Antik zamanlardan bu yana ticaret yolları, ürünleri üretildikleri yerlerden, satılacakları yerlere götürmek için geliştirildi. Tuz ya da baharat gibi yalnız belli bir bölgede bulunan fakat çok rağbet gören nadir ticari mallar, bu yolların oluşmasının başlıca nedeniydi. Ticaret ağlarının bir kez kurulmasıyla birlikte kervanlarla geçilen bu meşakkatli yollar, dinler, fikirler ve hatta bakteriler dahil kültürel alışverişin de önünü açarak, insanlar arasında bilginin ve deneyimin yayılmasını kolaylaştırdı. Onlar olmasaydı muhakkak ki, şu an içinde yaşadığımız modern dünya oluşamayacaktı. Meşhur İpek Yolu’ndan, Kalay Yolu’na, medeniyetimizi şekillendiren ticaret yollarına bir göz atalım.
1. Dünya’nın En Ünlü Antik Ticaret Güzergahı: İpek Yolu
Çin ve Roma İmparatorluğu’nu birbirine bağlayan, en ünlü antik ticaret yolu. İpek, MÖ. ilk yy’dan itibaren Avrupa’dan gelen yün, gümüş ve altın karşılığında Çin’den Roma İmparatorluğu’na ihraç ediliyordu. Ticaretin yanısıra İpek Yolu’nun güzergahı boyunca, bugünkü modern Özbekistan’da bulunan Semerkant gibi; bilginin, teknolojinin, din ve sanatın yaygınlaştırıldığı, fikri ve kültürel alışveriş merkezleri oluştu. İpek Yolu, Çin’deki Xi’an şehrinden başlar, Büyük Çin Seddi’nin ötesine geçer, Pamir dağlarını aşarak Afganistan’a uzanır, oradan da “Levant” adı verilen Akdeniz’in doğu sahillerine ulaşırdı. Buradan gemilere yüklenen ticaret malları, deniz yoluyla diğer Akdeniz limanlarına ulaştırılırdı. Bir tacirin yaklaşık 6,500 km’lik İpek Yolu boyunca seyahat etmesi nadir görülürdü, çoğu sadece kendi belirledikleri görece daha kısa rotalar üzerinde ticaret yaparlardı. Roma İmparatorluğu, dördüncü yüzyılda dağılınca İpek Yolu, 13. yy’da Moğollar tarafından canlandırılana dek, seyahat etmesi güvenli olmayan bir güzergah haline geldi. 13. yy’da İtalyan kaşif Marco Polo, İpek Yolu’nu izleyerek Çin’i ziyaret eden ilk Avrupalı oldu. Bazı bilim insanları, kültürler arası bağlantıyı sağlayan bu ticaret yolunun aynı zamanda vebanın yayılmasında etken olduğunu düşünüyorlar.
2. Doğu’dan Batı’ya Taşınan Lezzet: Baharat Yolu
Bu listedeki diğer ticaret yollarının çoğunun aksine, Baharat Yolu’nun rotası Doğu’yu Batı’ya bağlayan deniz yollarından geçiyordu. Özellikle biber, karanfil, tarçın, hindistan cevizi Avrupa’da en çok rağbet gören ürünlerdi. Ancak 15. yy. öncesinde Doğu’ya erişim Kuzey Afrikalılar ve Arapların kontrolünde olduğundan o dönemde bu baharatlar oldukça nadir bulunuyordu ve çok pahalıydı. 15. ve 17. yy boyunca süren Keşifler Çağı’nda Avrupalılar yeni navigasyon teknolojileri sayesinde yelkenli gemilerle uzun mesafeli deniz yolculukları yapabilmeye, Endonezya, Çin ve Japonya gibi ülkelerle doğrudan ticari ilişkiler kurmaya başladılar. Bazıları baharat ticaretinin, yakıt kullanan daha hızlı gemilerin keşfiyle yeni toprakların keşfedilmesini ve Doğu ile Batı arasında yeni diplomatik ilişkilerin kurulmasını sağladığını iddia ediyor. Özellikle Kristof Kolomb’un 1492’de Amerika’da son bulan yolculuğunun asıl amacının, baharat ticaretinin Avrupalılar tarafından kontrol edilmesini sağlayacak yeni bir güzergah bulmak olduğu düşünülürse, bu iddia hiç de yanlış sayılmaz. Bugün Endonezya adı verilen Doğu Hint Adaları, karanfil ve hindistan cevizinin tek kaynağı olan Mölük ve Baharat Adaları olarak biliniyor; Flemenkler ve İngilizler tarafından kontrol edilen bu bölgeden baharat ihraç ediliyordu. Savaşlar çıktı, topraklar kolonize edildi ve baharat ticaretinin arkasında yatan servet, bu ticaret yollarını küreselleşmenin en önemli faktörlerinden biri haline getirdi.
