Cihan devleti Osmanlı İmparatorluğu’nun 3 kıtaya yayıldığını, Viyana kapılarına dayandığını ancak Avusturya Arşidüklüğü’nün kapıları bir türlü açmadığını hepimiz biliyoruz.
Amerika’ya gitmeden önce Avusturya’ya çörek yaptırmıştık
Rivayet odur ki dönemin en haşmetli krallıklarından olan Avusturya, Viyana Kuşatması’nda Osmanlı’ya boyun eğmediği ve bağımsızlığını kaybetmediği için günlerce kutlama tertip etmiş; hatta kutlamalar anısına Türk bayrak geleneğindeki hilal’den esinlenerek bir de çörek yaptırmış.
Kelime anlamı “Hilal çöreği” anlamına gelen “Croissants” yani bildiğimiz kruvasanın tarihinin buradan geldiğine inanılıyor. Kruvasan hakkında birkaç rivayet daha var ama hepsi sonuçta Osmanlı işgaline ve bayraktaki hilal şekline bağlanıyor.
Batı’ya ilerlemek en büyük hobimiz gibi gözükse de işin ucunda ganimet ve ekonomi de var
Tamam olm abartmayın gelmiycez bi daha söz. Özetle alın yeniçerinizi dönün İstanbulunuza yazmışlar. Yeniçeri’ye de Janissaries demeleri iyiymiş. Sıkı isim.
Osmanlı’nın uzunca bir dönem batıyı korkudan titrettiği, özellikle ikinci kuşatmada Viyana’yı sağlam ablukaya aldığı, Polonya kuvvetleri yardıma koşmasa kentin düşebileceği söyleniyor. Baksanıza adamlar sevinçten pasta börek işine bile girmişler. Günümüzde bizim İstanbul’un fetih etkinlikleri kadar abartmasalar da onların da kendilerince sevinme ya da laf çakma gibi faaliyetleri var:)
Haklılar da biz olsak biz de kesin yapardık. Çörekten “geleneksel” Avrupa mimarisine uygun dev saray bile yapardık; çünkü Osmanlı dediğin öyle kolay lokma değil. Önüne çıkanı eşşekten düşmüş karpuza çeviriyor. Azerbaycan’dan İspanya’ya, Afrika’da Somali’lere kadar gidiyor.
Ceddin deden neslin baban!
Mehter marşından da biliyoruz ki, dosta güven mel’una zillet veren pek kahraman Türk Milleti olarak ordularımız, pek çok zaman vermişlerdir dünyaya şan. Sırf marştaki davullu çanlı müziğin karşı tarafta yarattığı psikolojik baskıyla bile her ay 30 futbol sahası kadar toprağı savaşmadan inbox’a attığımıza eminiz. Ama Amerika’yla ilişkiler işi hakkında pek bir malumatımız yoktu.
Bu haritayı ilk defa gördük
Osmanlı İmparatorluğu’nun 3 kıtaya yayıldığını biliyorduk ama ne yalan söyleyelim inceden İngiliz Cumhurunun Ülkesi’ni kestiğini bilmiyorduk. Geçtiğimiz günlerde burada karşımıza çıkan Osmanlı İmparatorluğu’nun 1803 yılına ait haritasında bağımsızlığını ilan etmiş Amerika “İngiliz Cumhurunun Ülkesi” olarak adlandırılmış; yani USA değil İCÜ 🙂
Siyulara kadar listelemişler
Harita oldukça ayrıntılı. 16. yüzyıldan önce bölgedeki 6 Kızılderili birliği tarafından oluşturulmuş “İrokualar Konfederasyonu” dahi belirtilmiş. Birliği oluşturan topluluklardan Eastern Sioux yani Doğu Siyular “Siyu-yu Şarkî”, Western Sioux yani Batı Siyular “Siyu-yu Garbî” olarak Osmanlıca’ya çevrilmiş. Black Pawnees kabilesi için “Kara Panis”, White Pawnees kabilesi içinse günümüzde daha aşina olduğumuz bir isim olan “Ak Panis” tanımları yapılmış.
