Siz kendinizi ne kadar normal görmeye ya da göstermeye çalışsanız da, içinizde bir yerlerde bir ruh hastası kendi normalini yaşamak için can atıyor. Bazıları içinse bu arızanın, tamir edilmek yerine hayatın içine çıkması ve bir şekilde doğal olanla olmayanı dengelemesi gerekiyor. Tabii neyin doğal neyin olmadığına kendi yöntemleri ile fevri kararlar vererek.
Bu tip arıza, tuhaf ve sapık karakterler gerçek hayatta çoğu zaman sadece kendilerine zarar verirken, kurmaca dünyalarda verdikleri zarar daha geniş boyutlara ulaşabiliyor. Özellikle okurken, izlerken ve oynarken en çok onların yaptıklarından etkilenmemiz aslında biraz da olsa empati kurmaktan, başka bir şey değil. İçten içe arızalık boyutlarına saygı duyduğumuz, çoğunlukla kendilerinden tırstığımız, zihnimizde yer eden ruh hastası,arıza kurmaca karakterleri bir listeyelim istedik.
Rorschach / Watchmen (1986)
“This city’s afraid of me… I’ve seen its true face…”
Alan Moore’un yazdığı, Dave Gibbons’ın çizdiği gelmiş geçmiş en harika çizgi romanlardan biri olan Watchmen’de ortaya çıkan bu karakter arıza tanımının kendince adalet dağıtan anti-kahraman açılımını yapar. Rorschach’ın normal bir hayatı yoktur ve olamaz da. O sadece kötüyü cezalandırmak için yaşar. Aslında ne süper kahramanlık onun umrundadır ne de kimsenin onun hakkında düşündükleri. Tanımlanamayan her kötülük onun yüzündeki ismini aldığı mürekkep testi gibidir ve Rorschach’ın kötülükte gördükleri onun kesinlikle yok edilmesi gerektiğini söyler. Son derece arıza, takıntılı ama bir o kadar karizma ve tavır sahibi bir anti-kahramandır.
Vaas Montenegro / Far Cry 3 (2012)
“Did I ever tell you the definition of insanity?”
Onu ada mı delirtti, yoksa zaten buraya geldiğinde tahtaları yerinden kayık mıydı? Bunu asla bilemeyeceğiz. Ama Vaas, son yıllarda oyun dünyamıza giren yeni karakterler arasında en kırık, en dengesiz olanlarındandı. Bir deli, deliliğin tanımını daha güzel yapamazdı. Keşke daha iyi kullanabilseydi Ubisoft. Ona sesini ve yüzünü veren Michael Mando‘yu da ayrıca tebrik etmek lazım.
Mr.Bean / Mr. Bean (1990) – Rowan Atkinson
a café?
bean: oui.
-le sucre?
bean: non.
-you speak very good french.
bean: gracias.
Tuhaflığın komik yüzü olan Mr. Bean’in istediği kadar sempatik olsun yine de biraz rahatsız edici olduğunu sanırım kimse inkâr edemez. Onu arıza yapan sakarlığı ya da saf olması değil, hiç konuşmadan ortalarda dolaşması, hayat tarzı, bencilliği, umursamazlığı, sürekli aynı elbiseyi giymesi ve olaylara çözüm yöntemli ilginç bakış açısıdır. Dünyayı ve insan ilişkilerini kendine göre yorumlar. İşte bu açılardan tam bir arıza modelidir.
Jack Sparrow / Pirates of the Caribbean (2003) – Johnny Depp
“Why is it always magic and curses and metal ships and weird little dolls?”
Sempatik arızalar arasında zirveye oynayan bu korsan için karakter analizi yapmak çok da gerekmiyor. Senarist Ted Elliot’un kaleminden ustaca yazılmış ve Johnny Depp‘in karaktere kattığı histerik yorum ve oyunculuk ile yansıttığı bu tipleme,şimdiden sinemanın kült karakterleri arasına girmiş bulunuyor. Eğer dünya Jack Sparrow’a uymuyorsa o uyum sağlamaya çalışmaz, bildiğini okuyarak dünyayı değiştirmeyi tercih eder. Narsistin korsan bayrağı taşıyanıdır.
Begbie / Trainspotting (1993) – Robert Carlyle
“It was fuckin’ obvious that cunt was gonna fuck some cunt.”
