“Eski Türkçe” denildiğinde akla ilk gelen şüphesiz ki, Osmanlı Türkçesi olur. Ancak bu tabir oldukça yanlıştır. Bu tabirin yanlış olmasına karşın konumuzun kıyısından uzaklaşmamak adına şimdilik o konuya girmeyeceğiz…
Yazımızda, eskide kalan sözcüklerin listesiyle karşılaşacaksınız. Sizi, bir kısmına, daha çok Sezen Aksu ve Sıla Gençoğlu gibi isimlere ait şarkı sözlerinde denk geldiğimiz bu sözcükler ile baş başa bırakıyoruz.
Bununla birlikte, kullandığımız dili etkili ve doğru kullanmanın son derece önemli olduğunu hatırlatalım.Bu nedenle, göz atmak isteyebileceğinizi düşündüğümüz yanlış kullanılan kelimeler listemizi de bırakmış olalım ve ardından konumuza devam edelim.
1. Mamafih
“Bununla birlikte” anlamını taşıyan bu sözcük, Osmanlıca olan pek çok sözcük gibi Arapça kökene sahip. Ve ayrıca “durum böyleyken, buna rağmen” gibi anlamları da barındıran sözcük için şöyle bir cümle içi kullanım örneği sunabiliriz;
“…Mamafih, ilerlemekten vazgeçmeyi hiç düşünmedi.”
2. Vâkıf
Gündelik hayatta daha çok “Konuya vâkıfım.” tümcesindeki kullanımıyla karşımıza çıkan sözcük, “bilgisi olan” anlamı içeriyor.
3. Münferit
Türk Dil Kurumu, web sitesinde yayımladığı elektronik sözlüğünde, sözcüğün anlamı olarak şu açıklamada bulunuyor: “Tek, ayrı veya kendi başına olan”.
Kurumun verdiği örnek ise Cemil Meriç’e ait: “Ama bu münferit hayranlıklar aldatmamalı bizi.”
4. Mütevellit
İçinde yer aldığı cümleye “-den dolayı” anlamı katan sözcük, Arapça kökene mensup. Ayrıca örnek için; “Haybeden kaybettik, heybeden çıkar sandık. Hatıradan mütevellit, kaldıramadık o hesabı… “ şarkı sözlerini hatırlayabilirsiniz.
5. Mütehassis
“Mütehassıs” sözcüğüyle sıkça karıştırılan mütehassis, “duygulanmış, duygulanan, duygulu” anlamlarına geliyor. Bu arada hazır yeri gelmişken, bu sözcüğün karıştırıldığı mütehassızın anlamı ise “uzmanlık”tır.
O halde şimdi de mütehassise örnek sunalım:“Gösterdiğiniz alicenap tavırlar karşısında pek bir mütehassis oldum efendim.”
6. Muzır
“Muzır” sözcüğü, “yayın” anlamına gelen neşriyat ile birlikte anılır. Çünkü bir dönem nice trajikomik repliklerin türemesine sebep olan “Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu” denilen bir kanun vardı ve bu kanuna dayandığı iddia eden bir heyetin üyeleri istedikleri her türlü yayını durdurabiliyorlardı. Buradan da anlaşılabileceği gibi muzır sözcüğünün anlamı “zararlı” demektir. Örnek verelim hemen;
“Kıymetli bir yazarın, çok başarılı bir eseri hakkında soruşturma başlatıldığı ve “muzır neşriyat” olduğuna karar verildiği ilan edildi. (Özlem Gökbel)
7. Alicenap
En yalın haliyle “cömert” anlamını veren bu sözcük, “onurlu, şerefli” olarak da anlam kazanıyor. Ama günümüzde yer yer mecazen kullanılmak üzere; “pinti, cimri vb.” özellikler gösteren kişiler için de kullanıldığı görülüyor. Yani iğneleme amaçlı kullanıldığı da oluyor.
8. Berceste
Farsça kökene sahip olan bu sözcük; “güzel, latif, seçilmiş, değerli” ve benzerleri anlamlar taşıyor.
