10 yıldan fazla zamandır medyayı dikkatle takip edenlerin duymuş olduğu bir isimden bahsedeceğiz size bugün.
Nice demokrasi mücadelesini haber yapmış, kendi de müthiş antidemokratik durumlar içinde kalmış ve sonuna kadar savaşmış, hâlâ da korkusuzca savaşmaya devam eden, savaşırken de etik değerleri intikamdan üstün tutabilen nadir gazetecilerden biri Ahmet Şık.
Peki Ahmet Şık kimdir? Ne ara hayatımıza girmiştir neler yazmıştır, neler yaşamıştır, şu an olan olaylara ne demektedir buyurun birlikte bakalım.
Adanalı olmanın getirdiği “Atara atar!” bakış açısı
1970’te Adana’da doğan Ahmet Şık, İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun olmuştur. Zaten ne olduysa da bundan sonra olmaya başlamıştır.
Üniversitede okurken Milliyet gazetesinde stajyer olarak muhabirliğe başlar
1991 ve 2007 yılları arasında Cumhuriyet, Evrensel ve Yeni Yüzyıl gazeteleri ile Nokta dergisinde muhabir, Reuters haber ajansında da foto muhabir olarak çalışan Ahmet Şık bu esnada tabiri caizse “olaylara karışmış” ortalığı toz duman etmiştir.
Radikal’de çalıştığı yıllarda Doğan Grubu’na açtığı dava sonradan sıkça karşılaşacağımız “delikanlı” duruşunun belki de ilk ses getiren örneğiydi
Açtığı davanın gerekçeleri arasında maaşların bordrolarda eksik gösterilmesi, tatil zamanlarında yapılan mesai ücretlerinin ödenmemesi gibi pek çok ofis çalışanının alışıp görmezden geldiği hak ihlalleri var. Türlü yöntemlerle davadan vazgeçmesi için ısrar edilmesine ve daha da medya sektöründe iş bulamayacağı tehditlerine rağmen davasında ısrarcı olmuştur. Performans düşüklüğü gerekçesiyle işine son verilmiştir.
Sonrasında çalışmaya başladığı Aktüel dergisinde de Doğan Grubu’na açtığı dava gerekçe gösterilerek işine son verildi
Daha sonra yerel mahkemenin verdiği ve Yargıtay’ın da onadığı karar doğrultusunda Ahmet Şık işe iade hakkı elde etti.
Ve her iyi yazarın karşılaşma ihtimali yüksek olan bir zamanların o meşhur 301. maddesi
Hrant Dink suikastı sonrasında Nokta dergisinde yayımlanan “Asker İç Güvenlikten Elini Çekmeli” başlıklı röportaj ve Hayata Dönüş operasyonlarının yıl dönümünde Bayrampaşa Cezaevi’nin kadın koğuşunda sağ kurtulan Münevver Köz ile yapılan “Bayrampaşa’da O gün” başlıklı söyleşi nedeniyle Türk Ceza Kanunu‘nun 301. maddesinden yargılandı.
Askerin elini ülkenin yönetiminden çekmesi mevzusu
8 Mart 2007’de medyanın askerler tarafından fişlendiğinin iddia edildiği “Askerin medya notları!” başlıklı habere imza attı. Türk Silahlı Kuvvetleri‘nin medya kuruluşlarına ilişkin ‘güvenilirlik’ (akreditasyon) değerlendirmesi raporlarından birini ele geçirip yayınlayan Şık, haberinde hedef gösterilmemeleri için notta yer alan yazar isimlerini açık etmedi.
Ergenekon’u yazdı ve birilerini sinirlendirdi
Radikal gazetesinden çalışma arkadaşı Ertuğrul Mavioğlu ile birlikte yazdığı “Kontrgerilla ve Ergenekon’u Anlama Kılavuzu” ve “Ergenekon’da Kim Kimdir?” kitaplarında ‘Ergenekon Soruşturması’nın gizliliğini ihlal ettiği’ iddiasıyla üç yıl hapis istemiyle yargılandığı davadan 13 Mayıs 2011’de beraat etti. Ama bu onu susturmak isteyenleri durdurmadı.
“Dokunan yanar arkadaşlar!”
3 Mart 2011 tarihinde, Ergenekon Soruşturması kapsamında evinde ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeki odasında yapılan arama sonrasında gözaltına alındı. Gözaltında iki gün kaldıktan sonra tutuklanma talebiyle mahkemeye sevkedildi. Avukatı Bülent Utku, Şık’ın son zamanlarda hazırladığı ve “İmamın Ordusu” ismini vermeyi düşündüğü Fethullah Gülen’in emniyetteki örgütlenmesini anlatan kitabı nedeniyle gözaltına alındığını düşündüğünü dile getirdi.
