Yalnızlık hakkında hemen hemen herkesin mutlaka bir düşüncesi vardır. Olmazsa olmazlar, kurallar, geçmişten gelen alışkanlıklar vs. pek çok şey yalnızlık üzerine kurulmuş ya da yalnızlık pek çok şeyin üzerine yıkılmıştır. Yalnızlığın olumlanması meselesi de diğer bütün her şey kadar doğaldır. Çünkü ihtiyaç olarak düşündüğümüzde insanların toplumdan uzaklaşma isteğiyle doğrudan ilişki içerisindedir ve çoğu zaman toplum kaynaklıdır. Ancak her şeye rağmen yalnızlıktan korkanlar da bir hayli fazladır.
Sanat tarihine baktığımız zaman pek çok önemli isim yalnızlık üzerine düşünmüş ve söz söylemiştir. Bukowski de o isimlerden bir tanesiydi ve gerçekten içinden nasıl geldiyse öyle yaşadı.
Charles Bukowski‘nin kaleminden alıntıladığımız liste, yalnızlığa farklı bir pencere açıyor.
“Hiç yalnız hissetmedim kendimi…”
“Bir odada tek başıma kaldım, intiharın eşiğinde…”
“Kendimi çok kötü hissettiğim oldu, ama hiçbir zaman birinin odaya girip kendimi daha iyi hissetmemi sağlayacağını düşünmedim…”
“Başka bir deyişle, yalnızlık beni hiçbir zaman rahatsız etmemiştir, çünkü yalnız kalmaya doyamam…”
“Ben kendimi insan dolu bir odada ya da tezahürat yapan seyircilerle dolu bir tribünde en yalnız hissederim…”
“Ibsen’den bir alıntı yapacağım; ‘En güçlü insanlar genellikle yalnızdır.”
“Hiçbir zaman içimden, ‘şuh bir sarışın içeri girince kendimi daha iyi hissedeceğim,’ diye geçirmedim…”
“Hayır, onun hiçbir yararı olmaz. İnsanları bilirsin, ‘Hey, Cuma akşamı, ne yapacağız? Burda kös kös oturacak mıyız?’ Evet, kesinlikle. Çünkü yok dışarıda bir şey. Aptallık sadece…”