Ayrıca bir kadın ismi olarak (günümüzde daha çok mekanların tercih ettiği bir isim olsa da) kullanılabilen berceste sözcüğü, edebiyatta; “ince anlamlı, latif, güzel, kolayca hatırlanan, sanat değeri yüksek dizeler için de kullanılıyor.
9. Beyhude
“Yararı olmayan, anlamdan yoksun” ile “boşuna uğraşları ve sözleri” tanımlamak için kullanılan sözcük Farsça kökene sahip. Tümce içindeki örnek kullanımı ise;
“O işe yaramaz adamı kurtarmak için gösterdiği tüm çaba beyhudeydi.”
10. Müteşekkir
Sözcük, “teşekkür etme durumunda olan” kişiyi işaret eder. Örneğin;
“Alakadar olmanıza müteşekkirim hanımefendi.”
11. Namütenahi
Sözcüğün sıfat niteliği söz konusudur. Arapça “mütenahi” köklerinden türetilen sözcük; “sonsuz, ucu bucağı ve nihayeti olmayan” demektir.
Sözcüğün başında yer alan ilk iki harf Arapça olumsuzluk eki. Dolayısıyla bu sözcüğün “mütenahi” halinin anlamı, “sonu olan”dır.
Sözcüğü cümle içinde kullanmamız gerekirse;
“Onu düşündüğüm her an, namütenahi bir fezada süzüldüğümü hissediyorum.”
12. Beynelmilel
Beynelmilel sözcüğü “uluslararası” demenin eski söylenişiydi. Örnek isterseniz, alt satırı okuyabilirsiniz.;
“Atatürk’ün hayalindeki ülke, beynelmilel kültürü benimseyen bir Türkiye. (İlber Ortaylı)
13. Canhıraş
Bir sıfat olan canhıraş sözcüğü, “acı acı” ikilemesinde görüldüğü gibi ayrıca; “yürek paralayan” ve “tüyler ürpertecek kadar korkunç” olanı anlatmak için kullanıyor. Farsça kökenli olan bu sözcük, hüzün hissi yaratacak durumların dile dökülmesinde yardımcı oluyor.
Sözcüğün kullanımına örnek vermek gerekirse;
“Yavru geyiğin, dişlerini, boğazına geçirmiş kaplana canhıraş çığlıkları unutulur gibi değil”
14. Dilhun
İçi kan ağlayan, başka bir deyişle çok kederli ve üzüntülü kimseleri tanımlamak için kullanılan bu sözcük için Tevfik Fikret’e kulak verebiliriz:
“Ne zaman kıbleye dönsem dilhun / Seni bir mahfede pûyan görürüm” (Tevfik Fikret).
15. Ehvenişer
Her anlamda pek çok kötü seçeneğin arasında tercih yapmak zorunda kalabiliyoruz. İşte bu sözcük de tam olarak o anlamı karşılıyor; kötü seçenekler arasındaki en iyi olanı/gözükeni seçmek”
“Bu parti, bana ehvenişer gözüktüğü için oyumu alabiliyor.”
16. Müstehcen
“Edeb yahu!” söylemlerine temel olabilecek gücü içinde barındıran müstehcen sözcüğü, “açık seçik” anlamını taşıyor.
Örneğin;
“Kitap, müstehcen kısımlar bulundurduğu gerekçesiyle yasaklanmış.”
17. Meyus
Üzgün olmayı, karamsarlığı ve umutsuzluğu vurgulayan bir sözcük olan “meyus”, Arapça kökene mensup.
“Bizi bu meyus hal ve tavırlar bitiriyor açıkçası. Çünkü geleceğin güzelliklerini görmekten alıkoyuyoruz kendimizi.”
18. Girift
Aynı zamanda bir çalgı ismi de olan girift sözcüğünün açıklaması için; “karmaşık, çapraşık, karışık” anlamlarını sıralayabiliriz. Farsça kökene sahip bu sözcük için bir de örnek verelim:
“Öyle girift bir sorunla karşı karşıyayım ki, işin içinden nasıl çıkacağımı bilemiyorum.”
