Ana sayfa » Seyahat » Dördüncü Piramit Olarak Bilinen Büyük Mısır Müzesi (GEM) Hakkında Bilmeniz Gerekenler
Dördüncü Piramit Olarak Bilinen Büyük Mısır Müzesi (GEM) Hakkında Bilmeniz Gerekenler
Giza Piramitleri'nin hemen yanı başında, 20 yıllık bir bekleyişin ardından nihayet açılan Büyük Mısır Müzesi (GEM) insanlık tarihine adeta yepyeni bir kapı aralıyor.
Antik dünyanın en gizemli uygarlığı, modern zamanların en iddialı kültür projesiyle buluştu. Yirmi yıllık bir bekleyişin, merak dolu gözlerin ve heyecanın ardından, Mısır’ın Büyük Müzesi (GEM), Giza Platosu’nun kadim piramitlerinin hemen yanı başında, tüm ihtişamıyla ziyaretçilerini karşılıyor. Mısır’ın yeni göz bebeği Büyük Mısır Müzesi (GEM) dünyanın dört bir yanından arkeologları, tarih meraklılarını ve maceraperestleri bir araya getirerek sadece eserleri sergilemekle kalmıyor, onlarla bir diyalog kurmamızı sağlıyor. Giza Platosu’nun hemen yanı başında, antik dünyanın ihtişamıyla modern dünyanın mühendisliği birleşti ve 20 yıl sonra kapılar açıldı.
Ziyaretçiler artık sadece piramitlerin önünde selfie çekmek için değil, binlerce yılın gizemini koklamak, mumyaların gölgesinde tarihle yüz yüze gelmek için buraya geliyor. Ve evet, Tutankhamon’un sandalyelerinden savaş arabalarına, maskesinden altın kakmalı ayrıntılarına kadar tüm mirası ilk kez tek çatı altında. İşte, Büyük Mısır Müzesi hakkında bilmeniz gerekenler
Büyük Mısır Müzesi (Grand Egyptian Museum) ne zaman açıldı?
Yıllardır “Açılıyor… birazdan… çok az kaldı…” diye gündemde olan Grand Egyptian Museum, sonunda görkemli bir törenle kapılarını açtı. Tam 20 yıllık hazırlık süreci ve yaklaşık 862 milyon euroya ulaşan yatırımın ardından, dünya tarihine adanmış en iddialı kültür merkezlerinden biri artık ziyaretçilerini ağırlıyor. Açılış, Kahire’nin hemen dışında, Giza Platosu’nun görkemli silüeti eşliğinde gerçekleştirildi ve bu özel gün, Mısır’ın kültürel mirasına duyduğu bağlılığın güçlü bir sembolü haline geldi. Tam açılış tarihi ise 1 Kasım 2025.
GEM’in konumu başlı başına bir mesaj: “Biz sadece geçmişi saklamıyoruz, onu yeniden taçlandırıyoruz”. Keops Piramidi’nin hemen yakınında, üçgen hatları, yarı saydam taş kaplamaları ve adeta piramide benzeyen mimarisiyle burası devasa bir kompleks
Öyle ufak bir alana sığdırılmış bir yapıdan bahsetmiyoruz; yaklaşık 70 futbol sahası büyüklüğünde, yani kaybolmak burada sadece mümkün değil, neredeyse garanti. Binanın dış yüzeyini süsleyen hiyeroglif dokuları, Mısır’ın geçmişine nazik bir selam gönderirken içeride modern tasarımın en sofistike örnekleri sizi bekliyor. Üstelik müze sadece sergi alanlarından ibaret değil, araştırma merkezleri, eğitim alanları, kütüphaneleri ve geniş restorasyon laboratuvarlarıyla adeta yaşayan bir akademi üssü. Ve tabii ki, Giza piramitlerine dev pencerelerden bakmak gibi ayrıcalıkları da var. Bir müzede oturup çay içerken dünya tarihinin en ikonik yapıları fonunuz olabilir mi? Artık olabilir.
En çok dikkat çeken eser Tutankhamon koleksiyonu
Mısır’ın efsanevi çocuk kralı Tutankhamon, yıllardır müzelerin en çok ziyaret edilen isimlerinden biriydi. Ama şimdi işler değişti. Daha önce dağınık halde görülebilen hazine, ilk kez eksiksiz bir düzenlemeyle bir araya getirildi. Mezarından çıkan 5.500’den fazla eşyanın tamamı, tıpkı keşfedildiği günde yaşatılmaya çalışan özgün bir senaryoyla sunuluyor. Altın maskeyi görüp büyülenenler artık savaş arabalarını, tahtını, törensel sandalyelerini ve kişisel eşyalarını da birlikte izleme fırsatına sahip.
Bu koleksiyon sadece göz kamaştırmıyor; aynı zamanda Mısırlı restoratörlerin ince işçilikte geldiği noktayı da gururla gösteriyor. Deri zırhlardan narin kumaşlara kadar her parça, sanki kraliyet odasından bugün çıkarılmış gibi parlıyor. Bir zamanlar oldukça fazla meşhur hale gelen koleksiyon, sonunda evine kavuştu ve sahne ışıkları tamamen onun üzerinde. Artık Kahire’de altın çağ lafı çok daha gerçek duruyor.
