Onun adı Hollywood’da bir referans. Mimikleri, göz kırpışı, dudak büküşü, rolüne uydurduğu aksanı, uzun saçlı, kısa saçlı, sakallı, sakalsız, kambur, mağrur hâlleriyle kimi oynuyorsa o. Al Pacino’nun perdeden taşan inandırıcılığı her oyuncuya kısmet olmaz.
Al Pacino, kariyeri boyunca 50’den fazla filmde oynadı. Bazen hırslı ve öfkeli mafya babasıydı, bazen adalet peşinde koşan bir dedektif. Peş peşe çektiği gerilim ve aksiyon filmlerinden sonra romantik komedilerin, ağır dramların bile hakkını kolayca verdi.
Hafızalardan silinmeyen Al Pacino filmlerini sizin için derledik. İzlemeyen kalmasın!
Dönüm noktası: The Godfather I-II-III (Baba I-II-III)
Sinema tarihinin en estetize mafya filmlerinden “Baba” serisi, Al Pacino’nun kariyerinde epey önemliydi. Mario Puzo’nun aynı isimli romanından uyarlanan 1972, 1974 ve 1990 yapımı üç filmde de Pacino, Francis Ford Coppola’nın ellerinde âdeta hamur gibi yoğuruluyordu. Coppola ilk film için Pacino isminde ısrar etmiş, The Godfather I (Baba I) onun kariyerinde bir dönüm noktası olmuştu.
Don Corleone’nin suça bulaşmak istemeyen küçük oğlu Michael rolünde perdede döktüren aktör, mecburen mafyanın başına geçmek zorunda kalınca önce bocalayacak, ardından gücün tadına varacaktı. Marlon Brando, Robert De Niro, James Caan, Diane Keaton, Robert Duvall, Andy Garcia gibi usta oyuncuların boy gösterdiği film efsane müziğiyle de ölümsüzleşecekti.
Hippi polis Serpico
1973, Sidney Lumet, O: Al Pacino, F. Murray Abraham, John Stewart, Judd Hirsch
1970’ler New York’undayız. Burada sokaklar tehlikeli. Frank Serpico çocukluğunda sirenlerini öttüren polisleri görünce kararını verdi. O, şimdi genç ve idealist bir polis. Kısa sürede şehre asayiş getirecek. Ama kendi yöntemleriyle. Masa başında olmayacak, sakalını kesmeyecek, doğru bildiğinden şaşmayacak.
Gerçek bir olaydan esinlenen Serpico’da Al Pacino hippi kılıklı polis rolündeydi. Teşkilattaki rüşvet tezgâhında boğulan ve kokuşmuşluğun her yerde olduğunu fark eden Serpico hayatı pahasına mücadele edecekti.
Böyle soygun olmaz: Dog Day Afternoon (Köpeklerin Günü)
1975, Sidney Lumet, O: Al Pacino, John Cazale, James Broderick
Sonny ve Sal, 22 Ağustos 1972’de Brooklyn Bankası’nı soymaya karar verdiler. Sal cinsiyet değiştirme ameliyatı olacaktı ve ikilinin bu paraya ihtiyacı vardı. Planları kusursuzdu ama aksilikler peşlerini bırakmayacaktı.
Köpeklerin Günü’nde yine yönetmen koltuğunda Sidney Lumet vardı ve yine gerçek bir olaydan esinlenilmişti. Fakat bu defa Al Pacino polis değil, soyguncu rolündeydi. Vietnam Savaşı, polis şiddeti ve cinsel özgürlükler gibi konularda derdi olan filmde ünlü aktör gerçekçi performansı ile The Godfather (Baba) filmindeki başarısını iyice perçinliyordu.
Gözü yükseklerde: Scarface (Yaralı Yüz)
1983, Brian De Palma, O: Al Pacino, Michelle Pfeiffer, Steven Bauer, F. Murray Abraham
Tony Montana, Amerikan rüyasına bayılıyordu. Bu yüzden Küba’dan yola çıkıp soluğu Miami’de aldı. Kısa sürede ülkenin sayılı uyuşturucu baronlarından birinin emrine girdi. Ama bununla yetinmeyecekti. Çünkü onun gözü yükseklerdeydi.
Howard Hawks’ın 1932 tarihli filminin bu yeniden çevriminde Al Pacino kendini Brian De Palma’nın ellerine bıraktı. Suç dünyasının hırslı, öfkeli ve ele avuca sığmaz karakteri Tony Montana, bu sayede ünlü oyuncuda hayat buldu. Yaralı Yüz de Pacino’nun filmografisinde kült filmler arasında yerini aldı.
Kaldı mı böyle beyler? Scent of a Woman (Kadın Kokusu)
1992, Martin Brest, O: Al Pacino, Chris O’Donnell, James Rebhorn
“Tangoda hata olmaz. Hayat gibi değildir, basittir. Bu yüzden tango harikadır.” Frank Slate efsane tangosu ile akıllara kazınırken böyle buyuruyordu. Al Pacino 1974 yapımı İtalyan filmi Profumo di Donna’nın yeniden çevriminde görme engelli emekli albay rolündeydi. Para kazanmak için Albay Slate’e eşlik eden refakatçisi Charlie ile bir şeylerin peşindeydiler ve Charlie o hafta sonunu ömrü boyunca unutmayacaktı.