Uyuşturucudan nefret eder ama en yakın arkadaşları uyuşturucu bağımlısıdır. Aslında biraz bilinçsiz bir arkadaştır, onu ilgilendiren pek sebep-sonuç değil, sadece o an’dır. Sosyopat mıdır, yoksa sosyopat taklidi mi yapar bilemezsiniz. Ama sarhoş olduğu zamanlarda barın ikinci katından bira dolu bir bardak atarak kavgaya girecek kadar da öz güveni vardır. Aslında Balat kahvesindeki Hikmet abidir kendisi ama mekânı farklı olarak bir İskoç pub’ıdır.
Jigsaw (John Kramer) / Saw (2004)
“You think it is over, but the games have just begun.”
Gelmiş geçmiş en tehlikeli arızalardandır ama zekâsına saygı duymamak imkânsızdır. Gün sohbetlerinde “Sorma teyzesi, zeki ama hiç çalışmıyor!” denilen çocuğun büyümüş, büyürken de biraz katil olmuş halidir. İnsan doğasını test etmeyi sever. Çünkü egosu onu insanlardan üstün kılar ve onları yargılama hakkı verir. Arızanın felsefesi ders olsa, dinlemeyi en çok seveceğiniz hocalardan biri olur.
Anton Chigurh / No Country For Old Men (2005) – Javier Bardem
“That depends. Do you see me?”
Cormac McCarthy‘nin romanında yarattığı bu arıza katil tiplemesi, aslında zavallılıkla gelişmiş bir kibrin dışa vurumunu yansıtır. İnsan öldürmeyi bir yazı-tura bahsine bağlayabilen, gözünü kırpmadan öldürdüğü adamın kanı, ayakkabısını kirletmesin diye özen gösteren bu sinir bozucu manyak, Coen Kardeşler’in hayat vermesi ile sinemanın kült karakterleri arasına girmiştir.
Patrick Bateman / American Psycho (1991) – Christian Bale
“I like to dissect girls. Did you know I’m utterly insane?”
Sabah kalkınca diş etlerini “kanayana” kadar, daha sonra alkollü bir gargara ile ağzını temizleyen ve bu yanma acısından keyif alan bir manyaktır Patrick Bateman. Zenginliğin içinde gittikçe anlamsız gelmeye başlayan etrafındaki topluma karşı bir nefret beslemeye başlar. Toplumdan üstün olmak ve ondan öcünü almak kendisinde egosal bir saplantı haline gelmiştir. Ve egosu uğruna her şeyi yapmaya hazırdır, önüne geleni uygun bahaneler ile öldürmeyi seçer.
Jack Torrance / Shining (1977)
“Heeere’s Johnny!”
Stephen King’in The Shining isimli romanında yarattığı ciddi anlamda rahatsız bu karakter profili, özellikle sonradan Jack Nicholson gibi üstün bir oyuncu tarafından canlandırılınca unutulmaz arızalar arasına girmiştir. Aslında arıza olan belki de otelin kendisidir ve Jack Torrance onun insan suretindeki yansımasıdır. Daha önceden de özellikle alkolün etkisi ile psikopata bağladığı zamanlar olmuştur ve bıraktığı alkole geri dönünce çocuğu karısı ne varsa kesmek, doğramak ve en çok da onları korkudan öldürmek, öldürürken de düşündürmek istemiştir.
Eric Cartman / South Park (1992)
“I’m not fat! I just haven’t grown into my body yet, skinny bitch!”
Herhalde çizgi film külliyatında en ruh hastası, pislik, huysuz, itici karakter kendisidir. O koca poposu ve bir o kadar koca egosu ile geçimsizliğin kitabını yazar. İçten pazarlıkçı, yalancı ve riyakâr yapısı ile herkesin kanına karışabilir. Bu kadar kötü sıfatları bünyesinde taşıyıp da onun kadar sevimli olabilen başka bir arıza karakter de yoktur ama.
Alex DeLarge / A Clockwork Orange (1962)
“I was cured, all right!”
