Birçok insanın hayalidir dünyayı gezmek… Ve küçücük yaşamlarımızın içinde zamanın nasıl akıp gittiğini anlamazken erteleriz sürekli bu hayalimizi. Hep çok uzun yaşayacağımızı düşündüğümüz için, bir ömür çalışıp para biriktirmeyi ve sonra yola çıkmayı planlarız mesela. Ancak gerçek şu ki, değil dünyayı, yanı başımızdaki güzellikleri bile göremiyoruz ürettiğimiz bahaneler yüzünden. Bütün emeğimizi vererek kazandığımız parayı da, genelde ihtiyacımız olmayan şeylere harcıyoruz. Sonra yine elde var sıfır. İşte bütün bunları bir kenara bırakıp harekete geçmiş bir çiftin hikayesinden bahsedeceğiz şimdi size. Umuyoruz onların hikayesi, hepimizin hayatına dokunur ve hayallerimizi gerçeğe dönüştürme yolunda hepimizi cesaretlendirir.
Ayten Keser Güngör ve Onur Güngör bir senelik evli bir çift… Yaklaşık altı ay önce hayat koşturmacası canlarına tak etmiş ve hep hayal ettikleri seyahat planını gerçekleştirmeye karar vermişler
İlk olarak ikisi de işlerinden ayrılmış. Sonra evlerini kapatmışlar ve sırt çantalarına koyacakları eşyalar dışında tüm eşyalarını Feriköy bit pazarında satışa çıkarmışlar
“Her gün işe git, saatlerce bilgisayar karşısında mesai harca, çok para kazan, kazandığından daha çoğunu harca. İşte böyle bir kısır döngüde geçiyordu hayatımız.”
Bu kararı nasıl aldıklarıyla ilgili söyledikleri sözler, hepimizin içten içe hissettiği şeyler aslında…
“Arada bir dışarı çık, yemek ye, sinemaya git, alışveriş yap, ihtiyacın olan ve olmayan ne varsa al… Cumartesi için bir ihtimal izin koparırsan hafta sonu şehirden uzaklaşmaya bak. Para biriktirmek için borca gir. Araba al; al da İstanbul’da yaşadığını unutma, trafiği de hesaba kat. Her gün işe git, saatlerce bilgisayar karşısında mesai harca, çok para kazan, kazandığından daha çoğunu harca. İşte böyle bir kısır döngüde geçiyordu hayatımız.”
Ertelediği hayaller ve planlar getirmiş onları bu noktaya. Yeni yerler görmeyi herkes ister ama “kurulu düzeni bozma” fikri çoğu zaman izin vermez bu kararı almaya derken, hiç de haksız sayılmazlar değil mi?
Ayten ve Onur, kurduğumuz hayalleri gerçekleştirmek için sadece istemenin yeterli olmadığını erkenden fark edip bu gidişatı değiştirmişler bir şekilde.
“Gitmek istemeyene bahane bol: ‘Dünyayı gezmeye para mı yeter? Ama işim… Ama ailem… Ama sevgilim…’ Biz dur demedikçe, borçlar, sorumluluklar, tüketim alışkanlıkları, bahaneler büyür de büyür.”
Ayten ve Onur eşyalarından kurtulup yaşamlarını sadeleştirerek, bitmeyen kredi borçlarına karşı doğayla baş etmeyi tercih etmişler aslında; çünkü tek dertleri bir sonraki rotalarını seçmek olsun istemişler
Ve Karadeniz, Akdeniz derken kendilerini Güney Amerika’da bulmuşlar. Tüm bunları yaparken çok az paraları, yarım yamalak İngilizceleri varmış ama güvendikleri tek şey, daima gülen yüzleriymiş
Yolculukları sırasında, yeri gelmiş başka insanların yaşamlarını görüp kendi dertlerine hayret etmişler; yeri gelmiş dağlar, okyanuslar karşısında doğaya hayran kalmışlar
Ayten ve Onur, yol boyunca gerçekten kendilerine zaman ayırabildikleri için ciddi bir farkındalık kazandıklarını söylüyorlar ve ekliyorlar:
“Yapmak istediğimiz şeyler, hayata dair projelerimiz yollarda şekilleniyor. Güzel insanlarla tanışıp, ilginç hikayeler dinliyoruz. Ciddi anlamda zihin kendini yeniliyor ve tabii ki beden de. İnsanların hangi şartlarda yaşadığını gördükçe, kendimize dert ettiğimiz meseleleri sorguluyoruz. Dağlar, okyanuslar, çöller karşısında hayrete düşüyor, her seferinde doğaya hayran kalıyoruz.”
Ve tüm samimiyetleriyle, yolculuk yapmanın zorluğundan çok, tatmin edecek yönünün bulunduğunu söylüyorlar
“Çok konuşmak istediğimiz, bir şeyler paylaşmak istediğimiz insanlarla dil bilmezliğimiz yüzünden sohbet edemiyoruz. Bunun dışında seyahat etmenin zor yanı pek yok gibi. Sizi tatmin edecek o kadar çok şey oluyor ki yattığınız yerin, karnınızı doyurduğunuz yemeğin veya duş alamamanın hiçbir önemi kalmıyor.”