19. Haddizâtında
Sözcük, “aslında” veya “esasında” anlamlarını içeriyor. Malum, “had” “sınır” anlamını muhteva ediyor. Sözcüğü meydana getiren diğer sözcük ise “zat”. Bu sözcük de bilindiği üzere, kişilik ve öz anlamlarını koruyan bir sözcük. Dolayısıyla herhangi bir konu hakkında yapılan açıklamanın önceki cümlelerden ayrılması sağlandığı gibi kişinin kendi görüşlerinin dile getirilmesi mümkün olur. Ve bu sayede yeni bir açıklama yapılacağı da anlaşılır.
Örneğin;
“Haddizatında pek de önemli bir ihale değildi.”
20. Safderun
Sözcüğümüz, “saf, temiz kalpli ve kolayca aldatılabilen” anlamlarını karşılıyor. Hem Arapça hem de Farsça kökene sahip olan bu sözcük, günümüzde pek kullanılmasa da uzun uzun yıllar önce yaşamış olanların dilinden düşmeyen bir sözcükmüş.
Sözcüğümüz için örnek vermemiz gerekirse;
“Yazık çocuğa; önüne gelen tarafından kandırılıyor. Yahu bir insan bu kadar safderun olur mu?”
21. Feriştah
Kurduğu fantezilerle hatırladığımız ve Mükremin Çıtır’a olan takıntısıyla unutamadığımız Feriştah Yenge… Bir Demet Tiyatro’nun ateşli karakterine isim olan bu sözcüğün anlamı ise “bir işi yapan en iyi kişi”, yani “işin ehli” ve “alanında profesyonel” şeklinde açıklanabilir.
“Feriştahınız gelsin; yine de benden zırnık alamazsınız.”
22. Sirayet
Herhangi bir etkinin yayılmasını, dağılmasını açıklamak için kullanılan sözcüğün kökeni Arapça. Tıp dilinde metastaz sürecini ifade ettiği gibi bulaşma eylemini de anlatıyor.
Cümle içindeki halini örneklendirelim;
“Söz konusu düşünce, toplumun her katmanına sirayet etmişti.”
23. Vaveyla
Herhangi bir olay karşısında vuku bulan şaşkınlık ya da acının sebep olduğu çığlıklara vaveyla deniliyor. Tahmin edileceği üzere, sözcüğün kökeni Arapça.
Örneğin;
“Onun öldüğünü duyar duymaz vaveylalarıyla tüm köyü inletti”
24. Munis
Dedelerimizden veya ninelerimizden duyduğumuzu hatırladığımız bu sözcük, olumlu bir anlama karşılık geliyor. Arapça kökene sahip sözcük, özetle, “cana yakın” demek. Bununla birlikte; “sevimli, sıcakkanlı, uysal ve uyumlu” gibi anlamlar da içeriyor.
“Munis tavırlarıyla dikkat çeken bu kıza beslediğim merak, beni, günden güne ona yaklaştırıyordu.”
25. Fevkalbeşer
“İnsan” anlamına gelen “beşer” sözcüğü ile türetilen fevkalbeşer, “insanüstü” anlamını doğuruyor.
“Fevkaladenin fevkinde” sözünü hatırladınız mı? İşte oradaki “fevk” fevkalbeşer”i tamamlayan diğer sözcük oluyor.
Sözcüğün cümle için nasıl kullanılabileceğine dair bir misal verebiliriz;
“Fevkalbeşer bir çalışmanın sonucunda, bu kadar düşük bir not almamalıydık.”
26. Mukadderat
Gündelik hayatımızdaki kullanım sıklığıyla tanışıklığımızı bir hayli ilerlettiğimiz bu sözcük bilin bakalım hangi dile mensup? Evet, aynen öyle; Arapça.
“Takdir” sözcüğünden meydana getirilen bu sözcük, “kaçınılmaz durumları” ifade etmek için kullanılıyor.
“Ben mukedderat falan anlamam, kendi kaderimi kendim çizerim.”
27. Sarfınazar
Dilimizdeki karşılığı; “saymama, dikkate almama, vazgeçme” olarak açıklanabilecek bu sözcük Arapça kökenli. Daha detaylı bilgi vermek gerekirse; şayet, kendinden önce gelen sözcük “-den” ekiyle sonlanıyorsa, bulunduğu cümleye; “hesaba katılmasa da, sayılmasa da, göz ardı edilse de” gibi anlamlar yüklemektedir. Ve bu anlamları içeren sözcüğümüz de, “sarfınazar”dır.
