Çok şaşırıyorduk. Kimileri için yav bunlar nasıl bu hale geldi diyorduk. Çok sevdiğiniz bir oyuncuyu değişmiş görünce şaşırırsınız ya hani, “Ne kadar yaşlanmış, amma da zayıflamış” vs. diye, tam o hesap. Yalnız bu konuda zayıflama kiloda değil başka yönlerde yaşandı. Tabiri caizse yılların kurt gazetecileri, profesörleri, sanatçıları yıllar yıllar boyu yamandıkları durumu demokrasi ve insan hakları kalıplarıyla savundular. Kimsenin göremediği demokrasiyi bir tek onlar görebildi, göremeyen herkes zaten darbeciydi.
Televizyonda ballı programlar yaptılar, her ay 4-5 ayrı kanalda yoruma çıktılar, yazılar yazdılar, danışman oldular, akil oldular, buldukları her fırsatta güçlüyü cilaladılar. Haklarını yemeyelim arada bir nazikçe de olsa eleştirdiler; çünkü sonuçta yamandıkları görüşle “dava arkadaşı” değillerdi. Onlar da kendilerinin başka mahalleden olduğunu biliyordu. Bir gün zamanı gelecekti, ama böylesine çabuk ve net kapıya konacaklarını onlar da beklemiyordu.
2001 yılından beri ülke her alanda içine kapanırken, demokrasi ve çağdaşlaşma hayalleriyle yaşayan bu romantik serseriler Avrupa Birliği’ne aşırı inanıyor ve güveniyorlardı. Yeterince kullanıldıktan sonra trenden atıldılar. Kimisi çok kaale alınmadığından “alem eski modern görsün” kontenjanından hâlâ malum medyada yazmayı sürdürüyor. Ama fikirleri ciddiye alınanlar tasfiye edildi. 2011 yılında Aziz Babuşcu bu arkadaşlara ihtiyaçları kalmadığını “… diyelim ki liberal kesimler, şu ya da bu şekilde bu süreçte bir şekilde paydaş oldular ancak gelecek inşa dönemidir. İnşa dönemi onların arzu ettiği gibi olmayacak” diyerek gerekli ayarı verdi. Bizimkilerin Avrupa Birliği’ni en yakından görebildikleri nokta geçen hafta Beşiktaş’ta Abdülaziz’in altın varaklı koltuğuna oturan Merkel oldu. O da yine bunların zamanında destek verdikleri “Esed gitmeli” anlayışının sonunda Avrupa’ya kazandırdığı mülteci krizini halletmek için gelmişti. Şimdi diyorlar ki “2001 yılında partinin programı öyle değildi ki ama, biz o dönem destekledik ama, kandırdılar ki bizi ama..”
Haddi canım!
İnsan gerçekten hayret ediyor. Whatsapp’tan yazıştığınız kişinin bile ne mal olduğunu bir haftada anladığınız dönemde, bu prof.’lar, entelektüeller falan uçağından inmedikleri, her demecini takip ettikleri, her gün hakkında yazdıkları adamı tanıyamamışlar. Yiyen? Bu zatı şahanelerin bir kaçını biz listeleyelim, unuttuklarımızı siz ekleyin.
Yetmez ama Evet neferi Murat Belge
Murat Belge, 2010’daki anayasa referandumu için kendisini kandırılmış hissettiğini söyledi ve ekledi, “Bizim desteklediğimiz, doğru işler yapan adam uydurma bir Tayyip Erdoğan’mış.” Bugün sokağa çıkacak yüzü olmayan Yetmez ama Evet şekillerinin önemli figürlerinden olan Murat Belge keşke en iyi bildiği iş olan “Adım Adım Boğaziçi, Adım Adım Sultanahmet” rehberliğiyle uğraşsaydı da yıllardır inşa ettiği karizmayı böylesine sarsmasaydı. Hoş orada anlattıklarının da Murat Bardakçı ve Halil Berktay’ın konuya girmesiyle sallama olduğu ortaya çıkmıştı. Sonra bu üçü ayrı ayrı birbirlerine girdiler falan. Çok komik zamanlardı. Nedense o dönem yazdıkları bu tarih yazıları bugün Taraf gazetesinin arşivinde yer almıyor. Neden silindi acaba, belki belge niteliği taşırdı. Belge, günümüzde siyaset hakkındaki ahkâmlarının da kandırmaca olduğunu itiraf ettiğine göre bundan böyle sözlerinden ancak caps yapılacak adamlar listesine girmiş demektir.
Fehmi Koru, Taha Kıvanç ve daha ne kadar ismi varsa
Muhafazakar kesimin ağır abilerinden Fehmi Koru, mevzuları en yakından takip eden yazarlardan, aynı zamanda eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün arkadaşı. O bile tanıyamamış. 40 senedir içinde bulunduğu yapıyı çözememiş. Bir de itirafın sonunda şöyle diyor Fehmi Koru “Tek yanılan bensem, hatamı kabul ederim; ama pek çok insan benim beklentim içerisindeydi.”
