Efenm, İstanbul Bakırköy’ün cadde tarafındaki sokaklarında, meşhur sinir hastalıkları hastanesinin şirin misafirlerinin çizgili pijamalarıyla dolaştığı günler malumunuzdur.
Veliefendi Hipodrumu’ndan çıkan kimi jokeylerin Bakırköy’ün Çamlık mevkiinde atlarına binip, hayvanları halkın arasında gezdirdikleri dönemler de aynı nostaljik zamanlara tekabül eder.
Bugün şehir merkezinde dev arap atıyla dolaşan bir jokey görsek olayı Instagram’a taşıma heyecanından kendimizi o ata deptirebiliriz.
Klişeler denizinde boğulmak istemeyiz ama hayat artık hiç olmadığı kadar hızlı akıyor. İlk uzaktan kumandalı televizyonu gördüğümüzde, tv ve kumanda arasına balonumuzu koyan eşek sıpalarının “düğmeye bastığımız anda balonun patlar” tehdidiyle karşılaştığımız gerçektir. O günün çocuğu olarak durumu kafamda tartmış ve “lan ya patlarsa” demişliğim de başka bir gerçekliktir. Tıpkı bugünün çocuklarının gelecekte tuşlu uzaktan kumandayı muhtemelen hatırlamayacaklarının gerçekliği gibi.
Biz şimdiden kahinliğe başlayalım ve bugün doğan çocukların hatırlamayacağı ve gelecekte bitecek teknolojiler için hazırlığımızı yapalım.
Kabloyla internete bağlanıyolarmış kızım yaa, kablo ne yaa
Ucunda kocaman dişiyle kalın bir kablo, öyle sıkı ve yoğun ki, günümüzün ultra light laptoplarına taksanız yuvayı kanırtıp, cihazı köşesinden havaya kaldıracak kadar güçlü. Kablosuz dönemin en ağır abilerinden biriydi Ethernet. Günümüzde de kullanılıyor. Yuvaya çat diye oturduğunda, bağlantı ışığını yakan bir Ethernet kablosunun karizması bugün benim diyen optik bağlantıda yoktur. Ama kablosuz veri transferinin ışık hızıyla aktarıldığı zamanlarda muhtemelen kimse Ethernet lafını hatırlamayacak.
Ev telefonu, sabit hatlı telefon, telsiz telefon vs. vs. vs.
Günümüzde dahi evinde sabit telefon kullanan kalmadı. İlgili şirketin bizim hatırladığımız son zavallı uygulaması “yazlığınız için ayrı tarife eviniz için ayrı tarife” gibi düdük makarnası bir kampanyaydı. Annelerin cep telefonundan skype yaptığı dönemdeyiz, yüksek ihtimalle bugün doğan çocukların hiçbiri sabit bir telefonun ne olduğunu bilmeyecek.
O açılırken, çayı demleyip, kahvaltıyı hazırlayıp, yiyip, dişimizi fırçaladığımız bilgisayar
Yeni işletim sistemleri her geçen gün daha hızlı açılıyorlar. Açılış için hard disc yerine ssd bellek kullanmak da olaya hayli ivme kazandırıyor. Süre azalsa da bugün yine de bekliyoruz. 20 sene sonra çocuğunuza şunu dediğinizi düşünün, bilgisayarı açıp Soulbook’a girebilmek için 5 dakika bekliyorduk… Sizi anlamayacaktır.
Sürekli şarj bitmesine bağlı duvara yapışık yaşama sendromu
Pil teknolojisi gelişme göstermiyor değil; ancak olmuyor olmuyor olmuyor… Kabloya bağlı yaşam, totomuzu yerden, kafamızı duvar dibinden kaldırmamıza izin vermiyor.
Telefonumuz sayesinde yeryüzünden 20 km. yukarıda, uzay boşluğunda salınan uydulardan yerimizi buluyoruz da, o totoyu bir türlü halının üstünden kaldıramıyoruz; çünkü şarjımız yok.