“Gidişatı görüyor ama sarfınazar tavırlarla bildiğini okumayı sürdürüyordu.
28. Hissikablelvuku
Sırada benim en sevdiğim ve listemizde mutlaka olması gereken bir kelime var. Çünkü son zamanlarda yapılan televizyon dizilerinde bu kelimeye çok rastlıyoruz. Türkçemize Arapçadan girmiş olan hissikablelvuku, önsezi demektir. Olacakları önceden hissetmek, tahmin etmek ve içine doğmak gibi anlamlara gelir. Günümüzde bu kelimeye benzer olarak altıncı his ifadesi kullanılmaktadır. Peyami Safa şu dizelerinde hissikablelvuku kelimesine yer vermiştir.
“Mustafa Kemal, inanamayacağımız ölçüdeki bir hissikablelvuku ile emirlerini verdi ve haklı olduğunu gösterdi.”
29. Pâyidar
Payidar sözcüğünün de kökeni Farsça. Anlamı ise “ölümsüz” sonsuza kadar yaşayacak olan, kalıcı ve devamlı anlamlarına gelir. Genelde bir kişi tarafından yapılan cami, okul, yardım vakfı için bu kelimeyi kullanırız. Pâyidar kelimesiyle cümleye, yapılan iyiliğin sonsuza kadar yaşayacağı anlamı katılmaktadır. Türk edebiyatının usta kalemi Yaşar Kemal, 1955 yılında yazdığı İnce Memed kitabında pâyidar kelimesini şu cümle içerisinde kullanmıştır:
“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır!” (Mustafa Kemal ATATÜRK)
30. Tahayyül
Kökeni hayal sözcüğüne dayanan tahayyül, bu anlamı dışında; “imgeleme, zihinde canlandırma, gözünün önüne getirme” anlamlarını karşılıyor. Bununla birlikte sözcüğümüzün etimolojik kökeninin Arapça olduğunu söyleyelim.
Örneğin;
“O kadar güzel bir iş yaptınız ki, böylesine bir sonucu tahayyül edememiştim.”
31. Tumturak
Tumturak sözcüğü; “ihtişam, gösteriş, debdebe, görkem” gibi sözcüklerin yerine kullanılabilecek bir sözcük. Bu kelime ile ilgili olarak birtakım kaynaklar sözcüğün Arapça kökene sahip olduğunu söylese de diğer bazı kaynaklar ise Farsça iddiasını öne sürüyor.
Bu kelimenin cümle içindeki kullanımı ise şu şekilde olabilir:
“Tumturaklı kutlamalar ve bağrışmalar hiç bana göre değil”
32. Müşkülpesent
“Detaycı, zor beğenen, titiz” gibi karşılıklarla anlamlandırılabilecek müşkülpesent sözcüğünü, sürekli bahane uyduranlar için kullanıldığını biliyoruz.
Sözcüğümüz Arapça ve Farsça kökene sahip bir şekilde türetilmiş.
“Müşkülpesent yapısı yüzünden iletişim sorunu yaşıyor fakat buna rağmen bu huyundan vazgeçmiyor.”
33. Lâyetezelzel
“Sarsılmaz” ve “güvenilir” anlamlarını karşılayan sözcüğümüzün kökeni Arapça.
“Türk Silahlı Kuvvetlerinin lâyetezelzel yapısı, onun caydırıcı yanlarından birini teşkil ediyor.”
34. Efsunkâr
Sözcüğünün kökeni olan “efsun”, “büyülü” anlamına karşılık geliyor. Bu hali ise “karşı konulamaz derecde etkileyici” olduğuna vurgu yapıyor. Yani, başka bir deyişle Scarlett Johansson’u düşünebilirsiniz…
Sözcüğün, cümle içindeki kullanımına örnek olarak;
“Onun efsunkar güzelliği karşısında hiçbirimiz bu öneriyi reddetmeyi düşünemedik
35. Perdebîrun
Farsça kökenli bir sözcük olan perdebîrun; “açık saçık konuşan, utanması olmayan, edep yoksunu, terbiyeden nasibini almamış” kişiler için kullanılabiliyor.
