Ahmet Hamdi Tanpınar‘ın varlığı, yazın dünyamızdaki ilerlemeyi güçlendiren en önemli birikimlerin başında gelir. En çok romanlarıyla tanıdığımız yazar; şiir, deneme ve hikâyelere de büyük oranda emek ve katkı sağlamıştır. Bütün olarak ele aldığımız zaman Tanpınar‘ın dünyasında gördüğümüz tablo, temelde edebiyatın dönüşüm gücündeki etkiyi gözler önüne sermektedir. Bunda elbette yaşadığı ve ürettiği dönemin etkisi büyüktür. Diyebiliriz ki sanat, üretildiği dönemle birlikte ilerleyen ve var olan yoğunluklar taşımaktadır.
Ahmet Hamdi‘nin şiirlerinde karşımıza çıkan yaşam, her dönemin farklı okumalarıyla yeni bir yorumun kapılarını açmaya imkan sağlamaktadır.
Issız bir mezarlık, kimsesiz bir yer Gölgesinde ulu, loş bir mâbedin Bir yığın toprakla bir parça mermer Sırrıyla haşr olmuş orda ebedin.
Bir yığın toprakla bir parça mermer, Üstünde yazılı yaşınla, adın; Baş ucunda matem renkli serviler Hüznüyle titreşir sanki hayatın.
Seni gömdük anne yıllarca evvel Göz yaşlarımızla bu ıssız yere Kimsesiz bir akşam ziyaya bedel Matem dağıtırken hasta kalblere.
Kimsesiz bir akşam, ezelden yorgun Hüznüyle erirken Dicle de sessiz, Öksüzlük denilen acıyla vurgun Bir başka ölüydük bu toprakta biz
2. Bursa’da Zaman
Bursa’da bir eski cami avlusu, Küçük şadırvanda şakırdıyan su; Orhan zamanından kalma bir duvar… Onunla bir yaşta ihtiyar çınar Eliyor dört yana sakin bir günü. Bir rüyadan arta kalmanın hüznü İçinde gülüyor bana derinden. Yüzlerce çeşmenin serinliğinden Ovanın yeşili göğün mavisi Ve mimarîlerin en ilâhisi.
Bir zafer müjdesi burda her isim: Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın. Güvercin bakışlı sessizlik bile Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle. Gümüşlü bir fecrin zafer aynası, Muradiye, sabrın acı meyvası, Ömrünün timsali beyaz Nilüfer, Türbeler, camiler, eski bahçeler, Şanlı hikâyesi binlerce erin Sesi nabzım olmuş hengâmelerin Nakleder yâdını gelen geçene.
Bu hayâle uyur Bursa her gece, Her şafak onunla uyanır, güler Gümüş aydınlıkta serviler, güller Serin hülyasıyla çeşmelerinin. Başındayım sanki bir mucizenin, Su sesi ve kanat şakırtılarından Billûr bir âvize Bursa’da zaman.
Yeşil türbesini gezdik dün akşam, Duyduk bir musikî gibi zamandan Çinilere sinmiş Kur’an sesini. Fetih günlerinin saf neşesini Aydınlanmış buldum tebessümünle.
İsterdim bu eski yerde seninle Başbaşa uyumak son uykumuzu, Bu hayâl içinde… Ve ufkumuzu Çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk, Havayı dolduran uhrevî âhenk.. Bir ilâh uykusu olur elbette Ölüm bu tılsımlı ebediyette, Belki de rüyâsı bu cetlerin, Beyaz bahçesinde su seslerinin.
3. Başımızın Üstünde Bir Bulutun
Başımızın üstünde bir bulutun Güneşe asılmış gölgesi, Uzakta toz halinde dağılan Yoğurtçu sesi, Gün bitmeden başladı içimizde Yarınsız insanların gecesi.
4. Bütün Yaz
Ne güzel geçti bütün yaz, Geceler küçük bahçede… Sen zambaklar kadar beyaz Ve ürkek bir düşüncede, Sanki mehtaplı gecede, Hülyan, eşiği aşılmaz Bir saray olmuştu bize; Hapsolmuş gibiydim bense, Bir çözülmez bilmecede. Ne güzel geçti bütün yaz, Geceler küçük bahçede.
