Ayasofya sadece taş ve mermerden örülmüş bir yapı değil. Çağları aşan bir medeniyet sembolü, inançların ve kültürlerin kesişim noktası, insanlığın mimarlık ve sanat tarihindeki en çarpıcı başarı öykülerinden biri. İstanbul’un kalbinde yükselen bu ihtişamlı yapı, binlerce yıl boyunca yalnızca bir ibadet mekânı olarak değil, aynı zamanda siyasi, kültürel ve sosyal bir odak noktası olarak da varlığını sürdürdü. Hristiyanlığın en kutsal mabetlerinden biri olarak Bizans İmparatorluğu’nun ruhunu taşırken, Osmanlı İmparatorluğu’nun şehri fethiyle birlikte camiye çevrilerek yeni bir dönemin simgesi haline geldi. Günümüzde ise tüm dünyadan ziyaretçilerini ağırlayan bir müze ve cami kimliğiyle hâlâ hayranlık uyandırmaya devam ediyor. Ancak Ayasofya’yı sadece dış görüntüsüyle tanımak, onun ruhunu kavramak için yeterli değil. Her sütununda, her mozaiğinde, her kubbesinde saklı olan öyküler; savaşların, depremlerin, imparatorların ve halkın izlerini taşıyor. Bu yazımızda, Ayasofya’nın adının anlamından tutun da kubbesini taşıyan mühendislik harikalarına, mozaiklerine, gizemli efsanelerine ve onu ayakta tutan sırlarına kadar derinlemesine bir yolculuğa çıkıyoruz. Hazırsanız, tarihin göğsünde atılan bu görkemli kalbin sırlarını birer birer aralayalım… İşte Ayasofya hakkında bilmeniz gerekenler…
1. Ayasofya ne anlama geliyor?
Ayasofya’nın adı kulağa çok hoş geliyor ama bu isim nereden geliyor hiç düşündünüz mü? İlk yapıldığında bu görkemli bina “Megale Ekklesia”, yani “Büyük Kilise” olarak anılıyordu. Ancak zamanla, 5. yüzyıldan itibaren “Sofya” ismi kullanılmaya başlandı. Halk ise uzun süre “Büyük Kilise” demeye devam etti.
1453 yılında İstanbul’un fethiyle birlikte kilisenin ismi değişti ve o günden bugüne “Ayasofya” adını aldı. Peki bu kelime ne demek? “Aya” kelimesi “kutsal” veya “aziz” anlamına gelirken, “Sofya” ise “bilgelik” demek. Yani Ayasofya, tam anlamıyla “Kutsal Bilgelik” anlamını taşıyor. Sanılanın aksine bir azizenin ismini değil, Hristiyanlıkta Tanrı’nın bilgeliğini temsil eden bir kavramı ifade ediyor.
2. Ayasofya üç kez inşa edildi
Evet, yanlış duymadınız! Ayasofya sadece bir kez değil, tam üç kez inşa edildi. İlk yapı, 4. yüzyılda ahşap bir bazilika şeklinde İstanbul’un Sarayburnu’nda kuruldu. Bu yapının mimarı I. Konstantinos olarak anılsa da, kilisenin tamamlanması oğlu Konstantios döneminde gerçekleşti. Açılışı 15 Şubat 360 tarihinde yapıldı.
Ama bu ilk yapı fazla yaşamadı. 404 yılında çıkan büyük bir isyanda yandı. Ardından II. Theodosius yeni bir kilise yaptırdı. Fakat bu yapı da 532 yılında meşhur Nika Ayaklanması sırasında kül oldu.
İşte tam da burada sahneye Bizans İmparatoru Justinianus çıkıyor! Bu kez sadece bir onarım değil, efsanevi bir yapı istiyor. Miletli İsidoros ve Trallesli Anthemios gibi iki büyük mimara dev bir proje emanet ediyor. 537 yılında açılışı yapılan bugünkü Ayasofya işte bu üçüncü yapı!
3. Sütunlar ve mermerler antik kentlerden getirildi
Ayasofya’nın sadece mimarisi değil, malzemeleri bile olağanüstü! İmparator Justinianus, bu devasa yapı için imparatorluğun dört bir yanından en değerli taşları ve sütunları toplattı. Mısır’ın Heliopolis kentinden, Efes’teki Artemis Tapınağı’ndan, Kyzikos’tan ve Suriye’nin Baalbek kentinden getirilen kırmızı porfir sütunlar bu yapıyı süslüyor. Her biri geçmişin ihtişamını bugüne taşıyor.
