Keyfekeder bir hevesle başlayan blog maceraları, dünyanın en iyi elektronik müzik festivallerindeki uzun sahne performanslarına dönüşen Bicep, Türk müzik severleri kendinden geçirmek üzere nihayet İstanbul’a geliyor! Bu yıl 8-9 Mart tarihlerinde üçüncüsü gerçekleşecek olan Sónar Istanbul Festivali kapsamında Zorlu PSM’de sahne alacak olan Bicep; electro, italo disco, garage ve psychedelic akımlarını sentezleyerek türler arası bir deneyim sunuyor. Çocukluk yıllarından beri tanışan Matt McBriar ve Andy Ferguson’un elektronik müziğe olan aşkı, ritmik zekası ve başka sanatçılara yol gösteren blogu, ikiliyi zaman içinde dans pistinde benzersiz bir seviyeye taşıdı.
Bicep’in kaslarınızı istemsiz kıpırdatmanıza neden olan müziğini ve muhteşem görsel şovlarını kaçırmamak için 9 Mart’ı 10 Mart’a bağlayan gece 00.30’u ajandanıza not almayı unutmayın.
Bu arada biz de yıllarca unutulmayacağını düşündüğümüz performanslarından önce kendilerini yakaladık ve aklımıza takılanları sorduk. Türk müzisyenleri de radarından kaçırmadığını öğrendiğimiz Bicep, ruhunda müzik yatanlara ilham olacak yolculuğunu ListeList’e anlattı.
1. Neden Bicep? Seçtiğiniz ismin – ve elbette logonun – özel bir hikayesi var mı?
Tüm hikaye “FeelMyBicep” adını verdiğimiz blog sayfamızla başladı ve aslında biraz dalgasınaydı. Sadece eğleniyorduk ve asla bir kariyer seçimi olarak düşünmemiştik. Sahneye çıkmaya başladığımızda “Bicep” olarak kısalttık ve böyle daha anlamlı oldu. Logomuz ise Isle of Man logosundan geliştirildi, aslında o da başlarda şakaydı ama evet, o da aynen kalmış oldu. 🙂
2. Çocukluk yıllarına uzanan bir arkadaşlığınız var. Okul hayatından sonra da birbirinizden kopmadınız. Sizi müzik mi bir araya getirdi yoksa yıllar içinde birbirinizi mi şekillendirdiniz?
İkimiz de okuldan sonra farklı üniversitelere gittik ama hâlâ görüştüğümüz, müzik paylaşımlarında bulunduğumuz, uzaklarda olsak bile konuştuğumuz ve online olarak iletişimde kaldığımız çok fazla arkadaşımız vardı. Aslında evet, arkadaş grubumuz dışında zamanımızın büyük bir kısmını harcadığımız ve üretmekten en çok keyif aldığımız müzik temelinde şekillendiğimiz bir gerçek.
3. 16 yaşındayken sızdığınız çılgın partilerden müziğinizle çıldırttığınız kitlelere uzanan bir kariyer… Henüz keşfedilmemiş disko cevherlerini, elektronik tuhaflıkları ve kayıp kulüp klasiklerini yayınladığınız ünlü blogunuz FeelMyBicep’ten sahneye geçiş sürecini anlatır mısınız?
Uzun bir süreç oldu. Blog başlayalı on yıldan fazla oluyor ve biz beş yıldır uzun sahne gösterileri ve warmup performansları gerçekleştiriyoruz. Yani aslında hepsi zaman içerisinde kendiliğinden fakat çok sıkı çalışmalar sonucu gerçekleşti. Müziklerimizi yayınlamaya başladığımız zaman da bir üst basamağa atlamış olduk.
4. Sıradan bir blogla başlayan müzik tutkunuzun, dünyanın neresinde bile olduğunu bilmediğiniz bir coğrafyasında devasa kitlelere verdiğiniz konserlere sıçraması nasıl bir his?
İkimiz de yeni müzikler ve yeni yerler keşfetmek konusunda her zamankinden çok daha iştahlıyız, bu yüzden seyahat edebilmek ve bunu ilk elden deneyimleyebilmek, gelecekte nasıl müzik yapacağımız açısından da şu an müziği genel olarak nasıl gördüğümüz açısından da oldukça önemli.
