Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılmasıyla başlayan süreç, bütün Anadolu’da büyük acıların yaşanmasına sebep oluyordu. Uzun süren savaşlardan yenik ayrılan Türk halkı, ne yeni bir direnme kudretini kendinde bulabiliyor ne de geleceğe ümitle bakma cesaretini gösterebiliyordu. Ülkenin dört bir yanı düşman kuvvetleri tarafından işgal ediliyor, bütün kurumlar ele geçiriliyordu. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, ordu silahsızlandırılıyor, “direnmenin” düşüncesi bile en ağır şekilde cezalandırılıyordu. Ancak, olağanüstü durumlar olağanüstü insanlar yaratır… Neyse ki, Türk halkı da olağanüstü bir ferde sahipti! Mustafa Kemal Atatürk, ülkesini kurtaramadan rahat etmeyecekti! Fırsatını bulduğu ilk anda İstanbul’dan Anadolu’ya geçerek “Kurtuluş Savaşı’nı” başlatmak ve Anadolu’nun acılar içerisinde geçen günlerini sonlandırmak istiyordu… Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk aradığı fırsatı 1919 yılının Mayıs ayında buldu! Atatürk ve arkadaşlarının 16 Mayıs 1919’da Karadeniz’in fırtınalı suları arasında başlayan yolculuğu 19 Mayıs günü, Samsun’da sonlandı. Zorlu bir yolculuk bitmişti. Fakat daha zorlu bir “yolculuk” başlayacaktı…
19 Mayıs 1919, bir milletin üzerindeki “ölü toprağını” attığı ilk gündü! Bir ülkenin bağımsızlığa attığı ilk adım. Kurtuluş Savaşı’nın başladığı gün. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bütün ümidini gençliğe bağladığı gün… İşte, gün gün 19 Mayıs’tan önce yaşananlar ve Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı…
30 Ekim 1918, Mondros Mütarekesi’nin imzalanması
Mondros Mütarekesi, 30 Ekim 1918’de I. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılan Osmanlı Devleti ile savaşın galibi İtilaf Devletleri arasında imzalanan bir ateşkes antlaşmasıydı. Görünüşte bir ateşkes antlaşması olsa da gerçekte Anadolu’nun işgal planından başka bir şey değildi!
Mütareke, Osmanlı Devleti adına Bahriye Nazırı Rauf Orbay, İtilaf Devletleri adına ise Amiral Arthur Gough-Calthorpe tarafından Limni adasının Mondros Limanı’nda imzalandı. Böylece, Osmanlı Devleti “fiilen” sona ermiş oldu!
Mondros Mütarekesi 25 maddeden oluşuyordu. Bu maddeler göre, Osmanlı Devleti’nin orduları teslim olacaktı. Öte yandan ulaşım, haberleşme ve ticaret gibi hayati organizasyonların kontrolü İtilaf Devletleri’nin kontrolüne bırakılacaktı… Ancak bunlardan çok daha ağır maddeler de vardı! Özellikle 7. ve 24. maddeler Anadolu’nun işgal edilmesine olanak tanıyordu! Bu maddelere göre, İtilaf Devletleri kendi güvenlikleri açısından tehdit olarak gördükleri herhangi bir bölgeyi işgal edebileceklerdi! Ettiler de! Mütarekenin imzalanmasından kısa süre sonra pek çok Osmanlı toprağı resmen veya fiilen düşman işgali altına girecekti.
13 Kasım 1918, İstanbul’un işgali
Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra, İtilaf Devletlerine ait büyük bir donanma “mayınları “temizlemek bahanesiyle, 7 Kasım günü Çanakkale Boğazı’nı geçti ve 13 Kasım’da İstanbul’a ulaştı. İmparatorluğun başkenti İstanbul İtilaf Devletlerine ait 73 savaş gemisiyle kuşatma altına alınmıştı. Ancak düşman askerleri sadece denizde kalmakla yetinmedi. Aynı gün binlerce asker karaya çıktı ve düşman karargâhları kuruldu. İstanbul’un işgali Türk halkı için o zamana kadarki en ağır travmalardan birisiydi.