40 sene politika analizi kasıp, kendin hakkında böyle bir çıkarım yapmak?
90’lardan bir Tamagotchi, Haşmet
Siyaset Meydanı’na katılıp şiirler okurdu, Cihangir-Alaçatı gezerdi, Sonra Hıncal’la spor programı zamanları diye diye medyada tecrübeli oldu ama o tecrübe nedense ancak Havuz’da değer gördü. Ülkenin Mimarlar Odası, İnşaat Mühendisleri Odası, Şehir Plancıları, Avukatlar, dernekler, Beyoğlu’nda oturanlar, onlarca oluşum senelerdir yağmur çamur dinlemeden uğraşırken, bu Don Juan “solcu ezikleyeyim de değer göreyim” taktikleriyle Beyoğlu’nun yok edilmesini destekliyordu. İş işten geçtikten sonra gelen vicdan soğutma yazıları bu neslin en sık başvurduğu yöntem olmuş. Aldatılırlar, kandırılırlar bu bir döngü haline gelir. Haşmet’in bu yazısından yaklaşık iki ay sonra bu güruhun vandal çevre anlayışı öylesine birikti ki sonuçta Gezi patladı. Muhtemelen bundan 5-6 sene sonra Gezi’yle ilgili de bir aldatılmışlık yazısı okuruz muhteremden.
Sevilay Yükselir’in önlenebilir yükselişi ve düşüşü
Sürekli kandırılıyorlar durduramıyoruz. Sevilay Yükselir, Cumhurbaşkanı’nın bir mitingde kürt sorunu üzerine söylediği sözlerden sonra “hayâl kırıklığına” uğradığını gazetedeki köşesinden paylaştı. Yazıdan sonra da gazeteden atıldı. Atıldıktan sonraki üslubu ise hayâl kırıklığından birdenbire Fuat Avni stayla “yezid”e geçti.
İsli viski yudumlayan Emre Aköz
“Bunlar boğaza karşı viski içerler” tespitindeki viski içen figürlerden biri de ne gariptir ki Emre Aköz’dür. Tabii Aköz içen ama alkolik olmayan taraftan. Diğerleri içen, alkolik ve monşer olan taraf. Ülke alkol yandaşlığında bile bölünmüş durumda 🙂
Aköz’ün 2008 yılında AKP ile tanışma kaynaşma toplantılarında Erdoğan’ın gözünün içine baka baka viski içmesi eşinin ağzından yedi düvele anlatılmıştı. Böylece ülkede siyasal islam kökenli bir özgürlük sorunu yaşanmayacağına dair herkes tatmin olmalıydı. Sonrasında bu ekip her konuda şakalı komiklikli cumhuriyet eleştirisi yapma görevini üstlendi.
Gözen çıkarılması en çok ses getiren Çandaroğulları’ndan Cengiz
2011 yılına kadar Başbakanlık uçağının gediklisi olan Çandar sürekli başka ülkelerin hava sahasından bildirirdi:
“Manama’ya indik. Davutoğlu, doğru Bahreyn Başbakanı’na gitti, bizler de gece Şam’da olacağımızı, orada geceleyeceğimizi öğrenerek, gecelemeyeceğimiz otelimize bu yazıyı yazmak üzere ulaştık. Şimdilik bildiğimiz ve söyleyebileceğimiz şu: Türkiye 2011 Arap Devrimi ortamında yakışıklı bir aktör… Akdeniz-Körfez sahnesinin yakışıklı aktörü”
Çandar, bu derinlikli siyasi analizlerine, Türkiye’de o dönemler dönüştürülen hukuk sistemine verdiği destekle devam ediyordu. Hukuk sistemi, dış politika, iç politika gibi konularda amansız bir destekçi olan Çandar o dönemler kendisiyle yani hükümetle aynı fikirde olmayanlara darbeciler diyordu. Kendisiyle iş bittikten ve kenara konulduktan sonra bu sefer haliyle karşı taraf darbeci oldu.
Kurt gazetecilerin kurdu Hasan Cemal
Cemal’in bugün iki yazısından biri “Erdoğan’la hukuk sözcüğü yan yana gelmiyor, yeni değil, uzun zamandır öyle, o kadar çok örnek var ki” tarzı cümlelerle devam ediyor. Aslında aradan çok da zaman geçmedi. Nasıl oldu da bu kurt gazeteci durumu çözemedi, gerçekten de çok enteresan.
Bonus: Balık baştan aldatılmış
Demek ki cidden sadece “aldatıldık” deyince her şeyden muaf diye bir mantık varmış.
Not: Taraf ve Star kökenli Altan Bros, Feto kökenli Babahan cenahı ve Nazlı Ilıcak gibi dönme kat sayıları liste formatı için bile baş döndürücü sayılabilecek amcaları ve teyzeleri başka bir listede ayrıca konu etmek gerekir diye düşündük.