Antik Mısır mumyaları genelde gizemli piramitlerle, lanetli mezarlarla ya da arkeologların tozlu keşifleriyle anılır. Ama işin asıl tuhaf yanı, Avrupalıların bir dönem bu mumyaları yalnızca sergilemek ya da incelemekle yetinmeyip afiyetle yemeleridir! Evet, yanlış duymadınız: Orta Çağ’dan 19. yüzyıla kadar Avrupa’nın pek çok yerinde, toz haline getirilmiş mumyalar baş ağrısına, mide sorunlarına ve hatta kansere karşı şifa kaynağı olarak reçete ediliyordu. Bir yanlış çeviriyle başlayan bu tuhaf alışkanlık, zamanla öyle bir çılgınlığa dönüştü ki, mezarlar yağmalandı, cesetler sahte mumyalara çevrildi ve mumya ticareti koca bir endüstri haline geldi. İşte mumya yiyen Avrupalılar ve tarihin en garip tedavi yöntemleri…
Bugün kulağa inanılmaz gelse de 15. yüzyılda Avrupa’da insanlar baş ağrısından kansere kadar her türlü hastalığa çare bulmak için mumya yiyordu!
Mumya, o dönemde yalnızca arkeolojik ya da tarihi bir eser olarak değil, adeta bir ilaç deposu gibi görülüyordu. Doktorlar, eczacılar ve hatta krallar, mumya parçalarının ya da toz haline getirilmiş kalıntıların insan bedenini iyileştirebileceğine inanıyordu. Bu tedavi anlayışı, yalnızca hastalıkları iyileştirmekle kalmayıp ömrü uzatacağına dair bir umut da barındırıyordu. Elbette bugünden bakıldığında mumya yiyen Avrupalılar biraz tüyler ürpertici görünüyor, ancak o dönem için bu uygulama bilimin ve tıbbın bir parçası kabul ediliyordu.
Mumya yeme alışkanlığının kökeni aslında masum bir yanlış anlama ile başladı. Arap dünyasında “mumia” adı verilen siyah renkli doğal mineral, tıbbi özellikleri nedeniyle oldukça değerliydi. Ancak Batı Avrupalılar bu metinleri çevirmeye başladığında kelimenin anlamı karıştı
“Mumia”yı, Mısır’daki mezarlarda bulunan mumyalanmış bedenlerden çıkan bir madde olarak yorumladılar. Dahası, bazı mumyaların gerçekten de ziftle mumyalanmış olması, bu karışıklığı iyice pekiştirdi. Sonuçta, yüzyıllar boyunca tedavi amacıyla kullanılan doğal bir mineralin yerine, antik mezarlardan çıkarılan insan bedenleri tüketilmeye başlandı. Yanlış bir tercüme, Avrupa’nın en kanlı ve garip tıbbi uygulamalarından birine kapı aralamıştı.
İnsan bedeninin iyileştirici gücü olduğuna dair inanç aslında daha da eskilere dayanıyordu. Öyle ki Roma döneminde gladyatör kanının epilepsiyi hafifletebileceği düşünülüyordu
Bu yüzden “tıbbi yamyamlık” tamamen yeni bir fikir değildi. Mumyanın devreye girmesiyle birlikte bu inanış daha da güçlendi. Toz haline getirilmiş mumyalar, eczanelerde ilaç niyetine satılıyor; tentürler, haplar ve karışımlar halinde hastalara sunuluyordu. Hatta İngiltere Kralı II. Charles’ın bile “Kral Damlaları” adı verilen ve içeriğinde insan kafatası olan bir karışım içtiği biliniyor. Mumya, baş ağrısından kalp krizine kadar geniş bir yelpazede reçete ediliyordu. Bu durum, antik Mısır mezarlarına yönelik büyük bir talep doğurdu ve kısa sürede bir mumya ticareti furyası başladı.
Talep bu kadar artınca, arzı karşılamak için türlü yollar denendi. Mezarlıklar talan edildi, antik Mısır mumyaları Avrupa’ya taşındı, hatta sahte mumyalar bile piyasaya sürüldü. Ceset hırsızları idam edilen suçluların, köleleştirilmiş insanların ya da sıradan ölülerin bedenlerini tuz ve çeşitli ilaçlarla mumyalayarak satışa çıkardı. Bu “yeni üretilmiş mumyalar” fırınlarda kurutuluyor, toz haline getiriliyor ve eczanelerde şifa niyetine satılıyordu. Bir gözlemci, asılan kişilerin cesetlerinin geceleyin çalındığını ve sabaha kadar “tedavi edici mumya”ya dönüştürüldüğünü anlatıyordu. Böylece, yanlış bir çeviriyle başlayan uygulama, büyük bir karaborsa pazarına dönüşmüştü.
Yüzyıllar geçtikçe mumyaların tıbbi gücüne olan inanç zayıfladı ama onlara duyulan ilgi asla kaybolmadı
19. yüzyılda Viktorya İngiltere’sinde Mısır hayranlığı zirveye çıktı. Bu dönemde mumya açma törenleri, bilimsel araştırma ve eğlence amacıyla düzenlenen popüler etkinliklerdi. Konferans salonlarında, hastanelerde hatta özel evlerde bile mumyalar meraklı kalabalıkların önünde açılıyordu. Avrupa’ya getirilen mumyalar yalnızca ilaç olarak değil, egzotik bir gösteri malzemesi olarak da değer kazandı. Antikaların ihracatı yasaklanmasına rağmen, kaçak yollarla pek çok mumya kıtaya taşındı. Ancak 19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde, tıbbi amaçlarla mumya kullanımı yavaş yavaş tarihe karıştı.
Mumya tüketimi ise günümüzde tarihe karışmış olsa da Antik Mısır’a duyulan büyü hâlâ canlılığını koruyor. Günümüzde kozmetik markalarının pazarlama stratejilerinde hâlâ firavunların ve piramitlerin izlerine rastlamak mümkün. İnsanlar artık sağlıklı olmak için mumya yemiyor, ancak antik çağların gizemine olan merak hâlâ taze.