3. O Güzel Kokuları, O Güzel Develere Yükleyip Getirdiler: Tütsü Yolu
O zamanlar sadece Arap Yarımadası (bugünkü Yemen ve Umman)’nın güney ucunda bulunan mür ve buhuru Kudüs’e kadar taşımak için kullanılan güzergah. Hem mür hem de buhur, Güneş’te kurutularak koku olarak kullanılabilen ağaç özleridir. Bu ağaç özleri; tütsü olarak yakılır, parfüm olarak ve ölülerin bedenlerini mumyalama esnasında, defin işlemlerinde geleneksel olarak kullanılırdı. MÖ. 1000 civarlarında develerin evcilleştirilebilmesi sayesinde Araplar, önemli bir bağlantı merkezi olan Akdeniz bölgesine bu değerli tütsüleri taşımaya başladılar. Mür ve buhur, Mısırlılar, Yunanlılar ve Romalılar için gerçekten önemli bir meta haline geldi. Örneğin; Roma İmparatoru Nero’nun sevgilisinin cenazesinde yakılan buhurların bütün bir yılın hasadı olduğu belirtilmiş. Bu karayolu ticareti öylesine gelişmişti ki, bir yıl içinde Roma’ya üç bin ton mür ve buhur getirilebiliyordu. Romalı tarihçi Büyük Plinius açgözlü yerleşimciler yüksek vergiler isteyerek, belirlenmiş asıl yolun dışından kervanları yürütmeye zorluyor olsa da bu yolun 62 günde tamamlanabildiğini yazıyor. MS. ilk yy’dan itibaren tekne tasarımlarının gelişmesiyle birlikte deniz yolları daha çok tercih edilmiş ve eski karayolu gereksiz hale gelmiş.
4. Boncuk Ticareti: Amber Yolu
Amber ya da kehribar… Yaklaşık olarak MÖ. 3000 yıllarından başlayarak amber ticaretinin Baltık ülkelerinden Mısır’a kadar uzanan bir coğrafyada yapıldığına dair arkeolojik kanıtlar mevcut. Romalılar tarafından geliştirilen Amber Yolu, hem dekoratif hem de tıbbi amaçlarla kullanılan bu taşa çok değer verilmesiyle ortaya çıkmış. Milyonlarca yıl önce ormanların kapladığı bir alan olan Baltık Denizi’nin altında, devasa bir amber kaynağı bulunuyor. Büyük fırtınalarla birlikte bu değerli taşlar karaya vuruyor ve tacirler, Baltık Denizi’nin muhtemel sahillerinden amber toplayarak işlerini yürütüyor. Ancak, 12. ve 13. yüzyıllarda Haçlı Seferleri sırasında, amber üreten bölgeleri kontrol eden Töton Şövalyeleri için önemli bir gelir kaynağıydı. Şövalyeler amber toplayan ya da satmaya çalışan yerel Prusyalıları acımasızca idam ettiler. Eski Amber Yolu’nun izleri, önemli güzergahlarından biri olarak bilinen Polonya’da bugün hala görülebiliyor.
5. Atların İzlediği En Tehlikeli Rota: Çay ve At Yolu
6000 bin metre yüksekliğe ulaşan dört mevsimin bir arada yaşanabildiği sarp Hengduan Dağları’ndan geçen ve en önemli çay üreticisi Çin’den başlayarak Tibet ve Hindistan’ı kapsayan yaklaşık 10 bin km’lik fırtınalı bir rota. Sayısız nehrin üzerinden geçen bu rota, aynı zamanda antik zamanlarda kullanılan ticaret yollarının en tehlikelisi. Bu yolu takip eden tüccarların temel hedefi, Çin çayı ve Tibet savaş atlarının, çay verip at almayı ya da vice versa kapsayacak şekilde doğrudan ticaretini yapmaktı. Yolun bir kısmının kullanılmaya başlanması MÖ. 1600’lere kadar uzanıyor fakat güzergahın tamamının kullanılmaya başlanması MS. 7. yy’a denk geliyor. Bu yol vasıtasıyla yapılan en büyük ölçekli ticaretler Song Hanedanlığı (960-1279) zamanına denk geliyor. Bu dönemin belli bir kısmına odaklanan araştırmalar (960-1127) her yıl yaklaşık 20 bin Tibet savaş atı karşılığında 8 bin ton çay ticareti yapıldığını gösteriyor. Deniz yolları daha popüler hale geldikçe, yolun önemi azalmış fakat II. Dünya Savaşı sırasında Japonlar pek çok limanı ele geçirince Çay-At Yolu, Çin ve Hindistan arasında seyahat etmeye olanak sağlaması dolayısıyla yeniden önem kazandı.