Çözülemeyen arızalarda zirveye oynayan Anthony Burgess karakteri, bu vandal kişilik, ironin doruklarında gezer. Mesela, kendisi bir Beethoven hayranıdır, sadece süt içer, sanattan anlar ama yaşlı insanları döver, kadınlara kocalarının gözü önünde tecavüz eder ve dengesizliğin getirisi olarak “şiddet” kavramını bize öyle ironik bir şekilde resmeder ki, ilginç bir şekilde kendisinden hem tiksinir hem de hayranlık duyarız. O hiç bir zaman düzelmez, belki bozuk bile değildir fakat “dayak cennetten çıkmadır” lafının da ispatıdır. Şiddet ters yöne girip kendisi üzerinde kullanıldığında o çok sevdiği “süt dökmüş kedi” kıvamına gelmesi yaşattıklarının getirisinden başka bir şey değildir. Fakat yine de bu arıza adam sayesinde insanlığı ve kendimizi sorgularız.
Kitap, dolayısıyla DeLarge karakteri, 1971 yılında Stanley Kubrick tarafından beyazperdeye aktarılmış, filmde DeLarge’ı İngiliz aktör Malcolm McDowell canlandırmıştır.
Norman Bates / Psycho (1959) – Anthony Perkins
“I don’t kill people anymore.”
Oidipus kompleksi denilen rahatsızlıktan mustarip bir manyaktır kendisi. Annesi ile ilişkisi öyle arıza boyutlardadır ki, yaşadığı çocukluk onu bu hâle getirmiştir. Annesine olan bağlılığı ve ona hayranlığı beynini ele geçirmiş ve üvey babasını öldürmüştür. Baskıların ne gibi takıntılara yol açtığını kendisinden görebiliriz. Aslında gerçek manyağın annesi olduğunu hiçbir zaman anlayamadan onun yerine geçmiş ve ancak o zaman “psycho” sıfatını kazanmıştır.
Joker / DC Comics (1940)
“I’m like a dog chasing cars, I wouldn’t know what to do if I caught one, you know, I’d just do… things.”
Ona göre kaosun varlığı, sükûnetin kendisi kadar gereklidir. Bu arıza beyinden çıkan her anlaşılmazlık, hayatın amaçsızlığını ve dengeyi sorgulatan bir eyleme dönüşür. Şiddete ve kaosa olan sevgisi öyle saftır ki, bu duygularına saygı duymamak mümkün değildir. Kendisi kadar olmasa da özünde arıza bir süper kahraman olan Batman ile olan yin-yang uyumu, belki de çizgi roman külliyatındaki en güzel çizilmiş düşman hikâyelerinden biridir. Anlaşılır olmak gibi zerre kaygısı olmayan Joker’i sinema perdesinde zirve noktasına taşıyan Heath Ledger’ın performansı asla unutulmaz. Aynı filmde kendisi için en anlaşılır yorumu Alfred yapmıştır: “Bazı insanlar sadece dünyanın yanışını izlemek ister.”
Travis Bickle / Taxi Driver (1976) – Robert De Niro
“I think someone should just take this city and just… just flush it down the fuckin’ toilet.”
Arıza karakterlerin çoğu zaman kendi kuralları vardır. Travis Bickle da kendi kurallarını yazan ve koca bir şehre tek başına adaleti getirebileceğine inanan, önce zararsız, sonra şiddete başvurması yüzünden zararlı hâle gelen bir delidir işte. Onun fazlasıyla saf yapısı ve Vietnam’da geçirdiği askeri geçmişi, ortaya dengesiz bir ruh hali çıkarmış ve masum cehaleti içinde kendi sonunu hazırlayan dünyasını yaratmıştır.
Trevor / Grand Theft Auto 5 (2013)
“Now Go! I Need To Meditate. Or Masturbate. Or Both.”
Son yıllarda yazılmış en ama en arıza karakter kesinlikle kendisidir. “Sağı solu belli olmamak” deyiminin vücut bulmuş halidir. Herhangi bir acıma, şefkat duygusu bünyesinde barınmaz. Bunda geçirdiği zorlu çocukluğun etkisi de büyüktür. Öldürür, küfreder, çalar çırpar ve bunlar onu çok eğlendirir. “Adam pisliğin teki çıktı Rıza Baba” repliğindeki pisliğin vücut bulmuş hali, Trevor’un ta kendisidir. Ve onu yönlendiren bizler de içimizdeki arızanın ipini gevşetip bir nevi onu sokağa salarız.
İnkâr etmeye gerek yok; aslında hepimizin içinde bir “arıza” ikamet etmektedir…