Bayramlar sevinç ve mutluluk kaynağı, bayramlar dostluğun sevginin doruğa eriştiği günler. En çok da çocuklar gelir bayram deyince akla, çünkü bayram en çok da onları sevindirir, mutlu eder. Yeni giysilerini giyinmiş, gözleri ışıl ışıl parlayan çocuklar değil midir bayramların gülen yüzü?
Hepimiz için, tüm çocukların güldüğü; ve onların yüzlerindeki tebessümle de hepimizin ruhunun ferahladığı bir bayram olsun… Bayramınız kutlu olsun! Herkesin bayram gibi bayramlar yaşayabilmesi ümidiyle!
Çocukluk
Affan dedeye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var ne de adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiç bir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!
Çocuklar Bakıyorlar
Çocuklar bakıyorlar, gözlerinde mavilik,
Bize bakıyorlar çocuklar, bir deri bir kemik.
Çocuklar tutamıyorlar ellerinde oyuncakları,
Çocuklar, koşamaz olmuş bacakları.
Bakıyorlar her akşam elimize,
Bir şey sormak ister gibi hepimize.
Benizleri sapsarı, hasta.
Çocuklar bedbaht bu yaşta.
Kim getirip koymuş onları yanımıza:
Bakıyorlar çizgi çizgi alnımıza.
Ziya Osman Saba
Haluk’un Bayramı
Baban diyor ki: ‘Meserret çocukların, yalnız
Çocukların payıdır! Ey güzel çocuk, dinle;
Fakat sevincinle
Neler düşündürüyorsun, bilir misin? … Babasız,
Ümitsiz, ne kadar yavrucakların şimdi
Sıyah-ı mateme benzer terâne-i îdi!
Çıkar o süsleri artık, sevindiğin yetişir;
Çıkar, biraz da şu öksüz giyinsin, eğlensin;
Biraz güzellensin
Şu rûy-ı zerd-i sefalet… Evet meserrettir
Çocukların payı; lâkin sevincinle
Sevinmiyor şu yetim, ağlıyor… Halûk, dinle!
Tevfik Fikret
Terâne-i îdi: Bayram şarkıları
Meserret: Sevinç, mutluluk
Ruy-i zerd-i sefalet: Yoksulluğun solgun yüzü
Bayram
Kargalar, sakın anneme söylemeyin!
Bugün toplar atılırken evden kaçıp
Harbiye Nezaretine gideceğim.
Söylemezseniz size macun alırım,
Simit alırım, horoz şekeri alırım;
Sizi kayık salıncağına bindiririm kargalar,
Bütün zıpzıplarımı size veririm.
Kargalar, ne olur anneme söylemeyin!
Çocuk ve Korku
yağmur yağıyor üşüyorum
anne ben korkuyorum
gece karanlık
yağmuru getiren melekleri göremiyorum
anne ben korkuyorum
bir saat sesi
bir gece sessizliği
karıncalara ninni söylermiş Süleyman
Süleyman’ı duyamıyorum
kapılar gıcırdıyor
anne ben korkuyorum
dev karanlıklar emer kanımı
içimin kırık aynasıdır yalnızlık
kalmadı kalbinde aşk ve ışık
böyle diyor babam
anne ben korkuyorum
rüzgârı bilmeyen saçlarıma
güneşe doymayan düşlerime
yetmiyor bir güneş
istiyorum bir güneş daha yaratsın Allah
anne ben korkuyorum
Faruk Uysal
Kentler Daralıyor
kentler daralıyor yollar daralıyor
kaldırımlar daralıyor daralıyor bahçeler bile,
daralıyor masallara sığmayan evrenimiz
yüreklerimiz daralıyor gün geçtikçe
oynayacak yer bırakın bize
önce cadde kenarları sonra kaldırımlar
bahçeli apartmanların bahçeleri
size ayrıldı sizin otomobillerinizle doldu
okulumuzun önü düşlerimizin içi
oynayacak yer bırakın bize
caddelere şimşek gibi fırlıyorsak
haşarılıktan değil yaramazlıktan değil
bizim olması gereken yerler bize yasak
büyükler söz anlamaz büyükler bencil
oynayacak yer bırakın bize
hey babalar abiler amcalar yöneticiler
bir makina yığınına kurban etmeyin bizi
aklınıza gelsin boş arsalarda oynadığınız günler
ama şimdi boş arsalar bile otomobil sergileri
oynayacak yer bırakın bize
Eray Canberk
Uykuda Çocuklar
Çocukları yatırdın mı? dedi adam.
Çoktaaaaann, dedi kadın.
Kimbilir nasıl bir düş görüyorlardır şimdi.
dedi erkek.
Kimbilir, dedi kadın. Git kulaklarına fısılda
istersen.
Ferit Edgü
Filistinli Çocuklara
Anneler,
Ninniler biriktirin
Çok çok ninniler.
Yerleştirin bir zarfın içine
Öpücüklerinizle pullayın;
Akdenize doğru
Uçan her kuşla,
Filistinli çocuklara yollayın.
Gökhan Akçiçek
Anne
Sahiden senden mi doğdum anne
yollar nehirler kuşluk vakitleri dururken
bir insandan mı doğar bir çocuk
anne senin yüreğin taş olsa dayanır mı
kuş olsa çiçek olsa gündüz olsa
kırılmaz mı acıdan bir sap menekşenin boynu
bu kez dağlar doğursun beni anne
sen de ılık yağmur ol
durmadan yağ kanayan yerlerime.