6 Mart 2011’de “Ergenekon terör örgütüne üye olma” suçundan tutuklanarak gazeteci Nedim Şener ile birlikte bir sene tutuklu kalacağı Metris Cezaevi’ne gönderildi
Bir sene süren tutukluluğunun ardından 12 Mart 2012 tarihinde tahliye olduğunda şu konuşmayı yaptı:
Eksik kalmış adalet bu ülkeye hukuk ve demokrasi getirmeyecek. Sadece benim davamda 5 tutuklu var. 100 gazeteci hâlâ içeride. İfade özgürlüğü sorunu sadece gazetecilerin sorunu da değil. 600 civarında üniversite öğrencisi var. KCK davasında 600 bin tutuklu var. Bunların hepsi düşünce ve ifade özgürlü kapsamında değerlendirilmesi gereken davalar. Bunun mücadelesine devam edeceğiz. Adalet ne zaman sağlanacak diyeceksiniz? Bu komployu kuran yürüten polisler, savcı ve hakimler bu cezaevine girecek. Burada ben ant içiyorum hepinizin önünde. Onlar buraya girdiğinde bu ülkeye adalet gelecek. O cemaat bağlantılı o çete bağlantılı adamlar buraya girecek. Bu işin sorumluları cemaat bağlantılı. Burada bütün cemaatçileri suçlamıyorum. Ama cemaatçi olup da bir çete gibi çalışan emniyet ve yargının bürokratik yapısı içindeki adamlardır bunun asli sorumluları. Ama siyasi sorumlusu ise AKP hükümetidir. Bunlara izin verdiği sessiz kaldığı için. Bunca baskı ve zulümden o iktidarın korktuğu bizim de özlemini duyduğumuz ve mücadelesini sürdürmeye devam edeceğimiz bir hayat çıkacak… Bu da son sözümdür…
14 Aralık Operasyonu’nun ardından yazdığı o “erdemli” tweet
Birkaç yıl önceki faşizm döneminin kudretli sahiplerinden Cemaat'in bugün yaşadığının adı da faşizmdir. Faşizme karşı çıkmak erdemdir.
— ahmet şık (@sahmetsahmet) December 14, 2014
Ahmet Şık pek çok başka gazeteci ve insanı vaktiyle hedef göstermekten beis duymayan medya kuruluşlarını da faşizm karşısında yalnız bırakmayan bu tweet’i ile belki de Türkiye tarihinde ilk kez intikam almak dışında bir duyguyla hareket etme gerekliliğini vurguladı.
Operasyonun akabinde Cumhuriyet’te yayınlanan yazısında yaşanan olayları tarihteki bir başka olaya benzetiyordu
Tarihten bir anımsatma, bugün yaşananları kavramamızda faydalı olabilir. “Yeni Türkiye” denilen faşizm döneminin kurucu güçlerinden Cemaat’in, kendi yarattığı sistemin tokadını yemesinin örneği 80 yıl öncesinde de yaşanmıştı. 1934 yılının 30 Haziran’ını 1 Temmuz’a bağlayan gece gerçekleştirilen operasyonu tarih, “Uzun Bıçaklar Gecesi” diye kaydetti. Dünyanın adı en çok bilinen faşisti olan Hitler’in, iktidar yolculuğunda büyük görevler üstlenen, “kahverengi gömlekliler” olarak da bilinen “Sturmabteilung” ya da kısaca SA denilen vurucu milislerini ortadan kaldırttığı gece bu isimle anıldı. İleride kendisine tehdit olacağını düşündüğü Nazi unsurlarının önde gelenlerini ortadan kaldırttıktan sonra Hitler, ordu üzerinde kurduğu sarsılmaz otoriteyle kıyımlarını gerçekleştireceği kanlı yolculuğuna çıktı. SA’ların ortadan kaldırılmasını anlamakta zorlanan Almanlara Nazilerce, bugünün Türkiyesi’nde yaşayanlara çok tanıdık gelen açıklamalar yapılmıştı. Operasyon gecesi Hitler, kendisini dinleyen kalabalığa, SA’yı “dünya tarihindeki en büyük ihanet” ile suçladığı konuşmayı yaparken, emrindeki Naziler de Almanlara, “SA’nın darbe hazırlığında olduğunu” yaymıştı.
Onun gibi karakterli ve vazgeçmeyen insanlara her geçen gün daha çok ihtiyaç duyuyoruz
Yukarıdaki alıntıyı yaptığımız 15 Ocak tarihli haberin son cümleleriyle yazımızı noktalıyoruz:
Özgürlükçü, kalıcı ve yaygın bir demokrasiyi Türkiye’de var kılmak için şimdi konuşmak zamanı. Prensipler söz konusuysa doğru sözleri yanlış kişiler için söylemekte beis yok. Çünkü şimdi susarsak, sonra konuşmaya hakkımız ve fırsatımız olmayacak.