Antik çağda özellikle dünya dışı yaşamla ilgili bir çok gizemli hadisenin somut kanıtları arkeoloji bilimi sayesinde karşımıza çıkmakta. Bir zamanlar “Tanrıların Arabaları” kitabıyla nazar’ı dikkatimizi cezbetmiş E.V.Daniken üstadın osur osur ipe diz mantığıyla yazdığını sandığımız sözde fasaryalar belki de bir gün tarih kitaplarımızı değiştirebilir.
Biz de bu noktada sizin dimağınızı istop ettirecek 17 tövbe sebebi sunuyoruz.
Başlıyoruz: Bu zamana kadar tarihçiler konuştu, yeter söz milletin!
Oh! Jesus Crist!
Rönasans döneminde Avrupa’da çizilen birçok portrede karşımıza gök cisimleri çıkmaktadır. Bilindiği üzere söz konusu dönemde bu tip uçan kaçan cisimler henüz dünya üzerinde görülmüş şeyler değildi ki, bu eserlerin bir çoğu Hristiyanlığın ilk dönemlerini yansıtmakta olduğundan söz konusu dönemle uçan cisimlerin ilişkilendirilmiş olması ilginçtir.
Çin işi Japon işi bunu yapan uzaylı kişi
Hanedanlık dönemi Çin ilmi öyle bir noktaya gelmiş ki ahali, dünya bu güdük millete yetmemiş, fezaya yayılmak üzere planlar yapar olmuşlar. Pekala, bu hadsizliklerine de bir şey demeyelim. Altında entariyle, henüz daha makinalar, yakıtlar, elektrik icat edilmemişken nereye gidiyorsun bre melun bre zındık! “Tiz vurula kelleleri” dediğinizi duyar gibiyim.
Ben diyeyim Astronot, sen de Dalgıç, Kamil desin Bomba İmha Uzmanı
Güney Amerika halklarının hayal gücüne diyeceğimiz yok ancak yani biraz da ayağını yorganına göre uzatan hayaller kurulsaymış iyiymiş. Daha taşı yontmayı yeni öğrenmişsin be kardeşim, neyine böyle bilim kurgu şeyler yontmak. At yont, eşek yont, kabilenin reisini yont. Bu nedir?
Mağara Adamının Grafitiyle İmtihanı
Avrupa’da ilk çağda insanların yaşadığı mağaralarda bildiğin uçan daire çizimlerinin olması kafa karıştırmakta. Benim yurdumun mağara adamı bile başka be kardeşim, git Çatalhöyük’e duvarlar davar resimleriyle dolu. Elin mağara adamı uçan daire çizsin, bizimkisi tarım ve hayvancılığın temellerini duvar yazılarında atmış.
Lazeri getir Hamido duvar yapacaz!
Kameralarımız bu kez de Bolivya’da. Zaman takriben yontma taş devrinin hemen sonrası. Şu an bir heykeltıraşa en uygun yontma edevatlarını sağlasan bu şekilde düzgün çizgiler çıkartmak için yine de lazere ihtiyacı olacakken, o zamanda o insanlar nasıl yapmışlar bu taşları? Haydi yapmış olmasını geçtim, o çağda avlanıp yemek toplaman gerekirken neden böyle işlerle uğraşırsın be adam?
Bir Astronot çizeceksin, onun gibi bırakıp gitmeyecek…
Gel bir de Kuzey Amerika yerlilerinin ettiği işe bak! Bu tip şeyler çizmek hiç oturan boğaya yaraşacak şey midir? Yapmayın çocuklar yapmayın lütfen.
Yine yeni yeniden oh Jesus Crist!
Yine Avrupa’dayız bakıyoruz, yine Hristiyanlığın ilk dönemlerine dair çizimler, İsa’nın çarmıha gerilişi ve uzay kapsülüne binmiş insanlar söz konusu. Neden? Melek çizimleri desek değil. Melekler kanatlı insanlar olarak resmedilmekteler, peki bu uçan cisimler ve pilotları kimdir? Belki de asıl pilot bu tabloları çizen dayılardır. İçip içip… Neyse sanata ve sanatçıya saygımızı kaybetmeyelim.