4. O meşhur kubbe tam bir mühendislik mucizesi!
Ayasofya’yı diğer kiliselerden ayıran en önemli özelliklerden biri de devasa kubbesi. Bu kubbe öyle büyük ve yüksek ki, yapıya ilk girenler gökyüzüne açılan bir kapıdan içeri girmiş gibi hissediyor. Yerden yüksekliği tam 55.60 metre! Depremlere dayanıklı olması için özel olarak Rodos’tan getirilen hafif ama dayanıklı tuğlalarla örülmüş. Adeta dönemin mühendislik mucizesi!
5. Efsaneye göre “İmparator kapısı” Nuh’un Gemisi’nden kalan ahşaplarla yapılmış olabilir!
Ayasofya’daki en büyük kapı olan İmparator Kapısı, sadece imparatorun ve onunla birlikte olanların geçişine izin verilen özel bir kapıydı. 7 metre yüksekliğinde ve meşe ağacından yapılmış. Bronz çerçeveli bu kapının kanatları da bronz levhalarla kaplı. Efsaneye göre, bu kapı Nuh’un Gemisi’nin tahtalarından yapılmış olabilir! Üzerindeki mozaik ise Ayasofya’da bulunan ilk figürlü mozaik. Ayasofya hakkında bilmeniz gerekenler yazımıza devam ediyoruz.
İkonoklazm dönemi boyunca figürlü mozaiklerin büyük bölümü yok edilse de, bu dönem sona erdikten sonra 843 yılında Apsis Mozaiği yeniden yapıldı. Mozaiğin merkezinde tahtta oturan Meryem Ana ve kucağında İsa yer alıyor. Detaylardaki işçilik ve kullanılan taşların ışıltısı gerçekten göz kamaştırıcı.
7. Apsisteki iki melek
Apsis bölümünün iki yanında yer alan melek tasvirleri de çok özel. Sağda Cebrail, solda ise Mikail yer almakta. Cebrail’in tasviri neredeyse tam hâliyle günümüze ulaşmış. Mikail’in ise sadece kanadının ucu ve ayağının bir kısmı görülebiliyor. Bu mozaiklerin 9. yüzyılın ikinci yarısında eklendiği düşünülüyor.
8. Viking yazısı
Ayasofya hakkında en ilginç bilgilerde biri de bu! Ayasofya’da bir Viking izine rastlamak sizi şaşırtabilir ama gerçekten öyle! Güney galerisinde, bir mermer korkuluğun üzerinde, 9. yüzyıldan kalma bir yazıt yer alıyor. “Halvdan buradaydı.” yazıyor. Bu kişinin, Doğu Roma ordusunda paralı asker olarak görev yapan bir Viking olduğu düşünülüyor. Ayasofya’nın duvarlarına adını kazımış; tarih böylece sesini duyurmuş.
9. VI. Leon mozaiği
Bu mozaik İmparator Kapısı’nın hemen üzerinde yer alıyor ve oldukça etkileyici bir sahneye ev sahipliği yapıyor. İsa, elinde açık bir İncil tutarken, ayaklarının dibinde diz çöken VI. Leon’a kutsama veriyor. Yanlarda ise Cebrail ve Meryem Ana, birer madalyon içerisinde tasvir edilmiş. Mozaik 10. yüzyıldan kalma.
10. Sunum mozaiği
Güney narteksin Güzel Kapı bölümünde yer alan bu mozaik, 1849 yılında restorasyon sırasında keşfedildi. Ortada Meryem Ana ve kucağında çocuk İsa yer alıyor. Solunda Konstantinos, şehri simgelerken, sağda Justinianus Ayasofya’yı temsil ediyor. Bu sahne, imparatorların şehri ve kiliseyi Meryem Ana’ya adadığı anlamını taşıyor. Altın mozaiklerin ışıldayan yüzeyi, görkemli bir mesaj taşıyor: “Bu şehir ve bu yapı sana emanet.” Ayasofya hakkında bilmeniz gerekenler yazımıza devam ediyoruz.
11. Kubbedeki melek tasvirleri
Ayasofya’nın kubbesine başınızı kaldırdığınızda, sizi adeta başka bir âleme taşıyan muhteşem Serafim melekleriyle karşılaşırsınız. Bu melekler, Tanrı’nın göksel tahtını koruduğuna inanılan altı kanatlı varlıklar olarak bilinir. Doğu tarafındaki melekler mozaik tekniğiyle yapılmışken, batıdakiler zaman içinde hasar gördüğü için fresk olarak yeniden canlandırılmış. İlginçtir, Osmanlı döneminde bu melek yüzleri sıvanarak gizlenmiş ama izleri hâlâ konuşur gibi…
12. Timpanon’daki Patrik mozaikleri
Ayasofya’nın kuzey cephesine göz attığınızda, yarım kemerli nişlerde saklanmış patrik figürleriyle karşılaşırsınız. 9. veya 10. yüzyılda yapıldığı düşünülen bu mozaiklerde yalnızca üç figür bugüne kadar sağlam kalmayı başarmış: Genç İgnatios, Aziz İoannes Chrysostomos ve Aziz İgnatios Theophoros. Yedinci nişteki figürün ise büyük ihtimalle Athanasius olduğu düşünülüyor. Her biri, Ayasofya’nın dini kimliğinin birer sessiz şahidi gibi duruyor.