“Bu perdebîrun hareketlerinin başına bela açacağı konusunda seni son kez uyarıyorum.”
36. Feveran
Arapça kökenli olan bu sözcüğümüz ise “kaynama, coşma, fışkırma” anlamlarını içeriyor. Mecaz anlamıyla, fevri davranış sergilemesi beklenen kimseler için kullanılması yerinde olan bir sözcük. TDK, bu sözcüğü örneklemek için şu cümleyi öneriyor;
“”Sabırlı olmak, parlamamak, duygusal feveranlardan uzak kalmak hassası da bizde çok eksik.” (Haldun Taner)
37. Mutabık
Polis telsizlerinde ve askeri iletişimde sıklıkla rastladığımız sözcüğün anlamı; “uzlaşma, anlaşma” olarak açıklanabiliyor. Arapça kökenli olan bu sözcüğün örnek kullanımı şu şekilde yapılabilir;
“Şüpheli şahıs malum adresten çıktı, mutabıkız.”
38. Şikemperver
Şikemperver sözcüğü sıfattır. Ve bu bağlamda; “boğazına düşkün, yemek yemeyi seven, yemek yerken zevk alan” kimseler için biçilmiş kaftan olduğunu ifade edebiliriz.
“Aldığı kiloların şikemperver yapısıyla alakalı olduğunu kabul etmesi de güzel bir başlangıç oldu.”
39. Âmiyâne
Söylenişte de yazım sırasında da karıştırılan âmiyane sözcüğünün kökeni hem Arapça hem de Farsça olarak açıklanıyor. Anlamına gelirsek; “basit, sıradan, bayağı” anlamlarının yanı sıra “alelade” sözcüğü yerine de kullanılabiliyor. Ayrıca; “kabaca, kibarca” anlamları da sözcüğün ifade ettikleri arasında yer alıyor.
“Âmiyane tabirle söylüyorum ki, bu iş tam anlamıyla safsata”
40. Lafügüzaf
Sosyal medyada, siyasi arenada ya da dost meclislerinde dahi pek çok kişi için kullanabileceğimiz bu sözcüğün anlamı “boş söz”dür. Farsça kökene sahip olan kelimemiz için bir de örnek verelim;
“Bu tehditler hep lafügüzaf! Havlayan köpek ısırmaz.”
41. Lalettayin
Sıfat olan “lalettayin”, Arapça kökenli ve “herhangi bir” ya da “sıradan” anlamlarını karşılıyor. Örnek vermek gerekirse;
“Lalettayin bir mart gününün lalettayin bir pazartesi…” (Sait Faik Abasıyanık)
42. Tufeylî
Kendi emeğini kullanmaktan imtina edenlerin sıfatını ortaya koyan tufeyli sözcüğünün anlamı; “asalak”tır. Haliyle; “başkasının sırtından yaşamlarını sürdüren kimseler” için kullanılıyor. Ancak bununla birlikte; “salaş, virane, yıkık” anlamlarına da sahip bir sözcük tufeyli.
“Adam bu zamana kadar hiç kendi emeğiyle yükselmenin tadını almamış ki. Onun tufeyli bir kişiliği olduğu aşikar.
43. Babayani
Anlaşılacağı üzere sözcüğün kökeninde “baba” mevcut. Farsça menşeli sözcüğümüz; “dış görünüşe, gösterişe önem vermeyen, görmüş geçirmiş, hoşgörülü, babacan” kişiler için kullanılan eski bir kelime. Cümle içindeki örneği şu şekilde olabilir;
“Senin gibi babayani biri için isnat edilenler benim bile yüreğimi parçalıyor.”
44. Perestiş
Farsça kökenli bu sözcüğün dilimizdeki karşılığı; “taparcasına, delicesine sevmek”tir.
“Ben ona zamanında perestij bir duygu beslemiştim.”