Pile bağlı yaşam 10 yıl sonra da devam etse bile, en azından kablosuz şarj ve hatta belki de wifi ağları üzerinden geliştirilecek yöntemlerle bu manzara geleceğin çocukları için dalga geçilecek olaylar arasında yerini alacak.
Pencere kullanımının pimapene bağladığı işletim sistemleri
Çift tıkla açılsın, çarpıya tıkla kapansın… Pencere sisteminin mucidi microsoft dahi kendisini microsoft yapan tasarımdan kurtulmak için denemedik yol bırakmıyor. Dokunmatik sistemin esnekliğini kısıtlayan klasik pencere tasarımı, gelecekte çocukların üzerinde hayli eğleneceği bir geyik malzemesi olacak.
Korkma biz seni hep hatırlayacağız
Pencere sistemi bitecek dedik, peki ya bilgisayarla aramızdaki yegane iletişim aygıtı mouse? O kadar içimizden biri ki ona iletişim aygıtı demek tdk’yı bile güldürecektir. Mouse işte, tatlı, şirin, tıkırdayan bişey ve maalesef gelecekte aramızda olmayacak, çocuklar tarafından hatırlanmayacak. Gelişen sesli komut ve hareket algılayıcı sensörler bir kaç yıl içinde “tıklamak” tan çok daha fazlasını sunuyor olacak.
Zamanın ultra high tech hallerinden, minibüs aynasına
90’larda ahşap kabinli bir müzik seti satan alan komşumuz, dükkan sahibiyle içindeki disci çıkarmaması için uzun süre pazarlık etmişti. Adam da “abla elimizde bi tane var, size verirsek başkasına nası göstericez” diye itiraz etmişti. İşte o kadar acaip, ışıltılı, fantastik modern bir uzay teknolojisiydi o dönem discler. Günümüzde üretimleri hızla yavaşlatılıyor. Muhtemelen 10 sene sonra tamamen bitip gidecekler.
Hard discler vardı böyle, gırgır – dızzıp – bızzıp yaparlardı
Apple’ın sunduğu bulut hizmeti her ne kadar patlayıp Hollywood yıldızlarını “halka mal olmuş” sanatçılar haline getirse de, artık dijital depolamadan geriye dönüş yok. Bu iş hem bizleri takip etmeye bayılan hükümetler, hem de alışkanlıklarımızı bilmek isteyen dev firmalar için biçilmiş kaftan. Hem bu yüzden hem de yok ısındı, yok sarsıldı, yok veriler bozuldu gibi dertleri bitmeyen bu depolama şekline geleceğin çocukları antik çağlardan kalmış fantastik objeler gibi bakacaklar.
Osmanlı’nın gerileme döneminden kalan bir teknoloji: Fax makinesi
İnanmayacaksınız ama fax hala kullanılıyor. Temiz kağıdı denilen ilginç isimli resmi belgeyi bile internet üzerinden oluşturduğumuz, barcode teknolojisini pasaport belgeleri arasında kullanabildiğimiz dönemde, hala yağlı kasap kağıdı gibi kağıtların üzerine silik silik çıkan yazılarla uğraşılıyor. Neyse ki geleceğin çocuklarının fax’ı görmeyeceği kesin. Ne yalan söyleyelim bir tek fax’ı özlemeyeceğimizi düşünüyoruz.
Kameralar, fotoğraf makineleri ve bir kısım medya
Nikoncu musun, Canoncu musundaki Nikon geçtiğimiz aylarda tüm dünyadaki slr makinaların fiyatlarında ciddi indirimler yapacağını duyurdu. Canon hiç geri durur mu, biz de düşünüyoruz noolmuş ki cevabı gecikmedi.
Buna sebep tabii ki cep telefonu kameralarının hızla gelişmesi. Picasa ve Flickr gibi online fotoğraf depolama sitelerindeki verilere göre cep telefonu kameralarından yüklenen içerik diğer cihazlardan yüklenenleri kat be kat geçmiş durumda. Benzer bir durum video kaydediciler için de geçerli. Tabii ki bu cihazlar cep telefonları yüzünden kısa süre içinde piyasadan silinmeyecekler; ancak radikal değişikliklere gidecekleri bir gerçek.