Mekanizmamı kaybettim Zeus Efendi!
Antik Yunan dönemine uzanacak olursak, Antikythera Mekanizması denen bir zımbırtı var ki, arkeoloji tarihinin en önemli keşiflerinden biri olarak gösterilmektedir. Günümüze birkaç dişli ve çarkı ve fanı(!) evet fan, bildiğin fanı kalmış olan bu cihaz, Heredot’un Yunan Mitolojisini yazdığı dönemlerde yapılmış. O dönemin şartlarını düşünecek olursak, bizim Yorgo Efendilerin böyle bir mekanizmayı yapmış olmalarına akıl sır ermiyor. Hepsini geçtim, fan dediğimiz şey makinaları soğutmak için icat edilmiş bir merettir. O dönemde ne makinası?
Pak Maya Uzay Hizmetleri A.Ş.
Yer Meksika: Pacal, Maya tarihinde fezaya giden adam olarak bilinen bir zat’ı muhteremdir. Hani şu takvimleriyle nam salan Mayalar. Kendisine ait mezarda bulunan koca bir tablet üzerinde “Karanlığa giderken kullandığı cihaz” olarak adlandırılan bu merete baktığımızda gördüğümüz şey ilginç değil mi? Bir araç kullanıyor ama ne? Bunun biz uzay aracı olduğunu da söyleyebiliriz, bir çeşit araba olduğunu da. Her iki şekilde de antik Maya döneminde yapılmış olması imkansız olan bir meret resmedilmiş.
Hiyeroglif bizim işimiz
Kameralarımız bu sefer de Mısır’da. Bu görüntü belki bir çoğumuza tanıdık gelebilir ama adını bilmiyorsanız bildirelim; Abydos tableti. Bu tablette antik Mısır döneminde görülmesi mümkün olmayan sürat teknesi, helikopter ve sanki bir de uzay aracı bulunmakta. Bunları çizen Mısırlı köle, ne güzel köle, bunları çizdiren Firavun ne güzel Firavundur…
Çizdim oynamıyorum
Nazca çizgileri… Güney Amerika’nın bir başka gizemi. İnsanların henüz yerleşik hayata geçtiğinin bile şüpheli olduğu bir dönemde, irili ufaklı kimileri küçük bir semt(!) büyüklüğünde olabilen ve sadece gökyüzünden görülebilen bu çizgileri kim niye çizmiştir? Bölgede bu şekillerin görülebileceği yükseklikte bir dağ bile yokken, bu cisimleri kim nereden görecektir? İnsanların işi gücü yoktur da neden bu çizgileri çizmişlerdir? Maymun, insan, böcek, kuş gibi bir çok şekilde çizilen bu çizgiler günümüze kadar ulaşmıştır.
Elektrik yoksa pil var Muhsin abi!
Mezopotamya, medeniyetin beşiği olduğunu biliyorduk da bu kadarına da pes. Elektrik diye bir şey var mı yok mu daha bilinmeyen bir çağda; Sümerler, Babiller afedersin dötünü daha toplayamamışken pil yapmak nedir kardeşim. El kadar çömleğe, asit çözeltisini koy içine metal bir çeper yap, bakır çubuk bandır ver coşkuyu! Haydi akıl yürüttün pil yaptın, bu pille ne çalıştıracaksın? Walkman’ın mı var bre melun!
Ampul gibi koydu Firavun Efendi!
Mısır’dayız tekrar. Haydi benim Mezopotamyalı vatandaşım girmiş bir cahillik etmiş yanlış devirde pil icat etmiş, bu Mısırlılara ne demeli? Şekildeki çizim nam’ı diyar Dandera Işığı. Kaba bir ampul düzeneği olup, Piramitlerin içinin inşaasının bu ampulle sağlanan ışıkla yapıldığı bizzat Mısır tarihinde yazmaktadır. Ki doğrudur, o karanlık dehlizlerle meşale ışığıyla çalışmak çıkan dumanın zehirlenmelere yol açacağı ve duvarları karartacağı sebebiyle imkansızdır ki gaz lambasının keşfi henüz o dönemlerde gerçekleşmemiştir.