13 Kasım 1918, Mustafa Kemal’in İstanbul’a gelişi
Yıldırım Ordular Grubu Komutanı Mustafa Kemal, ordunun lağvedilmesiyle İstanbul’a hareket etmişti. Tıpkı, işgal kuvvetleri gibi o da 13 Kasım 1918’de İstanbul’a ulaştı. Boğazdaki düşman gemilerini gördü! Ancak o, kolayca pes edecek birisi değildi. Başkent İstanbul’u işgal altında bulan Mustafa Kemal’in ilk sözleri, “Geldikleri gibi giderler” oldu… Ancak ülkenin dört bir yanı işgal edilmeye başlamıştı. İşgali sonlandırıp ülkeyi bağımsızlığa kavuşturmak çok kolay olmayacaktı.
14 Kasım 1918, Trakya’nın işgali
7 Aralık 1918, Antakya’nın işgali
20 Aralık 1918, Adana’nın işgali
15 Ocak 1919, Antep’in işgali
22 Şubat 1919, Maraş’ın işgali
Mondros Mütarekesi ile başlayan Anadolu’nun işgal edilme süreci büyük bir hızla devam ediyordu. İşgal sadece bir bölgeye yerleşmekten ibaret değildi! Bütün kurumlar, bütün yapılar, bütün düşünceler, kısacası Türk halkının bütün varlığı tehdit ve işgal altındaydı. İşte Anadolu’nun işgal planını devreye koyan İtilaf Devletleri, 22 Şubat 1919’da Maraş’ı da işgal etmişti… Maraş da saysız vatan toprağı gibi, büyük acılara ve zulümlere sahne olan bir Anadolu şehrine dönüştü. Ancak burada, tıpkı işgal altında olan her şehirde olduğu bir kahraman ortaya çıkacak ve Türk halkının bağımsızlık uğruna neler yapabileceğini tüm dünyaya gösterecekti. Maraş’taki düşman askerine ilk kurşunu sıkan “Sütçü İmam” pek çok isimsiz kahraman gibi kurtuluş ümidinin sembollerinden birisi haline dönüştü.
24 Mart 1919, Urfa’nın işgali
28 Mart 1919, Antalya’nın işgali
13 Nisan 1919, Kars’ın işgali
30 Nisan 1919, Mustafa Kemal’e 9. Kolordu Müfettişliği görevinin verilmesi
11 Mayıs 1919, Bodrum, Fethiye ve Marmaris’in işgali
15 Mayıs 1919, İzmir’in işgali
Anadolu’nun işgali bütün hızıyla sürerken Türk halkına ağır bir travma da İzmir’in işgaliyle yaşatıldı. İtilaf Devletleri, İzmir’de yaşayan Rumların sayısının Türklerden fazla olduğunu ileri sürerek, 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlar tarafından işgal edilmesinin önüne açtı! Hemen ardından şehrin pek çok noktasını işgal eden İngiliz Kuvvetleri, 15 Mayıs günü işgal vazifelerini Yunanlılara devretti! İşgal, İzmir halkı tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı. Her ne kadar, İzmir’in yönetiminden sorumlu bazı devlet adamları, İzmir halkından herhangi bir direnişte bulunmamasını istese ve Yunanlara zorluk çıkartılmamasını talep etse de “Hasan Tahsin’i” kimse durduramadı!
Yunan askerlerinin kendi şehrinde geçit töreni düzenlenmesine dayanamayan gazeteci Hasan Tahsin, Yunan askerine ilk kurşunu sıktı! Hemen ardından onlarca düşman mermisiyle şehit edildi… Ancak kurtuluş ümidi bu sefer İzmir’den bütün Anadolu’ya yayıldı.
