7 Şubat 1929 Denizli doğumlu Aysel, sinema oyuncusu Müjde Ar ile sinema ve tiyatro oyuncusu Mehtap Ar’ın annesi. Sanat tarihi bölümü mezunu, şarkı sözü yazarlığının yanı sıra edebiyat öğretmeni, tiyatro oyuncusu ve şairdi aynı zamanda. Yakın çevresi onu “Deli Aysel” olarak bilirdi.
Ve yedi yıl önce kaybettik onu. Ölümünden sonra evinde 20.000’in üzerinde şarkı sözü bulundu. Hatta bunlardan biri hepimizin bildiği “Sevdanın Son Vuruşu”. Bu şiir Aysel Gürel’in evini kiralayan kiracı sayesinde Tarkan’a iletildi ve Tarkan, Müjde Ar’ın izniyle besteledi şiiri. Sonrasını zaten biliyoruz. Bıkmadan usanmadan dinledik milyon kere, muhtemelen de bir ömür dinleyeceğiz. Ve hala besteleniyor birçok sanatçı tarafından onun henüz bilinmeyen şiirleri. Onun en güzel şarkılarıysa, en ünlü sanatçılar tarafından seslendirildi ölümünden sonra çıkan “Aysel’im” adlı albümde.
Aysel Gürel’in hayatı, eserleri ve ona dair her şeyle ilgili bir şeyler okumak, öğrenmek sıcacık bir gülümseme oluşturuyor yüzlerimizde. Biz de bu yüzden, efsane kadın Aysel Gürel’i, kısaca yaşamıyla ve özellikle kızı Mehtap Ar’ın anlattıklarıyla yeniden analım istedik.
Kısaca bakmamız gerekirse hayatına
Sanat dünyasına ilk adımını, Trabzon Halk Evi’nde oynadığı oyunla 15 yaşındayken attı Aysel. Ve lise yıllarında da devam etti oyunculuk tutkusu. Zamanla bu tutku, yerini edebiyat ve şiire bıraktı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi bölümünü kazandı; bitirdikten sonra bir süre edebiyat öğretmenliği yaptı. Kısa bir süre sonra da gazeteci Vedat Ebrem’le evlendi. Bu evlilikten Müjde Ar ve Mehtap Ar dünyaya geldi. Aysel, Mehtap Ar’a hamileyken boşandı eşinden. Ve iki kızıyla birlikte zorlu bir hayat mücadelesinin ortasında buldu kendisini. Tüm zorluklara rağmen kızlarını başarılı bireyler olarak yetiştirdi. Yemek paralarını denkleştiremediği zamanlar oldu; ama o kızlarının beslenmesi kadar kitap okumasını da önemsediği için edebiyat sevgisini aşılamaya çalıştı daima onlara.
Türk pop müziğinin en önemli isimlerinin seslendirdiği şarkıların sözlerini o yazdı, birçok filmde oyunculuk yaptı. Edebiyata dair her alana bir şekilde attı imzasını aslında. Ve 79 yaşındayken yakalandığı akciğer kanserine sadece iki ay dayanabildi. 17 Şubat 2008’de aramızdan ayrılan sanatçımız Aysel Gürel, geride bıraktıklarıyla bizim için ölümsüz…
“Bunlar topluma lafımı dinletme kostümüm. Normal döpiyesli, entel gözlüklü, ensede topuzla laflarımı söyleseydim, bir sürü insan içinde kaynar giderdim. Bu şekilde topluma lafımı dinlettim. Şarkılarım insanlara ulaştı.”
Aysel Gürel’in kızı Mehtap Ar, bir gün annesine, neden tuhaf kostümler ve peruklarla dolaştığını sormuş. Ve bu etkileyici cevabı almış ondan. Hepimiz Aysel Gürel’i pembe saçlı fotoğrafıyla biliyoruz ama kızı Mehtap Ar, onun gerçekte aslında bu siyah beyaz fotoğraftaki kadın olduğunu söylüyor.
Fatih Güzeli Aysel
Aysel Gürel, Fatih’te dolaşırken bütün kepenkler inermiş. Ve dik yürüyüşüyle herkesin dikkatini çekermiş. Ancak çocuklarının babasıyla boşandıktan sonra bir daha evlenmeyen Aysel, hiçkimseye bakmazmış. Kızları büyüyüp kendi ayakları üzerinde durana kadar da bu hep böyle olmuş. Ancak ondan sonra, ufak flörtleri olmuş. Ölümüne yakın, hastanede acılar çekerken bile kızlarını düşünmeye devam etmiş Fatih Güzeli Aysel. Kızı Mehtap Ar, annesinin hasta yatağındayken, evini kiraya vermesini ve kimseye muhtaç olmamasını söylediğini; ve hatta emlakçıyla konuşup evinin ne kadar edeceğini sorduğunu söylüyor.