Uçan daire geliyor orduyu çağır Hıdır!
Zalım memleket Hindistan’dayız. Hindistan devlet kaynaklarında damgasıyla puluyla kayıtlar altına alınmış bir olayın timsali çizimi söz konusu. Yalın ayak başı kabak Hint askerleri, gökte beliren bir cisim sebebiyle derhal içtima yapmak suretiyle savunma konumuna geçmişlerdir. Filiyle, piyadesiyle, okuyla, mızrağıyla tam tekmil hazır bekleyen Hint askerlerinden tırsan uçan daire bir süre ahaliyi rahatsız ettikten sonra terk-i diyar etmiştir.
Aztek işi Jurassic Park
Güney Amerika’ya geri dönüyoruz ve karşımıza Azteklerden kalma ilginç eserler çıkıyor. İrili ufaklı bir çok taş eserin üstünde ancak son 100 yıl içerisinde neye benzedikleri anlaşılabilen ve sadece 200 yıldır varlıklarından haberdar olduğumuz dinozorların birebir çizimleri bulunmakta. Azteklerin dinozorlarla aynı dönemde yaşamış olması mümkün değil gözüküyor, peki bu zındıklar nereden bu canlılardan haberdar oldular? Haydi diyelim kemiklerini buldular, sırf kemiklerinden gerçekte neye benzediklerini bugünkü modern teknolojinin zar zor saptayabildiği biçimde nasıl bilebildiler?
Yürü sanayi mahallesine Mahmut, UFO yapacaz!
Zalım diyar Hindistan’da turumuzu sonlandırıyoruz. Bu melun memleketin Mahabarata dedikleri bir eserleri var. Bu eserde milattan önce 3000 yılında(!) evet aynen o tarihte, yaşanan büyük Hint savaşının destanı anlatılmakta olup; daha Büyük İskender’in Hindistan’a ayak basmadığı bir dönemde kaleme alınmıştır. Birçok çizim ve tasvirin de olduğu kitapta, söz konusu savaşta kullanıldığı ileri sürülen uçan dairelerin teknik bilgileri, çanak antenlerine kadar tarif edilmiştir. Günümüzde bilim adamları söz konusu teknik tasvirleri kullanarak Vimana adı verilen bu uçan daireleri birebir şekilde yapabilmekte ve uçuş düzeneği günümüz teknolojisine uydurularak rahatça uçurulabilmektedir.
Bonus: Bu da bizden, koyduk mu dünya ahalisi!
Orta Asya’dayız. Yukarıdaki taş üstü çizimleri ilk atalarımıza ait. Burada sıradışı bir icat ya da bilim kurgu bir şey beklemeyin. Söz konusu çizimler binlerce yıl öncesine ait. Söz konusu dönemlerde Türklerin yerleşik düzene geçmedikleri bir yazı dillerinin olmadığı falan düşünülüyordu. Hatta ilk yazılı belgelerimizin Orhun kitabeleri olduğunu söylüyorlardı. Velhasıkelam biz de öyle sanıyorduk. Ancak değilmiş, atalarımızın binlerce yıl önce bile alfabeleri varmış ve yazıyı kullanıyorlarmış. Hatta yukarıdaki çizimin ilk duvar yazısı olduğu tescilli durumda. Duvarlara “bel fıtığı” dahil bir çok gereksiz şey yazmayı adet edinmiş bir milletin ahvadın da başka türlüsü beklenemezdi. Öztürkçe olarak yazılmış olan bu duvar yazısı ilk çağda Türklerin ok ve yay kullandıklarını geyiklerle tebelleş olduklarını resmetmekte. Yazıyı ilk kim buldu bilinmez ancak duvara ilk yazıyı biz yazdık, haydi hayırlı tıraşlar…