Diller, yalnızca iletişim kurmamızı sağlayan araçlar değildir; aynı zamanda bir toplumun dünyayı nasıl gördüğünü, hangi ayrıntıları fark edip değer verdiğini de gösterir. Japonca ise bu konuda oldukça zengin ve büyüleyici bir dil. Çünkü Japonlar, çoğu dilde uzun uzun açıklanması gereken kavramları tek bir kelimeye sığdırabilmişlerdir. Bazen bu kelimeler gündelik hayatın küçük ama evrensel anlarını, mesela sıkıntıdan atıştırmayı ya da doyduktan sonra tatlıya yer açabilmeyi anlatır. Bazen de doğanın içindeki incelikleri ya da ruh hâllerimizi öyle zarif bir şekilde tanımlar ki, insan “Bizde niye bunun tek bir kelimesi yok?” diye düşünmeden edemez. İşte başka dile çevrilemeyen Japonca kelimeler…
1. Kuchisabishii
Başka dile çevrilemeyen Japonca kelimeler listemize başlıyoruz! Diyelim ki canınız sıkıldı, eliniz bir şeyler atıştırmaya gidiyor… işte Japonların buna özel bir kelimesi var: kuchisabishii. Kelime kelime çevirdiğinizde “yalnız ağız” gibi bir anlama geliyor. Yani açlıktan değil, sıkıntıdan ya da sadece çiğneme isteği yüzünden yeme dürtüsü.
Hani sinemada patlamış mısır alırsınız ya, aslında aç değilsinizdir ama film keyfine eşlik etmesi için alırsınız. Ya da evde boş boş dolanırken, sadece o buzdolabının kapağını açıp bir şeylere bakmak istersiniz… İşte o hâl. Japonlar bunun “doğal bir insan tepkisi” olduğunu düşünüyor. Yani öyle kendini sabote eden, suçluluk duygusu dolu bir şey değil. Tamamen bizden, tamamen insanca bir refleks.
Buna eminiz çoğunuz bayılacaksınız. Tsundoku, kitap bağımlılarının kaderini tek kelimede özetliyor. Raflarda üst üste biriken ama bir türlü okunmayan kitap yığınları. Kelimenin kökeni çok hoş: tsumu (yığmak) ve doku (okumak). Yani “okunacak diye alınmış ama aslında yığılmış” kitaplar…
Birçoğumuzun evinde bu yığın vardır: “Bir gün okuyacağım” diyerek alınmış kitaplar, zamanla tozlanıp koca bir kuleye dönüşür. Ama Japonca bu kelime sayesinde, artık bu masum takıntıya bir isim verebiliyorsunuz. Belki de suçluluk yerine tatlı bir gurur duyabiliriz: “Evet, benim tsundoku’m var!”
3. Anmonyaito
Kediseverler için harika bir kelime. Anmonyaito, kıvrılıp uyuyan kedilerin pozisyonuna verilen ad. Neden mi? Çünkü bu kıvrılmış hâlleri, Jura ve Kretase döneminde yaşamış, kabuklu deniz canlıları olan ammonitlere çok benziyor. Kelimenin içinde ayrıca kedilerin meşhur “nyan” (miyav) sesi de gizlenmiş. Yani hem fosil hem kedi, tek bir kelimede birleşiyor.
Düşünün: milyonlarca yıl önceki canlılarla, evinizdeki kedinin tatlı uyku hâli arasında bir bağlantı kuruyorsunuz. Bu hem yaratıcı hem de sevimli değil mi?
Şimdi sizi biraz doğaya götürelim. Komorebi, ağaçların yapraklarının arasından süzülen güneş ışığını anlatıyor. O hafif titreşimle parlayan, ruhu dinlendiren ışık…
Bir bakıma doğanın kendi sahne ışığı bu. Yumuşak, büyüleyici, huzurlu. Japonlar, bu kadar kısa ama derin bir kelimeyle o duyguyu yakalamışlar. Biz çoğu zaman fark etmeden geçiyoruz, ama komorebi, doğanın bize sessizce sunduğu küçük bir mucizeyi işaret ediyor.
5. Betsubara
Başka dile çevrilemeyen Japonca kelimeler listemize devam ediyoruz. Hepimizin hissettiği ama belki de adını koyamadığı bir gerçek var: “Tatlıya her zaman yer vardır.” İşte Japonlar buna betsubara, yani “ayrı mide” demişler. Normal yemek için bir mide var, tatlı için ayrı bir mide!