13. İmparator Alexandros mozaiği
Kuzey galerisinin güneybatı köşesinde yer alan bu mozaik, İmparator VI. Leon’un kardeşi Alexandros’u resmediyor. 10. yüzyıldan günümüze gelen bu mozaik, Ayasofya’nın en iyi korunmuş eserlerinden biri. İmparatorluk gücünün ihtişamını sergileyen bu sanat eseri, tarihe meydan okuyan bir duruş sergiliyor.
14. Zoe ve Komnenos mozaikleri
Güney galerisinin doğusunda yer alan Zoe Mozaiği, bir aşk ve iktidar hikâyesi anlatıyor. Ortada İsa, yanında İmparatoriçe Zoe ve eşi IX. Konstantinos yer alıyor. Fakat dedikodulara göre mozaik aslında Zoe’nin ilk eşi III. Romanos döneminde yapılmış, sonra güncellenmiş! Komnenos Mozaiği ise Meryem Ana’nın kucağındaki çocuk İsa ile birlikte, İmparator II. Ioannes Komnenos, eşi İrene ve oğulları Aleksios’u gösteriyor. İmparatorların elindeki bağış keseleri, Ayasofya’ya olan katkılarını simgeliyor.
15. Komutan Henricus Dandolo’nun mezar taşı
Ayasofya’daki belki de en şaşırtıcı detaylardan biri, IV. Haçlı Seferi’nin lideri Dandolo’nun mezar taşı. 1205’te İstanbul’da ölen bu Venedikli komutanın ismi, Hristiyan dünyasının Ayasofya’da bıraktığı izlerin başında geliyor. Ayasofya hakkında bilmeniz gerekenler yazımıza devam ediyoruz.
Ayasofya’nın en dokunaklı mozaiklerinden biri olan Deisis, 13. yüzyıla tarihleniyor. Ortada İsa, sağında Meryem, solunda Vaftizci Yahya (İoannes Prodromos). İki figür, insanlığın affı için İsa’ya yakarırken gösteriliyor. Bu eser, sadece dini bir kompozisyon değil, Doğu Roma sanatında yepyeni bir dönemin de habercisi.
17. Omphalion
Ayasofya’nın kalbinde yer alan omphalion, imparatorların taç giydiği yerdir. Renkli mermer dairelerle süslü bu alan, sadece görsel bir şölen değil, aynı zamanda Bizans ihtişamının da simgesidir. Burada yürürken, adımlarınız tarihin ritmiyle atılır.
18. Dilek sütunu
Kuzeybatı köşede yer alan bu sütunun ortasında küçük bir delik var ve burası, halk arasında “Terleme Sütunu” ya da “Dilek Sütunu” olarak biliniyor. Rivayete göre, başı ağrıyan İmparator Justinianus bu sütuna yaslandığında ağrısı geçer. Bir başka efsanede ise Hızır Aleyhisselam, binayı Kâbe’ye yönlendirmek için bu sütuna dayanır. Günümüzde ise ziyaretçiler baş parmaklarını deliğe sokup saat yönünde çevirerek dilek tutuyor. Dileğiniz kabul olur mu bilinmez, ama deneyenin eksik olmadığını söyleyebiliriz!
19. Minareler
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesiyle birlikte, Ayasofya artık bir camidir. İlk minare ahşaptı ve günümüze ulaşmadı. Bugün gördüğünüz minareler farklı dönemlerden: Güneydoğudaki Fatih veya II. Bayezid döneminden, Bab-ı Hümayun yönündeki Mimar Sinan’ın ustalık eserlerinden. Diğer iki minare de III. Murad dönemine ait. Her biri Ayasofya’nın İslamî kimliğinin bir parçası hâline gelmiştir.
20. Dış destekler
Ayasofya hakkında bilmeniz gerekenler yazımızın sonuna geldik. Kubbenin ağırlığı Ayasofya’nın dış duvarlarında zamanla çatlaklara neden olunca, hem Bizanslılar hem Osmanlılar yapının dışına payandalar eklemek zorunda kalmış. Ama en etkili müdahale, kuşkusuz Mimar Sinan’a aittir. Kemerli ek yapılar, kalın destek duvarları ve taşıyıcı sistemlerle yapının sağlamlığı artırılmıştır. Bugün Ayasofya’nın ayakta kalmasında Sinan’ın ustalığı büyük rol oynar. Toplamda 24 büyük destek yapısı, hem Bizans’ın hem Osmanlı’nın mühendislik zekâsını temsil ediyor.