5. Eşik
Bu yekpâre akış, durgun, derinden… Her aynada yalnız kendi görünen Bu yüz ve şifasız hüznü eşyanın Kendi cevherinde mahpus bir ânın Dağıttığı dünya hep yaprak yaprak, Dalgın, unutulmuş sesleri uzak Bir uykudan bana tekrar dönenler, İçimde, dışımda hep aynı çember! Bin elmas parıltı oyun ve halka Küçük ve hiç değişmez dalgalarla Bende bana meçhul akşamlar yoklar! Gülen ve gömülen gölge ufuklar Acayip davetlerin rüzgârında Her lâhza yine kendi sularında!…
Uzakta, aya çok yakın bir yerde, Çılgın ve muhteşem harabelerde, Büyük sükûtların fırtınası var. Mermer duvarlarda kırılmış sazlar, Çok genç uçuşunda ve hangi haşin Yıldıza gülerek çarptığı için Alnında bir siyah nokta geceden Kovulanlar ışık bahçelerinden, Bütün ayrılıklar hepsi orada Bu çıplak, ümitsiz ve saf duada. Ve bir kadın beyaz, sakin, büyülü Göğsünde kanıyan bir zaman gülü Mahzun bakışlarla dinler derinde Olup olmamanın eşiklerinde.
Garip telâşını, binlerce fecrin Ocağında nezir güvercinlerin Hülyâm o kıvılcım ve kül yağmuru Çırpınır bu beyaz mahşere doğru! Ey hiç şaşmayan göz, büyük atmaca Gölgesi güneşin üstünde uçan Dişi kuyruğunda ebedî yılan, Ve üstüste rüyâ! Bir ses yavaşça, Bir ses, bin uykudan mahmur ve zengin Zümrüt usaresi maviliklerin Suların üstünde arar kendini Yoklar, ömrün bütün sahillerini Çizgiler silinir, ufuk bir beyaz Çin kâsesi olur, toprak, yosun, saz Hep birden tutuşur, nârin kemerler Alevden sütunlar, altın, mücevher, Ah bu çılgın yağma…Orman çatırdar Ve çıplak aynası ufkun tekrarlar Büyük masalını aydınlıkların.
Elele bir oyun bugün ve yarın Bütün pınarlara koştum cevap yok Tekrar bana döndü her attığım ok Her çığlık önümde tutuştu, yandı Tahtayı kurt oydu, taş yosunlandı, Yabanî otlarla örtüldü duvar… İlhamlı çehresi hilkatin sular Kaç kere değişti önümde böyle, Birbiri ardınca gün ve mevsimle… Ve kaç kere bahar güldü derinde Güllerin kanıyan bekâretinde Taze gülüşüyle toprağın suyun… Tılsımlı kadehi her susuzluğun Ey şafaktan, sırdan, arzudan hayâl Yıldızların bize ördüğü masal Kaç kere yarattım tenhada seni Beyaz kollarını, sıcak buseni… Bakışın, gülüşün, neş’en ve hüznün Ay altında bir gül nağmesi yüzün…
Evet çok bekledim, kaç kere hazan, Dinç atlar koşturdu boş ufuklardan Yeleler alevli, ağız köpüklü, Bulutlar bir kanlı hiddetle yüklü Geçtikçe batıya doğru önümden Zâlim ümitlerle ürperirdim ben, Duyardım her an uzlette bir yeni Âlemin yıkılıp devrildiğini Çılgın mahşerinde ses ve renklerin… Benden sor sırrını mesafelerin Benden sor ve benden dinle akşamı… Rabbim bu sonsuzluk ve onun tadı…
Bir ses yavaşça der, bırak yalvarsın, Hayat bu kapıda…ne çıkar varsın, Nakışlar gülmesin beyaz taşında Ölüme benzeyen bu susuzluğun Çağlayan hayâller yeter başında… Bir fikir, bir şekil dalında olgun Bu ağır sallanan hazan meyvası, Gurbet, mendillerin çırpınan yası, Yüzler ki bir uzak müjdeye benzer, Her türlü ışığa kapanmış gözler, Her şey, hepsi, gülen, susan, kamaşan Rengiyle toplanır bende ve akşam Rüzgârla tarümar, mevsimle sarhoş Gelir ta kalbimde düğümlenir… -Boş… Boş ve ümitsizdir akşamın hüznü Bu tenha çeşmede bir an yüzünü Seyredenler altın sazlar içinde Ruh muammasının ürperişinde Kaybolmuş sanırlar kendilerini… Bırak bu tesadüf bahçelerini… Hakikat çok uzak, karanlık, derin Bir dille konuşur, büyük köklerin Toprakla ezelden karışmış dili! Geceyle ölümdür asıl sevgili Bu ikiz aynada toplanır yollar Karanlık yaratır, ölüm tamamlar. Kaçalım seninle biz de geceye Ölümün kardeşi saf düşünceye… Yeter büyüsüne aldandığımız Güneşin…biraz da yalnızlığımız Kendi aynasında gülsün, gerinsin Güvercin topuklu sükût gezinsin.
