Okul hayatında bize dayatılan gerçek şu: Derslerine, sınavlarına çalış; iyi notlar alırsan hayatının geri kalanınında da başarılı olursun.
Ama gerçekten okulda sınavlarda başarılı olmakla hayatta başarılı olmak garantilenebilir mi? Bu ikisinin arasında doğrudan bir ilişki var mı? Yoksa hiç mi yok?
Şimdi size tüm bildiklerinizi unutturacak ve 19 sene süren bir araştırmanın sonuçlarını vereceğiz. Başarılı olmanın sırrı bu uzuuuun araştırmada.
Bilim konuşuyor burada sinyorita.
Hikayemiz 1991 yılında bir anaokulunda başlıyor
Anaokulu öğretmenleri 800 kişilik bir gruba “Sosyal Yetenek Ölçümlemesi” adı verilen bir değerlendirme sistemi uyguluyorlar. Bu sistemde örneğin “Çocuk diğerlerinin duygularını anlamada başarılı” gibi kıstaslar var ve bunlar “Hiç/Biraz/Orta derecede/İyi/Çok iyi” üzerinden derecelendiriliyor.
800 çocuk anaokulu eğitimi süresince teste tabi tutuluyor ve bu dosyalar tam 19 sene saklanıyor
Bu ölçümlemede araştırma ekibi her çocuk için bir “sosyal yetenek skor”u belirliyor ve bu dosyaları tam 19 sene saklıyorlar, ta ki o anaokulu çocukları 25 yaşında birer erişkin olana kadar. Tabii bu süre zarfında onların yetişkin hayatları hakkında bilgiler topluyor ve çocuklukların kazandıkları sosyal yeteneklerin ne kadar değerli olduğunu anlamak için bunları sonradan istatistiklere döküyorlar.
Bu uzun deneyin aradığı cevap ise oldukça basit
Başarının sırrı ne? Bizi hayatımızda başarılı kılan okulda sınavlarımızdaki başarılar mı, yoksa geliştirdiğimiz sosyal yetenekler mi?
Soru basit ama sonuçlar çok ilginç
19 sene süren bu araştırmanın sonuçları belki de tüm eğitim sistemini baştan yazacak türden. Bunları üç ana kategoride toplamak mümkün.
Sonuç 1: Okulda aldığımız başarılı sınav notları gerçekten önemli mi? Evet önemli ama sandığımız sebepten dolayı değil
Geleneksel düşüncede şu yatıyor: Bir çocuk okul hayatında yüksek sınav notları alıyorsa o zekidir ve hayatında başarılı olmaya, çok para kazanmaya mecburdur.
Ama sınavın sonucu çocuğun ders çalışırken bir arkadaşından ne kadar yardım aldığını ya da televizyon seyretmek yerine sınava çalışmak için iradesine nasıl hakim olduğunu söylemiyor.
Araştırmacılar şöyle diyor: “Okulda başarı hem sosyal-duygusal ve hem de bilişsel yetenekleri kapsıyor. Çünkü sosyal etkileşimler, dikkat ve oto kontrol öğrenmeye hazır olmayı derinden etkiliyor.” Yani sınava çalışmak ve ondan iyi bir sonuç almanın arkasında yatan nedenleri de etkileyen bizim sosyal yeteneklerimiz.
Sonuç 2: Paylaşma ve işbirliği gibi yetenekler meyvesini hayatın ilerleyen dönemlerinde veriyor
Araştırmadan çıkan şu sonuç size pek şaşırtıcı gelmeyebilir: “Akranlarıyla iyi anlaşabilen, duygularını daha iyi kontrol edebilen, sorun çözmede iyi olan çocuklar daha başarılı hayatlar sürmüşlerdir.”
Asıl ilginç olan ise şu istatistikler: Sosyal yetenek skoru bir puan bile yüksek olan çocuğun lise diplomasını alma olasılığı diğerlerinden %54 daha yüksek, üniversiteden mezun olma olasılığı da iki kat daha fazla. Bu çocuk 25 yaşına geldiğinde ise sabit, tam zamanlı bir iş bulma olasılığı ise diğerlerine göre %46 daha yüksek.
Peki ya anaokulunda oyuncakları çalan, bir şeyleri kıran, ağlama krizlerine giren çocuklar? Bu çocukların ise büyüdüklerinde yasalarla sorun yaşamaları ve uyuşturucu kullanma olasılıkları çok daha yüksek. Ama tabii araştırma kötü sosyal yeteneklerin direkt bu sorunlara yol açtığını söylemiyor, onu da not etmeden geçmeyelim.
Sonuç 3: Sosyal davranışlar hem öğrenilebilirdir hem de öğrenilebilir değildir; yani değişmek için hiçbir zaman geç değil
Araştırmadan çıkan bir diğer ilginç sonuç ise paylaşma ve işbirliği gibi sosyal yeteneklerin “değiştirilebilir” olduğu yönünde. Bir insan sonradan belki bir anda zeki olmaz ama bir çocuk küçük yaşlarda yaşıtlarıyla anlaşmakta zorluk çekiyorsa ya da uyumsuzsa bu sonradan geliştirilemeyecek bir sosyal davranış değildir.
Tüm bunlar ne anlama geliyor?
Hızla listenin sonuna inenler ve “E yani?” diyenler için özetleyelim:
19 sene boyunca 800 çocuğun gelişimini izleyen bu araştırmadan çıkan net sonuç: Sosyal davranışlar çok küçük yaşlardan itibaren çok önemli… Üstelik bu davranışlar değiştirilemez değil, öğrenilebilir.
Bundan çıkaracağımız ders ise apaçık ortada: Çocuklara sadece bilgi depolaması yapmaktan fazlasını yapmalı, onlara diğerleriyle nasıl iletişim kurulacağını, paylaşımın önemini ve içinde tuttukları duyguları nasıl kontrol edip dışarı nasıl yansıtacaklarını öğretmeliyiz.
Çünkü başarının sırrı budur.
Araştırma hakkında daha detaylı bilgiye ulaşmak isteyenleri CNN’de yayınlanmış şu makaleye doğru alabiliriz.