Düşünün, tıka basa doymuşsunuz ama sofraya o nefis mochi ya da cheesecake geliyor… ve hop, birden iştahınız geri dönüyor. Bu sadece tatlıya özgü de değil aslında. Bazen sokakta taze takoyaki ya da kızarmış tavuk kokusu duyduğunuzda, aç olmasanız da “yesem mi?” diye düşünürsünüz. İşte o, betsubara’nın suçu! Türkçeye çevrilemeyen Japonca kelimeler yazımıza devam ediyoruz.
Bunu özellikle içe dönükler çok iyi bilir. Irusu, aslında evde olduğunuz hâlde, kapıyı çalan kişiye “evde yokmuş” gibi davranmak demek. Mesela kapınız çalındı, bir avukat ya da satış temsilcisi gelmiş… Siz de sessizce nefesinizi tutup, neredeyse bir ninja çevikliğiyle evin içinde yokmuşsunuz gibi davranıyorsunuz. İşte bu davranışın Japoncası var: irusu.
Japonya’da, dil bilmeseniz bile işinize yarayacak bir kelime bu. Rahatsız edilmek istemediğinizde veya yabancılara kapıyı açmak istemediğinizde tam bir kurtarıcı tavır.
7. Shinrinyoku
1980’lerde Japonya’da ortaya çıkan shinrinyoku, yani “orman banyosu”, stres ve yorgunluğa karşı bir terapi yöntemi. Buradaki banyo, suyla değil doğayla yapılıyor. Yani ormana gidip, kuş cıvıltıları ve yaprak hışırtısı eşliğinde adeta yeşilliğin içinde “yıkanmak”.
Şöyle düşünün: Betonun arasında sıkışmışken bir anda yemyeşil bir ormana kaçıyorsunuz. İçinizdeki tüm gerginlik, doğanın dinginliğiyle eriyor. Bugün Japonya’da 60’tan fazla orman, resmi olarak “orman terapisi noktası” kabul ediliyor. Yürüyüş, bisiklet ya da sadece derin bir nefes… Hepsi zihninizi sıfırlamak için birebir.
Kaplıcadan ya da saunadan çıktıktan sonra gelen o tarifsiz huzuru bilirsiniz… İşte Japonlar bu hisse totonou diyor. Bedensel rahatlama, zihinsel berraklık ve sanki dünyanın en doğru noktasında olduğunuz hissi.
Bilimsel olarak da bu hâle ulaşmanın formülü belli: sıcak ortam, ardından soğuk su, sonra da temiz hava. Bu döngü, vücudu rahatlatıyor, zihni sakinleştiriyor. Hatta Japonya’da bu deneyim üzerine romanlar yazılmış, mangalar çıkmış, TV dizileri yapılmış! Demek ki totonou, sadece bir his değil; adeta bir yaşam biçimi.
9. Batankyu
İşte Japonca’nın sevimli ses taklitlerinden biri! Batankyu, öyle bir yorgunluk hâli ki, yatağa kendinizi “batan!” diye bırakıyorsunuz ve anında “kyu…” sessizliğiyle uykuya dalıyorsunuz. Yani hem sesi hem hissi tek kelimede birleştirmişler.
Bu, gün boyu pilinizin son damlasına kadar çalıştığınızın göstergesi. Eve geldiğinizde artık göz kapaklarını tutamıyorsunuz ve hop, uykuya geçiş. İtiraf edelim, bazen dünyanın en güzel hissi de budur.
Başka dile çevrilemeyen Japonca kelimeler yazımızın sonuna geldik. Kelime anlamı “ılık su”, ama aslında bir ruh hâlini anlatıyor. Ne çok sıcak ne çok soğuk… tam ortada. Yani konforlu ama fazla konforlu. O kadar ki, insanı hantallaştıran, yeni riskler almaktan alıkoyan bir hâl.
Nuramayu tavrı sergileyen biri, bulunduğu durumda öyle keyfine düşkündür ki, değişime kapalı olur. Yani hayat ona biraz fazla “ılık” gelir ve kişi içinde kaybolur. Japonca’da bu biraz olumsuz bir anlam taşır; çünkü gelişim yerine durağanlığa işaret eder.