ın deyimiyle, “Artık aşk aşktır ve aşk yaşanmaya başlamıştı”. Çiğdem Talu o günlerde bir televizyon programında milyonların önünde şu sözü söyler: “Hayatımı milattan önce, milattan sonra gibi, Melih’ten önce, Melih’ten sonra diye ikiye ayırıyorum.”
İki sevgili, 1976 sonunda İstanbul’da buluşurlar ve 1977’yi Tarabya’daki bir restoranda birlikte karşılarlar.
Her şey seninle güzel / Yolda yürümek bile
Artık zirvede tektirler. Her şarkıları dillere, gönüllere yerleşir. Çiğdem Talu’nun yaş gününü 31 Ekim 1977’de İlhan İrem ve Erol Evgin’le birlikte kutlarlar. Üç erkek müzisyen Çiğdem’e bir de mani yazarlar.
Çiğdem, Çiğdem, çiçeklerin en güzelisin sen
Bilmem ki bundan başka sana neler söylesem
Şarkılara can veren ilham meleğimizsin sen…
Çiğdem Talu, o gece, doğum gününün şerefine, en güzel şarkı sözlerinden birini yazar.
Her şey seninle güzel
Yolda yürümek bile
Olmayacak düşlerin
Peşinde koşmak bile
Her şey seninle güzel
Bu toprak, bu taş bile
İçimdeki bu korku,
Gözümdeki yaş bile.
Belki de “olmayacak” dediği düş, genç aşkına olan düşkünlüğüdür…
Öyle çok sevdim ki seni / Öyle çok anlatamam
Melih Kibar Çiğdem Talu ilişkisi bir yılı devirmiştir ama o bir yılı da ayrı geçirmişlerdir. Şarkılarda süren bir aşktır onlarınki artık… Melih Kibar 1978’de yurda döndüğünde ayrılık kapıya dayanmıştır. Yine Melih Kibar’dan dinleyelim:
On iki yaş fark benim için engelleyici bir faktördü. Çiğdem de frenleri bırakamıyordu, çevrenin tepkilerinden dolayı… Saraylı bir aileden, son derece Osmanlı terbiyesi almış bir aileden geliyordu. Hani birden bire kızlarının kendinden on iki yaş küçük bir adamla beraber olmasını yadırgayabilirlerdi… Ondan sonra biz Çiğdem’le konuştuk ve artık dost olduk, aşk denilen şeyi bir yere koyduk, güzel kılıflara sardık, yüklüğün en üstünde güzel bir yere kaldırmayı becerdik, ondan sonra birbirinden hiç ayrılmaz dost olarak sürdürdük hayatımızı…
Hisseli Harikalar Kumpanyası ve Hep Böyle Kal
Her şeye rağmen birlikte üretmeyi sürdürürler. Sırada bir müzikal vardır.
Haldun Dormen’in önerisiyle, yurt dışında en başarılı örneklerini izledikleri müzikallerden birini Türkiye’de gerçekleştirmek için kolları sıvarlar. Çiğdem’in sözlerini başlarda pek beğenmese de oturur besteler onları Melih. Hisseli Harikalar Kumpanyası beklenmediği kadar büyük ilgi görür; dört yüz kez perde açar, turnelere çıkar.
O dönem kimsenin pek dikkatini çekmez, ama Melih Kibar’ın o müzikal için bestelediği, sonradan altın plak alacak bir şarkıya Çiğdem Talu’nun yazdığı sözlerde bir veda hüznü gizlidir sanki.