45. Merdümgiriz
Farsça kökenli olan kelime birleşik sıfat özelliği taşıyor ve “alabalığı sevmeyen, insanlardan kaçan, kendini toplumdan izole eden” kişiler için kullanılan ön ad. Günümüzde yalnızlığı önemseyen herkes için kullanılabilir. Örneğin;
“Bugünlerde sahteliğe tahammül edemeyen herkesin kaçış noktası oluyor merdümgiriz haller.”
46. Meymenet
Bizden önceki neslin de bol bol kullandığı “meymenetsiz” sözcüğünü hatırlarsınız…
Sözcüğün anlamı ise “bereket”tir aslında. Ama bununla birlikte; “kutluluk, uğurluluk” anlamlarını da içeren bu sözcük Arapça kökenli. Aynı zamanda, ”uğursuzluk” anlamını taşıyan “nuhuset” kelimesinin karşıt anlamlısıdır. Dolayısıyla, olumsuzluk hal ekini aldığında da, sözcüğün neden suratsız kimseler için kullanıldığı anlaşılabiliyor. Örnek verelim;
“Meymenetsiz herif! Neye elini atsa hayırsız olayların habercisi oluyor.”
47. Tevekkeli
Zarf olarak kullanılan tevekkeli sözcüğü; “boşuna, boş yere, sebepsiz, mesnetsiz, gelişigüzel” anlamları içeriyor. Ve kulağımızda güzel bir tınıya sebep olan bu sözcüğün kökeni Arapça.
“Bu arada; onun o sinsi gülüşü de tevekkeli değilmiş demek ki.”
48. Pestenkerani
Kökeni Farsça olan pestenkerani sözcüğü, bizlere, “önemsiz, değersiz” ve “saçma” anlamlarını veriyor .Farsça kökenli olan kelime; önemsiz, değersiz, saçma ve uydurma söz gibi anlamları karşılamaktadır. Genellikle küçümseme anlamında kullanılıyor. Bir konuşmanın veya cümlenin ne kadar boş ve önemsiz olduğunu anlatır. Peyami Safa dizelerinde pestenkerani kelimesine şöyle yer verir;
“Pestenkerani bir detaya takılmışsın. Halbuki bunu yapmamalısın.”
49. Velhasıl
”Sözün kısası” anlamıyla, yani “özetleme” manasıyla, sözcüğün etimolojik kökeni keza Arapça. “Velhasılıkelam” şeklinde tamlama hali de mevcuttur. Öte yandan örnek vermemiz gerekirse;
“Velhasıl, bu konuyu burada noktalayalım. Yoksa tatsızlık çıkacak.”
50. Zahir
Zarf olarak kullanıldığında; “kuşkusuz, şüphesiz”, isim olarak kullanıldığında “dış görünüş” ve sıfat olarak kullanıldığında “açık ve/veya belli” anlamlarına gelen bir sözcüğü okumaktasınız.
Örnek verelim mi?
“Onun karşıma çıkışından zahirdi, ömrümce sevdalım kalacağı.”
51. Zevahir
Zahir sözcüğünden türeyen zevahir, “dış görünüm” gibi bir anlam içeriyor. Mecaz anlamda ise “durumu toparlamak” anlamını taşıyor. Örneğin,
“Sizin ağzınız, burnunuz dağılmış. Hemen zevahiri toplayın da, adamların karşısına öyle çıkalım.”
52. Zeyrek
Sözcüğümüz, Farsça kökenli ve “uyanık, akıllı, güçlü, anlayışlı, zeki” gibi birden fazla anlam barındırıyor.
İşinde uzman olanları tanımlamak için söylenegelen bu sözcüğün cümle içindeki örnek kullanımı ise şu şekilde olabilir:
“Zeyrek olduğunu göstermeyi başarabilen kadınlardan çok hoşlanıyorum.”
53. Zinhar
“Zinhar, zinhar deme” cümlesindeki teşbihten de anlaşılabileceği gibi “asla” anlamı içeren bu sözcük, daha çok “Muhteşem Yüzyıl” isimli dizideki bol kullanımıyla hatırlanacaktır.
Farsça kökene sahip olan bu sözcük ile ilgili örnek vermemiz yerinde olur;
“Zinhar kıyamam ben sana…”