5. Blog hayatınız 2008’de başladı ama ilk albümünüzün çıkışı 2017’yi buldu. Neden bu kadar geciktiniz?
Beklemek istedik çünkü potansiyelimizi sadece kulüplerde çalınacak EP’lerle sınırlamayan, uzun soluklu bir fikir keşfetmek istiyorduk. Bu yüzden ilk albümümüzün çıkışı 2017’yi buldu. Artık stüdyoda kendimizi çok daha rahat hissediyoruz.
6. Albümünüzdeki parça isimlerinin tek kelimeden oluşması ve bir kavramı ifade etmesi özellikle dikkatimizi çekti. Özel bir hikayesi olduğunu düşünüyoruz. Paylaşmak ister misiniz?
Albümdeki tüm şarkıların bizim için özel bir anlamı var ancak biz hepsini tek bir kelimenin ardına gizledik, bu aynı zamanda yoruma açık oldukları anlamına da geliyor. Bu yüzden bizim için bu kadar anlamlı olan başkalarına tuhaf da görünebilir.
7. Genellikle bu müzik türleri için gelecekten ilham alındığı söylenir fakat siz geçmişle geleceği sentezleyip deneysel bir müzik türü yaratıyorsunuz ve müziğiniz şimdiden “eşsiz” kabul ediliyor. Bu başarının sırrını neye bağlıyorsunuz?
Aslında pek de sır sayılmaz, hem geçmişten hem bugünden ilham alıyoruz. Eski ekipmanların sesini seviyor ve başka birçok nedenden dolayı tercih ediyoruz. Aynı zamanda eski seslerle bu kadar çok şeyi yapabilmemizi sağlayan ise bugün kullandığımız birçok yeni teknoloji. Bu yüzden ikisini sentezlemeye çalışıyoruz ve bu da sound’umuzun büyük bir parçasını oluşturuyor.
8. Peki siz kimleri seversiniz? Müziğinizin ilhamı kimlerden geliyor?
Haftadan haftaya veya türden türe değişiyor. Müzik zevkimizin en iyi özetini sürekli güncellediğimiz FeelMyBicep Spotify playlist’inden öğrenebilirsiniz. Yeni çıkanlardan ise Skee Mask ve Mikron albümlerini beğendik.
9. Müzik olmasaydı dünya adınızı duyar mıydı yine de? Hangi alanda olurdu bu?
Emin değiliz ama sanırım ikimizde tasarım dünyasında çalışıyor olurduk. O alanda da en az müzikte olduğu kadar yaratıcı olurduk ve insanlar bizi aynı şekilde severdi diye düşünüyoruz.
10. Türkiye’ye ilk gelişiniz olacak. Nasıl bir seyirci kitlesiyle karşılaşmayı bekliyorsunuz?
Türkiye’ye daha önce gelmiştik ancak bu, ilk sahne gösterimiz olacak. İkimiz de ağırlıklı olarak Türklerin yaşadığı bölgelerde yaşıyoruz ve İstanbul gece hayatını daha önce deneyimledik, bu yüzden aslında neyle karşılaşacağımız konusunda bir fikrimiz var. Umarız ki birçok müzik türüne açık bir seyirci kitlesi olur, çünkü farklı stillerde çalıyor olacağız.
11. Kebapçılarda rastlayıp yıllar evvel blogunuzda önerdiğiniz Barış Manço, Sezen Aksu, Orhan Gencebay ve Erkin Koray gibi Türk müziğini şekillendiren önemli sesler bulunuyordu. Son dönemlerde de takip ettiğiniz veya listelerinize dahil ettiğiniz Türk DJ ya da prodüktör var mı?
Dürüst olmak gerekirse şu sıralar muhtemelen birçok Türk sanatçıyı dinliyoruzdur. İsim verecek olursak, her ikimiz de Zozo ve Ece Özel’in setlerini oldukça beğeniyoruz.
Şimdi de konsere hazırlık minvalinde sizi muhteşem bir Bicep performansıyla baş başa bırakıyoruz. Keyifli seyirler!