“Ben aşk kadınıyım tabii ki verem olurum.”
Aysel Gürel’in hastanede yattığı ve hastalığının araştırıldığı dönemde, kızları ona hayatlarında ilk kez yalan söylemiş. Yani zaten kendisi de, hastalığını bulduklarında ona söylememelerini istiyormuş. Kızlar, bu yüzden hastalığının verem olduğunu söylemişler annelerine. Hayatı boyunca neşesini kaybetmeyen Aysel, bunu duyunca “Ben aşk kadınıyım tabii ki verem olurum.” demiş kızlarına. 🙂
“Sezen’i de ben doğurdum.”
Sezen Aksu için “O benim manevi kızım, onu da ben doğurdum.” dermiş her zaman Aysel. Hiç ayırmazmış Sezen’ini kızlarından. Torunuyla da arasında çok büyük bir aşk varmış. Torunu dünyaya geldiği gün hastaneyi panayır yerine çevirmiş, herkese paralar dağıtmış sevincinden. Ve o gün de yanındaymış Sezen Aksu onun.
Kızlarına göre evdeki en küçük kız Aysel
Annesi ve kızkardeşiyle birlikte yaşadıkları günleri anlatan Mehtap Ar, o yılları “üç kız” olarak düşündüğünü ve yılların kendilerini koruyup kollamakla geçtiğini söylüyor. Annelerine laf gelmesinden de, erkeklerden de hep korkmuşlar. Daima evlerinin kapılarını kilitlemişler bu korkularla. Mehtap Ar’a göre, ablası Müjde Ar büyük kız, kendisi ortanca ve anneleri Aysel de onların en küçüğüymüş bu yüzden.
Ve bu fotoğrafın hikayesi:
Fotoğrafın hikayesini, kızı Mehtap Ar şöyle anlatıyor: “Annem bizi hiçbir şeyden mahrum bırakmak istemezdi. Yılda bir kere denize gidebilirdik. Ben 8, ablam 10 yaşındaydı bu fotoğraf çekildiğinde. Yıl 1967. Bir arkadaşı bizi Dragos’a götürmüştü. Çalışmadığı dönem birşey yiyip, içmez, evde öylece otururduk. Mahalleli bakardı bize. Annem çalışırken ise her şeyi yapardık. Toto Karaca’yla İstanbul Tiyatrosu’nda oynarken İzmir Fuarı’na gitmiştik. Yüzmeyi bana orada Cem Karaca öğretmişti.”
Torununa “Söz” ismini o verdi; “Sözünün eri olsun diye”
Aysel’in herkesce bilinen torun sevgisini kızları da kıskanırmış. Ve hani bizi çok seviyordun diyerek isyan eden kızlarına şöyle dermiş Aysel: ‘Torun sevgisi mesuliyetsiz sevgi. Mesuliyet sende, Müjde’de.” Ve “Söz” ismini de o vermiş Mehtap’ın oğluna. Sözünün eri olsun diye.
“Aşk olsaydı genelevler olamazdı.”
Deniz Durukan’ın Aysel Gürel ile yaptığı bir röportajda konu aşka gelince, şu sözleri söylemiş aşk kadını Aysel:
“Aşk olsaydı genelevler olamazdı. Aşk çok güzel bir masal. Çocukluğumuzda Sindirella, Uyuyan Prenses gibi masallar anlatırdı. O masallarda yaşanan aşk yansıtılırdı. Ama hayatta öyle değil aşk. İnsan patatese de aşık olabilir, bir tabloya da. Örneğin ben çelloya aşığım. Erkekle kadın arasındaki aşkın varlığına inanmak mümkün değil. Hayvanlar alemine bakın; dişi maymunlar günde altmış maymunla çiftleşiyor. Şimdi erkekler de öyle, boğa gibi. Bir kadının üzerine çıkıp jimnastik hareketleri yapıyorlar. Hatta bir spor salonuna gidip bisiklet çevirmekle aynıdır onların aşk anlayışı. Ama özel kişilerde var, şairler, ressamlar, yazarlar bu hayvani duyguyu idealize eder, kendilerine göre yapıtlar verirler…”
Bonus
Sevgiyle anıyoruz…