Pacino iyi yemekten, kaliteli şaraptan anlayan, güzel kadınları kokularından tanıyan, hayattan keyif alan, agresif ama zarif karakter sayesinde Oscar’ı kucakladı.
Geçmişin peşini bırakmaz: Carlito’s Way (Carlito’nun Yolu)
1993, Brian De Palma, O: Al Pacino, Sean Penn, Penelope Ann Miller
Hapishaneden çıktıktan sonra geçmişine sünger çekip yeni bir başlangıç arayan Carlito Brigante, New York’un yolunu tuttu. O artık uyuşturucuya ve suça bulaşmamaya yeminliydi. Eski sevgilisiyle arasını düzeltip sakin bir hayat yaşayacaktı. Yalnız bir kere suça bulaşınca öyle elini kolunu sallayarak uzaklaşmaya izin yoktu.
Al Pacino, Brian De Palma’nın yönettiği Carlito’nun Yolu’nda, deri ceketi ve kuzguni sakalıyla yine mafyanın tekinsiz koridorlarında dolaşıyordu.
Kedi fare oyunu: Heat (Büyük Hesaplaşma)
1995, Michael Mann, O: Al Pacino, Robert De Niro, Val Kilmer
Bu film Baba II’den sonra Al Pacino ile usta oyuncu Robert De Niro’yu yeniden bir araya getirmesi ve Los Angeles sokaklarındaki çatışma sahneleriyle çok konuşuldu.
Dedektif Vincent Hanna (Al Pacino) ile usta soyguncu Neil McCauley (Robert De Niro) arasındaki bitmek bilmeyen kedi fare oyunu nefes kesen bir aksiyon vaat ediyordu.
Manipülasyon her yerde: City Hall (Adalet İçin)
1996, Harold Becker, O: Al Pacino, John Cusack, Bridget Fonda
Mafya, medya, politika ve adalet mekanizmalarının herkesi manipüle ettiği bu politik bilmecede Al Pacino, New York belediye başkanı rolündeydi.
New York’un arka sokaklarında polis ve mafya arasındaki çatışmada altı yaşında siyahî bir çocuğun kazara öldürülmesi kenti ikiye böldü. Kurt Belediye Başkanı John Pappas da kısa sürede rengini belli edip taraf olacaktı. Sanki birileri düğmeye basmıştı. Artık masumlar ve suçlular birbirine girmişti.
“Sakın ele verme!”: Donnie Brasco (Köstebek)
1997, Mike Newell, O: Al Pacino, Johnny Depp, Michael Madsen
1970’lerde Bonanno isimli bir suç ailesine sızan FBI ajanı Joe Pistone, altı sene boyunca olmadığı biri gibi davrandı. O, artık mücevher hırsızı Donnie Brasco’ydu. Pistone yeraltı dünyasına kendini o kadar kaptırmıştı ki, günü geldiğinde mafya arkadaşlarını nasıl ele verecekti?
Pistone’un kendi yazdığı bir kitaptan, yani gerçek bir hikâyeden yola çıkan filmde Al Pacino, silik mafya üyesi Lefty Ruggiero rolündeydi. Ama usta oyuncu diğer mafya filmlerinden ayrılan bu rolünün hakkını da fazlasıyla verecekti.
Kibir ah o kibir: The Devil’s Advocate (Şeytanın Avukatı)
http://www.youtube.com/watch?v=qD6LZwo3kVI
1997, Taylor Hackford, O: Al Pacino, Keanu Reeves, Charlize Theron
Hırslı ve başarılı avukat Kevin Lomax, müvekkillerinin suçlu olduğunu bilse bile jüriyi etkilemeyi her defasında başarıyordu. Bu başarısı New York’taki büyük bir hukuk bürosunun lideri John Milton’ın gözünden kaçmayacaktı. Kevin kendine yapılan teklifi kabul etti ve karısıyla bambaşka bir dünyaya adım attı. O, başarı basamaklarını koşar adım tırmanırken biz de hak, hukuk, adalet, başarı, hırs gibi kavramları sorguladık.
Al Pacino’nun dudağında tuhaf bir gülümsemeyle, neredeyse şeytanileşerek kurduğu bir cümle ise defalarca kulaklarımızda çınladı: “Kibir, en sevdiğim günahtır.”
Özgür basın bunu da yazsın: The Insider (Köstebek)
1999, Michael Mann, O: Al Pacino, Russell Crowe, Christopher Plummer
Türkçeye aynı isimle çevrilen ikinci Al Pacino filmi de yine gerçek bir olaydan esinlenmişti. Bir sigara şirketinde çalışan kimyager Jeffrey Wigard sigaralara eklenen zararlı maddeleri kamuoyuna açıklamaya karar verince kıyamet kopacaktı. CBC’deki 60 Dakika isimli programın yapımcısı Lowell Bergman, Wigard’ın tek destekçisiydi. Bergman, Wigard’ı yüreklendirip programına çıkmasını istediğindeyse gittikçe büyüyen tehditler, sansür ve komplolar kapıdaydı.