Haydar Ergülen
Kız Çocuğu
Kapıları çalan benim
Kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
Göze görünmez ölüler.
Hiroşima’da öleli
Oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım
Büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
Gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
Külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
Hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
Kâat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı
Teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
Şeker de yiyebilsinler.
Anneler Neden Bayramda Kanar
pazen elbiseler dikmeye otururdu annem bayram önceleri
gül desenli yerlerde elini dikerdi
anısı iğnelerde
biz bir gökyüzü atlasında yitirdik kardeşçe ormanımızı
saçlarında kaldı erken kar
gülüşü geç kalan yağmur sıcaklığında
sus/uzluğumuz makilik, yetim çocuk sıskalığında
ah annem cılız derdi, arık derdi, kuru derdi anlamazdık
aymazlığımızı hoşgör
utanır oldum gözlerini bulandırmaktan mevsim yazken
kışları kim saklar koynunda kanat kanat açılırken
anneler neden bayramlarda kanar
buldum bilemedim bildim bulamadım
kurşun neden seker annelerin göğsünde derdim
derlerdi: evlatları vardır
Barış Erdoğan
Anneler ve Çocuklar
Anne öldü mü çocuk
Bahçenin en yalnız köşesinde
Elinde siyah bir çubuk
Ağzında küçük bir leke
Çocuk öldü mü güneş
Simsiyah görünür gözüne
Elinde bir ip nereye
Bilmez bağlıyacağını anne
Kaçar herkesten
Durmaz bir yerde
Anne ölünce çocuk
Çocuk ölünce anne
Sezai Karakoç
Çocuklar
Şimdi bütün çocukların elma bahçelerinde
Dağıtır saçlarını bir serin rüzgâr.
Ve gider sanki sesleri uzak iklimlere kadar
Salıncaklar sallanın.
Artık karanlığı hiç sevmiyorum.
Aydınlıkta çocukların masal gibidir gözleri,
Ve bir avuç suya benzer ince yüzleri
Işıklar yanın.
Bir beyaz sandal nasıl güzelse bir denizde
Çocuklar da öylesine güzeldir uykularında…
Sayıklayınca sanki güller açılır sularda
Anneler, babalar, uyanın.
Yavuz Bülent Bakiler
Ağlayan Çocuklar
Kafesli evlerde ağlar çocuklar,
Odalarda akşam olurken henüz,
O zaman gözümün önünde parlar,
Buruşuk buruşuk, ağlayan bir yüz.
Ne vakit karanlık kaplasa yeri
Başlar çocukların büyük kederi;
Bakınır korkuyla dolu gözleri:
Ya artık bir daha olmazsa gündüz?
Gittikçe kesilir derken sedalar,
Gece; bir siyah el gözümü bağlar;
Duyarım, içime sığınmış, ağlar,
Bir ufacık çocuk, bir küçük öksüz…
Necip Fazıl Kısakürek
Bir İlkbahar Şiirine Başlangıç
Hava ne kadar güzel öğretmenim
Yollar ağaçlar kuşlar ne kadar güzel
Yeryüzü pırıl pırıl öğretmenim.
Gizlisi saklısı kalmamış dünyanın
Nesi var nesi yoksa dökmüş ortaya
Bütün bitkiler, bütün hayvanlar, bütün taşlar
Sürüngenler, konglomeralar, serhaslar
Hepsi hepsi ortada öğretmenim.
Ne olur biz de gidelim
Burda kalsın kitaplar
Burda kalsın iğneli karafatmalar
Kollarından bacaklarından gerilmiş kurbağalar
Burda kalsın hepsi
Bomboş kalsın evler okullar
Hapishaneler, hastahaneler…
Öğretmenim, sevgili öğretmenim
Sırtımıza alırız hastaları
Kim bilir ne özlemişlerdir kırları
Ya mahpuslar?
Ne sevinirler kim bilir
Sarılıp sarılıp öperler adamı.
Melih Cevdet Anday
Çocuktum
çocuktum
çöpten bir at yaptım
yaprakları kanat yaptım
uçtum gül bahçelerine
çocuktum
güneşi seyre çıktım
balkonları yıktım
kaçtım gül bahçelerine
çocuktum
küçücük bir ildim
kendimi yusuf bildim
açtım gül bahçelerine
çocuktum
anber taşıyan yeldim
ne yaman seldim
taştım gül bahçelerine
çocuktum
annemi çok yordum
gökyüzünde kuşlar gördüm
koştum gül bahçelerine
İsmail Karakurt
Çocuksun Sen
Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte
Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum
Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan
Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen
Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil
Ahmet Telli
Hasret kaldığımız bonus: Bugün Bayram Çocuklar
Sen gittin gideli içimde öyle bir sızı var ki
Yalnız sen anlarsın
Sen şimdi uzakta cennette meleklerle bizi düşler ağlarsın
Bugün bayram erken kalkın çocuklar
Giyelim en güzel giysileri
Elimizde taze kır çiçekleri üzmeyelim bugün annemizi
Sen yaz geceleri yıldızlar içinde
Ara sıra bize göz kırparsın
Sen soğuk günlerde kalbimi ısıtan en sıcak anısın
Bu gün bayram çabuk olun çocuklar
Annemiz bugün bizi bekler
Bayramda hüzünlenir melekler
Gönül alır bu güzel çiçekler