16 Mayıs 1919, Atatürk ve arkadaşlarının Samsun yolculuğu
Mustafa Kemal Paşa, beraberindeki 18 arkadaşı ile 16 Mayıs 1919’da Bandırma vapuru ile Karadeniz’e açıldı. Mustafa Kemal, uzun süredir İstanbul’daydı ve Türk halkının kurtuluşu için çareler tasarlıyordu. Silah arkadaşlarıyla beraber uzun mesailer harcıyor, her saniye kurtuluş için neler yapılabileceğini düşünüyordu. Bandırma Vapuru, 16 Mayıs 1919’da sadece bir avuç insanı değil, bir milletin kurtuluş umutlarını da taşıyordu. Mustafa Kemal, Bandırma Vapuru’nun en kısa sürede Samsun’a yanaştırılması emrini verdi. Böylece Türk halkının kaderini belirleyecek en önemli yolcuklardan birisi başlamış oldu.
17 – 18 Mayıs 1919
Bandırma Vapuru, yola çıktığı ilk andan itibaren Karadeniz’in azgın sularıyla mücadele ediyordu! Ancak normal şartlar altında büyük bir korku ve endişeye sebep olabilecek dalgalar, gemidekileri hiç ama hiç etkilemiyordu! Onların aklında, memleketi kurtarmaktan başka hiçbir şey yoktu! Vapur, 17 Mayıs 1919’da gece yarısına doğru İnebolu Limanı’na yanaştı. Kısa süre içerisinde tekrar hareket eden vapur, 18 Mayıs 1919’da Sinop Limanı’na demirledi. Mustafa Kemal, burada ülkenin vaziyeti ile ilgili son gelişmeleri öğrendi. İşgaller devam ediyor, Anadolu toprakları düşman postalları altında çiğnenmeye devam ediyordu! Kaybedecek bir saniye bile kalmamıştı…
19 Mayıs 1919, Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak basması
Bandırma Vapuru’nun yolculuğu 19 Mayıs 1919’da sona erdi. Atatürk liderliğindeki Türk milletinin yolculuğu ise yine 19 Mayıs 1919’da başladı…
Mustafa Kemal ve arkadaşları, 19 Mayıs sabahı Samsun’a ayak bastılar. Mustafa Kemal’i, burada Binbaşı Mahmut Ekrem Bey karşıladı. Atatürk, hiç vakit kaybetmeden karargâhına yerleşti ve bağımsızlık ateşini yaktı. 19 Mayıs 1919, Kurtuluş Savaşı’nın başladığı gün olarak tarihe geçti.
19 Mayıs 1919 Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı
Türk milleti, Atatürk önderliğinde yürüttüğü bağımsızlık mücadelesinde saysız defa kırılma anları yaşadı. Pek çok savaş, pek çok olay ve hatta pek çok an Türk milletinin kaderini şekillendirdi. Ancak 19 Mayıs 1919 bu olaylar içerisinde “her şeyin başladığı” tarih olması sebebiyle ayrı bir önem sahip. Atatürk’ün Samsun’a ayak basmasıyla başlayan kurtuluş mücadelesi, ilelebet payidar kalacak bağımız Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağlayan en önemli gün ve olaylardan bir tanesidir…
İşte bu sebeplerle 19 Mayıs günü, ülkemizde her yıl büyük bir coşkuyla kutlanır. Gençlik ve Spor Bayramı, ilk olarak 1926 yılında özellikle Samsun’da “Gazi Günü” ismiyle kutlanmıştı. Bayram, Mustafa Kemal’in “Atatürk” soyadını aldığı 1934 yılından sonra, “Atatürk Günü” olarak kutlanmaya başladı. 1937 yılında, bu önemli günün aynı zamanda “İdman Bayramı” olarak da kutlanmasına karar verildi. Böylece 19 Mayıs günü, çeşitli spor gösterilerinin de yapıldığı coşkulu bir bayram haline geldi. 1938 yılında, Atatürk bu özel günü gençlere armağan etti! Ne de olsa, “bütün ümidi gençlikteydi” ve “Cumhuriyeti yaşatacak olan yine gençlerdi…” Böylece bir ülkenin kaderinin değiştiği gün olan 19 Mayıs, “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlandı. 1980 yılındaki askeri darbeden sonra bayramın isimi, “19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak değiştirildi.
Kaynak: 1