6. “Via Salaria”: Tuz Yolu
Yemeklere lezzet katmak, gıdaları muhafaza etmek ve antiseptik olarak kullanıldığından beri tuz, çok uzun zamandır değerli bir mamüldür. Kolayca hasat edilebilen tuz, antik çağlarda kıt bir mineraldi bu sebeple tuz açısından zengin bölgeler önemli ticaret merkezleri oldular. Bu merkezleri diğer yerleşim yerlerine bağlayan yollar da yaygın hale geldi. Bu rotalardan en ünlüsü Roma’daki Ostia’dan başlayan Adriyatik kıyısına uzanan Via Salaria’dır. Romalı askerlerin maaşlarının bir kısmı tuzla ödenirdi; İngilizce’de maaş anlamına gelen “salary”; Latince tuz anlamına gelen “sal” kelimesinden geliyor. Ayrıca tuz o derece değerliydi ki; “beş para etmez” demek olan “tuzuna değmez-not worth his salt” deyimi de yine sıkı çalışmayan Roma askerlerinin tuz ödemesi alamayacaklarını ifade ederdi. Avrupa’daki diğer önemli bir tuz yolu ise Kuzey Avrupa’nın en bol tuz kaynağına sahip Kuzey Almanya’daki Lüneburg’dan, Almanya’nın kuzey sahillerindeki Lübeck’e giden 100 km’lik Eski Tuz Yolu’ydu. Ortaçağ boyunca balıkların bozulmasını önlemek maksadıyla Almanya’dan İskandinavya’ya hareket eden balıkçı filolarına tuz sağlamak gerekiyordu. Bu yolu tamamlamak yaklaşık 20 gün sürüyor, yol boyunca uğrak noktası olan her kasaba, aldığı vergiler sayesinde zenginleşiyordu.
7. Ticaret İçin Aşılan Çöl: Trans Sahra Yolu
Trans Sahra Ticaret Yolları, aslında Kuzey Afrika’dan Batı Afrika’ya uzanan uçsuz bucaksız bir çölde çapraz geçişli ticaret bağlantıları sağlayan birden fazla sayıda güzergahı kapsıyordu. Bu ticaret yolları ilk kez MS. 4. yy’da ortaya çıkmış ve 11. yy’a kadar binin üzerindeki devenin tüm ticari malları Sahra Çölü ötesine taşıdığı kervanlardan oluşur. Altın, köle, tuz ve giysi bu güzergah üzerinde ticareti yapılan en önemli şeylerdi. Fakat deve kuşu tüyünden silaha kadar, Avrupa malları dahil diğer bir çok nesne bu kervanların içinde kendine yer bulurdu. Ticaret yolları, Kuzey Afrikalı Berberiler’in Batı Afrika’ya getirdiği İslam’ın Arap bilgi, eğitim ve dilinin yayılmasında başlıca etkendi. 16. yy’dan itibaren Avrupalılar Afrika’daki ticari ürünlerin değerini fark ettiler. Trans Sahra ticaret yolları Avrupalılar tarafından kontrol edilen Trans Atlantik ticareti gölgesinde hareket etmeye başladı. Bu yüzden güzergahlar kıtanın iç kısımlarından kıyı şeridine doğru değişti ve tehlikeli çöl yolları daha az tercih edildi.
8. Tunç Çağı’ndaki Ticaret: Kalay Yolu
Kalay Yolu, Tunç Çağı’ndan Demir Çağı’na kadarki bir süreçte erken yerleşim bölgelerine metal işlemek için hayati öneme sahip kalay metalini sağlayan önemli bir ticaret rotasıydı. MÖ. 2800 civarlarında Orta Doğu’da, bakır ve kalayın karıştırılması suretiyle daha önce kullanılanlardan daha güçlü ve dayanıklı olan bronz metali elde edildi. Bu teknolojinin talebi çok fazlaydı ve kalay her yerde bulunmadığı için ticari bir öge haline gelmesi uzun sürmedi. Bu yollardan biri, MÖ. ilk yüzyılda İngiltere’nin uzak güneybatısında bulunan Cornwall’daki kalay madenlerinden deniz yoluyla Fransa’ya oradan aşağı doğru Yunanistan ve ötesine uzanan bir rotayı takip eder. Bu güzergahın kanıtları yol boyunca sıralanmış iyi korunan yüksek kalelerde bulunuyor. Tarihçiler, hiçbir yazılı kaynağı olmayan bu döneme ait, mercan ve altın dahil egzotik eserlerin yanında kalayın da bulunuyor olmasıyla Kuzey Avrupa ve Akdeniz arasında sağlanan hayati bağlantının güzergahını takip edebiliyorlar.