6. Hatırlama
Sen akşamlar kadar büyülü, sıcak, Rüyalarım kadar sade, güzeldin, Başbaşa uzandık günlerce ıslak Çimenlerine yaz bahçelerinin. Ömrün gecesinde sükun, aydınlık Boşanan bir seldi avuçlarından, Bir masal meyvası gibi paylaştık Mehtabı kırılmış dal uçlarından.
7. Mavi, Maviydi Gökyüzü
Mavi, maviydi gökyüzü Bulutlar beyaz, beyazdı Boşluğu ve üzüntüsü İçinde ne garip yazdı…
Garip, güzel, sonra mahzun Işıkla yağmur beraber, Bir türkü ki gamlı, uzun, Ve sen gülünce açan güller,
Beyaz, beyazdı bulutlar, Gölgeler buğulu, derin; Ah o hiç dinmeyen rüzgâr Ve uykusu çiçeklerin.
Mor aydınlıkta bir çınar Veya kestane dibinde; Mahmur süzülen bakışlar İkindi saatlerinde…
Birden gülümseyen yüzün Sabahların aynasında Ve beni çıldırtan hüzün İki bakış arasında.
8. Sabah
Serin rüzgârlara pencereni aç! Karşında fecirle değişen ağaç, Bak, seyret ağaran rengini ufkun Mahmur gözlerinde süzülsün uykun. Bırak saçlarınla oynasın rüzgâr. Gümüş çıplaklığı bir başka bahar Olan vücudunu ondan gizleme. Ne varsa hepsini boyun, saç, meme, Esîrden dudaklar okşasın sevsin Mademki geceden daha güzelsin!
9. Yağmur
Uyu! Gözlerinde renksiz bir perde, Bir parça uzaklaş kederlerinden. Bir ruh gülümsüyor gibi derinden, Mehtabın ördüğü saatler nerde? Varsın bahçelerde rüzgar gezinsin, Yağmur ince ince toprağa sinsin, Bir başka alemden gelmiş gibisin, Dalmış gözlerinle pencerelerde.
10. Selam Olsun
Selâm olsun bizden güzel dünyaya Bahçelerde hâlâ güller açar mı? Selâm olsun sonsuz güneşe, aya Işıklar, gölgeler suda oynar mı?
Hepsi güzeldi kar, tipi, fırtına Günlerin geçişi ardı ardına. Hasretiz bir kanat şakırtısına Mavi gökte kuşlar yine uçar mı?
Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan, Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan, Dönmeyen gemiler olduk açıktan, Adımızı soran, arayan var mı?…
11. Ne İçindeyim Zamanın
Ne içindeyim zamanın, Ne de büsbütün dışında; Yekpare, geniş bir anın Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüya rengiyle Uyuşmuş gibi her şekil, Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim, Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim.
12. Günlerimiz
İçlenme, beyhudedir, maziyi sakın anma! O vefasız yavruya benzer ki günlerimiz. Kendini yuvasından bırakır ki akşama Benzeyen göle, sessiz…
Ruhundaki susuzluk engin mesafelere Duyurmadan ne anne ne bir yuva hasreti, Narin kanatlarıyla uçar orman, dağ, dere Ve bir gün bir çukurda bulunur iskeleti.