Sırrı hâlâ süren efsane harita
Osmanlı alfabesi ve harflerin birbirine bağlı oluşturduğu kelime yapısı haritacılar için büyük kolaylık sağlıyor. Böylece geniş alanlar harita üzerinde karmaşaya mahal vermeden isimlendirilebiliyor. Bu harita Osmanlı İmparatorluğu’nun Amerika hakkında ilk detaylı haritası olarak biliniyor. Ancak kıta olarak bakaacak olursa çok daha eskilere, 16. yüzyılda Piri Reis’in meşhur haritasına kadar gitmek gerekiyor.
Harf devrimi öncesi ve sonrasında Amerika’ya göç eden ilk Osmanlılar
Harf Devrimi ile Latin Alfabesine geçilmeden hemen önce Osmanlıcayla yazılmış son haritanın tarihi 1928 yılına uzanıyor. Aynı yılın Kasım ayında Harf Devrimi’yle Latin Alfabesine geçmiştik. Osmanlıyla Amerika ilişkileri 19. yüzyılın başlarına rastlar. 1783 bağımsızlık savaşından sonra Amerika, Osmanlı’ya göre hayli küçük topraklara sahip olsa da ticari olarak etkinliğini artırmaya başlamıştır. Dönemin Osmanlısı meşhur hasta adam yıllarındadır.
Amerika’ya giden ilk Osmanlılar denilince akla gelen ilk isim Ahmed Frank
Amerika’ya Osmanlı İmparatorluğu’ndan gelen ilk göçler 1800’lü yıllardır. Amerika’ya giden ilk Türklerden biri olan Ahmed Frank’e göre 1820’de yapılan nüfus sayımında Amerika’da 21 Türk yaşamaktadır.
Neden Geldim İstanbul’a şarkısındaki sır
“Neden Geldim İstanbul’a” şarkısı aslen “Neden Geldim Amerika’ya” şeklindedir. Anadolulu bir Rum olan Ahilleas Pulos tarafından New York’daki bir Osmanlı kahvehanesinde kaydedilmiştir. Zavallı Pulos onca günlük kara ve deniz yolculuğundan sonra Amerika ellerinde efkara bağlamış ve bu meşhur kaydı yapmıştır.
Misyonerlik, göçler ve Amerika’daki ilk Anadolu toplumu
Amerika’nın Monroe Doktrinine göre Avrupa’nın iç işlerine karışmayacağını açıklamış olması Osmanlı’yla ilişkilerinde de belirleyici rol oynamıştır. Paris Anlaşmasına göre Osmanlı Devleti’nin Avrupalı sayılmasından ötürü Amerika, Osmanlı’ya direkt müdahalelerde bulunamıyor, bunun yerine misyonerlik ve karşılıklı göç faaliyetleriyle ticari ve siyasi ilişkiler kuruluyordu. Osmanlı topraklarından Amerika’ya öncelikli olarak Rum ve Ermeniler gidiyordu.
Sünnetçiye ihtiyacı olduğunda ne yapacak bu millet!?
O dönemlerde Türk, Kürt, Yahudi, Ermeni gibi farklı kökenlerden göç etmiş Osmanlı vatandaşları Balkan Savaşları ya da Ermeni ayaklanmaları gibi olaylarda kimi zaman karşı karşıya gelseler de genellikle birbirlerine destek olmuşlar. Hatta bulundukları bölgede bir caddeye “Osmanlı Caddesi” adını vermiş ve bölgedeki kahvehanelerde ilişkilerini sürdürmüşlerdi.
Türkler İngilizce bilmediklerinden dil sorununu genellikle daha önce gelmiş Ermenilerden aldıkları yardımla, helal et sorununu ise Yahudiler aracılığıyla gidermişler. Sünnetçi lazım olduğundaysa Ortodoks Yahudilerden destek görmüşlerdir.