Al Pacino’nun “Gazeteci misin, işadamı mı?” diye direttiği sahne özgür basının dünyada temenniden öte olmadığını da gösteriyordu.
“Haydi çocuklar, daha hızlı!”: Any Given Sunday (Kazanma Hırsı)
http://www.youtube.com/watch?v=RN7sKvaHDlA
1999, Oliver Stone, O: Al Pacino, Dennis Quaid, Cameron Diaz
Al Pacino bu filmde emektar Amerikan futbolu takımının antrenörü Tony D’Amato rolünde. Filmi beğenmeniz ve usta oyuncuyu alkışlamanız için Amerikan futbolu bilmenize gerek yok. Çünkü dişlerini sıkışı bile çok şey anlatıyor.
Yıldız oyuncusu sakatlanınca yedek oyuncusundan medet uman ve umduğunu da bulan D’Amato, bu sefer iyi iş çıkarmıştı. Zamanla yeni yıldızını dizginlemekte zorlansa bile o artık devre arasında oyuncularının motivasyonlarını zirveye yükseltebilen bir antrenördü.
İstim üstünde: Insomnia (Uykusuz)
2002, Christopher Nolan, O: Al Pacino, Robin Williams, Hilary Swank
Güneş bir türlü batmıyor. Alaska’da 17 yaşında bir genç kız öldürülmüş. Al Pacino’nun canlandırdığı dedektif Will Dormer, bu cinayeti çözmeye uğraşıyor. Esrarengiz yazar Walter Finch’le (Robin Williams) Dormer’ın yollarının kesişmesi şüpheleri Finch’e odaklıyor. Artık istim üstündeler, fırsatını bulunca yazarın üstüne çöreklenecekler. Ama bu o kadar kolay değil. Işık neredeyse beynini kavuruyor, uykusuzluktan gerçekle hayaller birbirine karışıyor.
1’ler ve 0’lar belki de en iyisi: S1M0NE (Simone)
2002, Andrew Niccol, O: Al Pacino, Catherine Keener, Rachel Roberts
Dijital dünyada 1’ler ve 0’lar ile neler mi yapabilirsiniz? Yanıtı bu filmde… Bir zamanlar Oscar’a aday gösterilen yönetmen Victor Taransky (Al Pacino) artık düşüştedir. Son filmindeki başrol oyuncusu Nicola Anders ile aralarında kavga çıkınca Taransky setteki yeni aktrisinin epey kaprissiz olmasını arzu eder. Ama bu gerçek dünyada epey zor bir istektir. Çareyi başka âlemlerde ararlar.
Süre başladı: 88 Minutes (88 Dakika)
2007, Jon Avnet, O: Al Pacino, Alicia Witt, Ben McKenzie
Hollywood’un bayıldığı gerçek zamanlı gerilim filmi 88 Dakika’da Pacino Adli Tıp Uzmanı Psikitar Jack Gram rolündeydi. İzleyici usta oyuncu ile birlikte gerildi, ter döktü.
Seattle’da bir mahkemede Gram, Jon Foster’in seri katil olduğunu doğrulayan ve mahkûm edilmesini sağlayacak şekilde mahkemeye görüş verecekti. Oysa Jon’un infazından bir gün önce gelen bir telefon her şeyi altüst edecekti. Artık Gram namlunun ucundaydı ve cinayetin çözülmesi için 88 dakikası vardı.
Ötenazi, bir ölüm kalım savaşı: You Don’t Know Jack (Doktor Ölüm)
2010, Barry Levinson, O: Al Pacino, Brenda Vaccaro, John Goodman
HBO’nun bu TV filmi 1990’larda Michigan’da eyalet yasalarını çiğneyen Dr. Jack Kevorkian’a odaklanıyordu. İyileşme umudu kalmayan hastaların ölmesine yardım ederek “Ölüm Meleği” diye anılan meşhur Doktor Kevorkian aziz miydi, cani mi?
Gerçek bir olaydan uyarlanan filmde Al Pacino umutsuz hastaların intiharına yardımcı olan ötenazi yanlısı doktor rolündeydi.
Eski kurtlar kocamıyor: Stand Up Guys (Eski Dostlar)
2012, Fisher Stevens, O: Al Pacino, Christopher Walken, Alan Arkin
Eski suç ortağını ihbar etmediği için 28 yıl cezaevinde kalan Val, nihayet özgürlüğüne kavuşur. Kapıda en iyi arkadaşı Doc beklemektedir. İkili, ekibin diğer üyesi Hirsch ile buluşur. Yıllar sonra üç sıkı dost bir aradadır. Elbette bu üçlü hazır toplanmışken bela da peşlerinden gelecektir.
Al Pacino’nun hayat verdiği Val karakteri, usta oyuncunun mimikleriyle iyice görmüş geçirmiş, umursamaz bir hâle bürünmüş. Film, üç yaşlı kurdun da jübilesine daha vakit olduğunu gösteriyor.