Müzenin açılışı yalnızca turizm açısından değil, kültürel diplomasi açısından da yeni bir dönem başlattı. Yıllardır başka ülkelerde bulunan Rosetta Taşı, Nefertiti Büstü ve Dendera Zodyak’ı gibi ikon eserlerin geri dönmesi için sesler daha güçlü çıkıyor. GEM’in varlığı, politik bir savaşa dönüşebilir.
Mısırlı arkeologlar ve uzmanlar, “Artık depomuz yok, başka müzemiz yok; her şey burada, tam kadro” diyerek samimi bir meydan okuma yapıyor. Rosetta Taşı’nın hikâyesi, Fransız bir keşif, İngiliz bir ganimet, ve şimdi güçlü bir iade talebiyle yeniden gündemde. Aynı şekilde Berlin’deki Nefertiti ve Louvre’daki gök haritası da geri dönüş listesinde.
GEM’in hikâyesi, neredeyse bir antik destan kadar inişli çıkışlı. Proje ilk kez 1990’ların başında konuşuldu, temel 2000’li yıllarda atıldı ve araya ekonomik dalgalanmalar, siyasi çalkantılar, pandemi ve bölgesel çatışmalar girdi
Bir dönem piramitlerden daha uzun sürecek diye espriler bile yapıldı, çünkü hakikaten, müze inşaat süresi piramidin yapım süresine rakip oldu. Ancak sonunda sabır kazandı. Devasa taş bloklar yerine modern mühendislik ekipmanları vardı belki ama kararlılık aynıydı. Bugün müzeye bakınca sadece bir bina değil, yıllar süren emeğin, ulusal gururun ve kültürel direncin somut bir örneği görülüyor. Şimdi gözler, yıllık 8 milyon ziyaretçi hedefinde. Ve tur rehberlerinin söylediğine bakılırsa “hazırlanın, yeni turizm çağımız geldi”.
Henüz yeni açılmasına rağmen GEM’in koridorlarında farklı dillerden hayranlık cümleleri yankılanıyor. Bazı ziyaretçiler eski Kahire Müzesi’ni “büyüleyici ama biraz kaotik” diye tanımlıyor. GEM ise düzen, görsellik ve akış olarak yeni bir standart belirliyor. Bir turistin dediği gibi: “Bu sadece bir müze değil, zamanda bir yolculuk.”
Merdivenlerde firavun heykellerinin arasında gezinirken, üst kattaki camdan piramitlere bakarken, dev Ramses heykelinin ayaklarında fotoğraf çekerken herkesin yüzünde aynı ifade var: “İyi ki gelmişim.” Evet, Mısır her zaman tarih severlerin rüyasıydı, ama şimdi o rüya 21. yüzyıl teknolojisiyle cilalanmış durumda.
Büyük Mısır Müzesi (GEM) içerisinde neler var?
Burası yalnızca vitrinlere dizilmiş eserlerin bulunduğu bir alan değil, devasa boyutlarıyla neredeyse kendi başına bir arkeolojik evren. 500 bin metrekarelik alanıyla yaklaşık 70 futbol sahasını yan yana dizmişsiniz gibi düşünün. Yani bir günde tüm müzeyi gezmek imkansız olabilir. Müzeye yaklaştığınızda ilk önce mimarinin konuştuğunu görüyorsunuz. Hiyerogliflerle bezeli cephe, üçgen formda kesilmiş yarı saydam alçıtaşı yüzeyler ve piramitleri andıran giriş, daha kapıdan içeri girmeden Antik Mısır’ın büyüsünü yüzünüze çarpıyor.
İçeri girdiğinizde sizi devasa bir karşılama töreni bekliyor. II. Ramses’in 11 metre yüksekliğindeki heybetli heykeli tam girişte hüküm sürüyor; kendisi oldukça görkemli bir eser. Birkaç adım sonra ise 3.200 yıllık, 16 metre uzunluğundaki dikilitaş tavanın altında adeta süzülüyor. Bu eserler, 2006 yılında özenle buraya taşınmış ve hak ettikleri ihtişama kavuşmuşlar.
Müzenin kalbi sayılan dev merdiven ise ayrı bir deneyim sunuyor. Merdivenin iki tarafında yer alan eski kralların ve kraliçelerin heykelleri arasında yürürken kendinizi bir zaman yolculuğunun ortasında buluyorsunuz. En tepeye ulaştığınızda ise müzenin sürprizi sizi bekliyor: dev bir pencereyle çerçevelenmiş Giza Piramitleri manzarası. Bu noktada insan bir anlığına gerçekten firavunların dünyasına ait olduğunu düşünüyor. Tüm bunların dışında müzede tüm Mısır tarihine ulaşabileceğiniz sayısız eser mevcut.