Sen başkalarına benzeme sakın
Hep böyle kal, hep cana yakın
Hep böyle kal, hep böyle kal
Hep bana yakın…
Kanserli yıllar
http://youtu.be/Df8xeIUbUfc
1980’lerin başında Çiğdem Talu’ya geç kalan bir teşhis konur; göğüs kanseri…
Artık Çiğdem Talu, kanser tedavisi için Londra’ya gidip gelmeye başlar. Orada olduğu aylarda, kendisini bir masal ülkesinde hissettiğine, bütün otel personeliyle dost olduğuna dair, neşeli kartlar yollar Türkiye’ye…
Melih Kibar anlatıyor:
Neşesinden hiçbir şey kaybetmedi. Çiğdem aynı Çiğdem’di, sadece kanserli Çiğdem’di. Kanserle Çiğdem beraber yaşıyordu. Ben dedim ki “Zaten bu moralle üstesinden gelir.”
Ancak bu neşeli görüntünün altında derin bir hüzün saklıydı. Bu hüzün Türkiye’ye gönderilen kartlara yansımasa da, o dönem yazdığı şarkı sözlerinden açık seçik okunuyordu. Melih Kibar’ın deyimiyle, “hayatında en severek yazdığı şarkı sözü”nü o dönem kaleme aldı. Olgunluk dönemi şarkısı “Koca Çınar”ın satır aralarında sitem vardı sanki…
Serde delikanlılık, gençlik var koca çınar
sevda var, sen sevdanı çiğneyip geçer misin
öte yanda gurur var ölesiye gurur var
seni unutanları
sen olsan sever misin
Çiğdem Talu’ya veda konseri
İşte kanserin metastaz yapıp ilerlediği bu aşamada, Çiğdem Talu’nun pop müzik dünyasındaki dostları, artan masraflarını karşılamak ve kansere karşı mücadelesinde ona destek vermek için bir yardım konserinde bir araya gelirler.
28 Mart 1983 günü Şan Tiyatrosunda gerçekleşen “Çiğdem Talu’ya Selam” konserinde dönemin bütün starları sahne alır. Tabii aralarında “sevgili bestecisi” Melih Kibar da vardır. Bütün şarkılara piyanosuyla o eşlik eder. Ve Çiğdem, bu konsere, hasta yatağından canlı telefon bağlantısıyla katılır.
Ne yazık ki, geç teşhis hatasını, destek konserleri telafi edemeyecektir.
Şarkılar öksüz kalır…
http://youtu.be/kUhqC2s99bY
Yaşam dolu, beni de hayata bağlayan, çevresindeki herkesi hayata bağlayan, hiç kimseyi kırmayan bir insan… Erken öldü, çok erken öldü, ama o doksan yaşında da olsaydı herhalde gene bir efsane olarak hep hayatta kalacaktı.
…der Melih Kibar, 28 Mayıs 1983’te yaşama veda eden sevdiğinin ardından. Basın, Çiğdem Talu’nun ölüm haberini “Şarkılar öksüz kaldı.” diye verir. Bebek Camisindeki cenazesinde, sevenlerinin yakasındaki fotoğrafından, bu kez hüzünle bakar sevenlerine Çiğdem Talu, artık nesiller boyu, sözlerini yazdığı şarkılarda yaşayacaktır.
Sessiz Veda
http://youtu.be/VcC4KtM2BWs
Çiğdem Talu’nun ölümünden sonra Melih Kibar uzun süre sessizliğe bürünür, artık eskisi gibi besteler yapamaz. Çiğdem’in ölümünden sonra, şarkılara birlikte hayat verdikleri Erol Evgin de ayrılır guruptan. 2000 yılında yeniden piyanosunun başına geçen Melih Kibar “Sessiz Veda” adını verdiği bestesini yapar ve sanki kendi vedasını da bu bestesinde haber verir.
Cilt kanserine yakalanan besteci uzun bir süre kanser tedavisi görür ve 7 Nisan 2005 tarihinde İstanbul’da hayata gözlerini yumar. Onun cenazesi de tıpkı Çiğdeminki gibi aynı sanatçı arkadaşları tarafından Bebek Camisi’nden uğurlanır. Onların aşkı yaşanmış ama bitmemiş aşklardandır…
Not: Listeyi hazırlarken yer yer Can Dündar’ın Yüzyılın Aşkları kitabından faydalandık.